23 Şubat 2016 Salı

Aşk Tesadüfleri Sevmez - 31

-31-

Rüzgar kısa süre sonra hafifleyip kayalara çarpan dalgalar onları ıslatmamaya başladığında kayalık maceralarına son verip nemli kıyafetlerine aldırmadan arabaya geçtiler. Baekhee yeniden o yumuşak country folk müziği açarak arkasına yaslandı, Kyuhyun onları şehre götürürken gencin fark etmeyeceğine emin olduğundan yüzünü izlemekle oyalandı.

“Bir şeyler yemek ister misin? Ismarlayabilirim.” Dedi Kyuhyun, Baekhee’nin evine yaklaşıp türlü çeşit restoranların arasından geçen bir yola girdiklerinde. Baekhee isterdi; genç adamla baş başa, neşeli, tasasızca bir akşam yemeği yemek, ardından Han Nehri’nin kıyısında el ele yürümek isterdi… ama bunlar olasılığı olan şeyler değil hayallerdi, Baekhee’nin kalbi bir gün için fazlasıyla yorulmuştu. Belki daha başka bir gün böyle bir öneriyi kabul edebilirdi; ama şimdi dinlenmesi gerekiyordu. Dinlenip bir sonraki darbeye hazırlanmalıydı. Bir gün bunlara hazırlanmasının gerekmeyeceği, bu tarz şeylerin onu incitmeyeceği bir gün geldiğinde böyle bir öneriyi kabul edebilirdi; ama şimdi değil.


“Annem geç kalmamamı söyledi.” Dedi kız, basitçe. Kyuhyun’dan derinden gelen, hafif, erkeksi bir kıkırtı yükseldi.

“Bunun bir sorun olmadığını biliyorsun.” Dedi genç adam, kendinden emin bir sesle.

“Bunu her zaman yapamazsın, Kyuhyun!” dedi Baekhee, bıkkınca gözlerini devirdi.

“Ahh adımı söyledin, ciddi olmalısın.” Dedi Kyuhyun, dudaklarını büzüp göz ucuyla Baekhee’ye baktı. Kız kaşlarını çatmış anlamaya çalışıyordu, anladığı ilk andaysa daha da büyük bir bıkkınlıkla dudaklarını birbirine bastırıp burnundan bir nefes verdi.

“Benimle uğraşmayı çok mu sevdin acaba sen?” dedi kız, gözlerini kısarak.

“Yok canım, sadece bir gözlemimi ifade ediyordum!” dedi Kyuhyun, gülerek. “Bana abuk sabuk isimler takmaktan adımı unuttun, sanmıştım.”

“Ya işte ben de aslında unutmuştum da salladım tuttu.” Diye sırıttı Baekhee pis pis. Kyuhyun kocaman gözlerini kıza çevirdi.

“Şuna bak ya! Terbiyesiz bir de itiraf ediyor! İnsan bari inkar eder!” dedi genç adam, sahte bir isyanla. Gözlerini uzun süre yoldan ayrı tutunca Baekhee direksiyonu yakaladı. Kyuhyun sanki bu anı bekliyormuş gibi şeytani bir sırıtışla kız tuttuktan bir saniye sonra direksiyonu bıraktı.

“Ne yapıyorsun sen?!” dedi Baekhee, neredeyse dehşetle.

“Sen sürüyorsun ya işte, ben biraz dinleneyim dedim.” Dedi Kyuhyun umursamazca, arkasına yaslanıp kollarını kavuşturdu.

“Şerefsizim şuradaki direğe çarparım Kyuhyun.” Diye uyardı Baekhee. Bu bir tehtit değildi, çünkü tehdit olması için Baekhee’nin o eylemi isteyerek yapmış olması gerekirdi. Yol kenarındaki direğe isteyerek çarpmış olmayacaktı.

“Çarpmazsın, merak etme.” Dedi Kyuhyun.

“O kadar heveslisiysen neden şunu adam gibi yapıp bana araba kullanmayı öğretmiyorsun? Belki bir dahaki sefere dönüşte ben kullanırım! Ya da buldum, motorla gidelim.” Dedi Baekhee sinirle. Kyuhyun bir an gözlerini kırpıştırarak kıza baktı, ardından bir şey söylemeden önce yeniden direksiyonu iki eliyle kavrayarak kızın rahat bir nefes almasını sağladı.

“Biliyor musun, aslında bu hiç fena bir fikir değil. Ehliyetin var mı?” dedi genç.

“Motor mu?” dedi Baekhee.

“Araba tabii ki!” diye gözlerini devirdi Kyuhyun. Pis pis sırıtma sırası Baekhee’deydi.

“Ne o, yoksa motora binmeyi yemedi mi? Korktun mu? Ben sürerdim halbuki.” Dedi kız, sinir bozucu bir tonlama kullanmaya özen göstererek.

“Kapa çeneni.”

Baekhee yakaladığı açığı o kadar komik bulmuştu ki Kyuhyun’un yolun kalanı boyunca sinirle somurtmasına neden olacak şekilde yol boyu güldü. Akşam yemeği istemediğine emin olduğunu söylerken de, apartmanın önünde inerken de, gencin arkasından el sallarken de gülüyordu; hatta eve girerken bile gülmeyi bırakamamıştı.

“Unni! Bakıyorum keyfin yerinde?” diye tatlı bir cıvıltı karşıladı kızı evde.

“Senin keyfinin benimkinden daha yerinde olduğuna birçok şey üzerine bahse girerim.” Dedi Baekhee, kardeşinin gerçek anlamda ışıldayan suratını gördüğünde. “Yemekten sonra döküleceksin.”

“Emredersiniz!” diyerek hazır ola geçip selam çaktı Haerin, ardından sekerek yemek masasına gitti. Baekhee hikayeyi duymak için öyle can atıyordu ki annesinin ne pişirdiğinin farkına bile varmadan yemeğini dakikalar içerisinde süpürdü. Annesi ona yavaş yemesini söylediği zamansa yemeğin çok güzel olduğunu söylemek suretiyle kadını anında susturdu. Yemek o kadar da güzel değildi.
Tam olarak yarım saat sonra Haerin’in odasına kurulup kapıyı arkasından kilitlemişti Baekhee.

“Sanki kaçmaya çalışacakmışım gibi!” dedi Haerin, gözlerini devirerek.

“Sen kaçmazsın belki ama annemin içeri dalmayacağının garantisi yok.” Dedi Baekhee. Annesinin kapıdan dinlemeyeceğinin de pekala garantisi yoktu; ama içeri dalıp küçük kızın hikayesini mahvetmediği sürece Baekhee annesinin ne öğrendiğiyle pek fazla ilgilenmiyordu.

“Tamam, bu konuda seninle tartışmayacağım, haklısın.” Diyerek pes etti Haerin, ardından utangaçça gülümsedi. Baekhee, kızın yanaklarını mıncırmamak için kendini zor tutuyordu. “Baekhyun’u soracaksın değil mi?”

“Ne o, yoksa sorabileceğim bir başka mevzu da mı var?” diyerek tek kaşını kaldırdı Baekhee. Haerin hızla başını iki yana salladı.

“Hayır! Yani aslında var tabii ama önemli olan Baekhyun, kalanını sonra anlatırım ki zaten anlatacaktım ama her şey yerine oturmadan anlatmak istemedim çünkü senin yardım edebileceğin bir şey değil ve sen diziler yarım kaldığı zaman bile sinirlendiğin için seni sınav zamanı sinirlendirmek istemedim ki rahat rahat ders çalışabilesin yoksa kafayı takıp çalışamazsan stres yaparsın uyuyamazsın o zaman da sınavın kötü geçer hem tamamı bitince anlatması da daha keyifli oluyor dedikodu çok tatlı o yüzden ben düşündüm ki-”

“Nefes al Haerin.” Dedi Baekhee bıkkınca. Tanrım bu kız gerçekten annesinin hık demiş burnundan düşmüştü. Zavallı Baekhyun.

“Tamam. Tamam ben sakinim.” Dedi küçük kız, birkaç derin nefes aldıktan sonra kızarmış yüzünü eliyle yellemeye başlayarak.

“Emin misin?” diye sordu Baekhee şüpheyle.

“Hayır.” Dedi Haerin anında. Baekhee elinde olmadan güldü.

“Çatlaksın sen.”

“Tencere dibin kara!!”

“Eee, ne yaptınız bugün Baekhyun’la?” diyerek başlaması oldukça olası atışmayı anında kesti Baekhee. Haerin bir süre kem küm ettikten sonra yeni gelinler gibi boynunu büküp anlatmaya başladı.

“Yani işte evden çıktıktan sonra beni kapının önünden aldı, biliyor musun çok güzel olduğumu söyledi! Saçlarımı çok beğenmiş… yani hiç öyle şeyler söylemediğinden ne yapacağımı bilemedim aslında ilk başta ama bence yine de çok rezil olmadım. Yani teşekkür ettim, sen de çok tatlı olmuşsun dedim… başarılıydı bence.” Dedi Haerin. Baekhee başıyla onayladı.

“Kesinlikle başarılı bir cevap. Ya sonra?” diyerek kızı cesaretlendirdi. Haerin’in yanakları yine kızardı.

“Sonra elimi tuttu… dondurmacıya bisikletle gidecektik ama elimi tutunca benim beynim buharlaştı unni resmen adımı unuttum! O da beni kendi bisikletinin arkasına bindirdi, öyle gittik dondurmacıya… sonra yeşil çaylı dondurma sevdiğimi hatırladı! Benim siparişimi kendisi verdi, kendi dondurmasından bana yedirdi…” kız yatağının üzerinde sarısı dağılmış cıvık yumurta kıvamına gelirken Baekhee gülmemek için yanağının içini ısırıyordu. Kaç yaşında veledin bir erkek arkadaşı olursa böyle komik olurdu tabi!

“Yaa çok tatlıymış!” dedi sadece. Haerin günü düşünmekten o kadar bulutların üzerindeydi ki ablasının sesindeki eğlenen tınıyı fark etmedi bile.

“Ya muhteşemdi! Hem sonra beni eve de bıraktı ve kapıda…” dedikten sonra Haerin anında kıpkırmızı kesildi ve dalgınca dudaklarına dokundu. Baekhee bir an donakaldı, ardından içindeki abi damarının kabardığını hissederek celallendi.

“Hop, dur orada; kapıda ne yaptı tam olarak benim küçük kız kardeşime bu ırz düşmanı namussuz şerefsiz acaba?!” dedi diklenerek. Haerin gözlerini devirdi.

“Abartma unni! Hepi topu ufacık bir öpücüktü işte! Yanağımdan öper gibi! Ama dudaktan… yaaaaa….” Haerin ablasına kızacaktı; ama o anı hatırlayınca yeniden yatağın üzerinde viyaklayıp tepinen anlaşılmaz bir cisim haline geri dönmüştü. Baekhee bıkkınlıkla iç çekti.

“Aman tamam anladık!” dedi kız ve Haerin viyaklamayı bırakıp yeniden ona döndüğünde ciddiyetle kardeşinin gözlerine baktı. “Bana bak, eğer seni üzmeye kalkarsa yemin ediyorum atomlarına ayırırım o Y kromozomlu sivri biber kılıklı oğlan çocuğu çakmasını haberi olsun! Ayrıca kendisiyle ufak bir konuşma yapmamız lazım; tamam seni öyle hazırladım falan ama şöyle bir oturup kendisini uyarmam gerekecek gibi duruyor.”

“Unni sana anlattığıma pişman etme beni!” diye isyan etti Haerin umutsuzca.

“Ya aman o kadar da değil yani sana kabadayı abi tehditleri yağdıracak halim yok çocuğun üstüne sadece konuşup belli konularda nazikçe sınırları çizeceğim o kadar! Hem daha eğlenceli olur hem sana da çiğneyecek kural çıkar canın istediğinde onun için çok şey yapmış gibi görünürsün istemediğinde bahane eder yanına gitmezsin fena mı?” dedi Baekhee çabucak. Haerin bir süre düşündü.

“Aslında fena olmayabilir sanırım.” Dedi bir süre sonra çenesini kaşıyarak. Zavallı Baekhyun, diye düşündü Baekhee bir an için; sonra eğer Haerin’le takılıyorsa Baekhyun’un da muhtemelen pek normal bir insan olamayacağı aklına gelince bundan tamamen vazgeçti.

Pazar gününün tamamen normal bir biçimde, sadece ödev yaparak, melankolik müzikler dinleyip sevdiği adamın sevgilisiyle bir araya geldiği için kendine acıyarak ve genel anlamda sürünerek geçeceğine olan inancı, Hanna’nın öğleden sonra 2’de gelen mesajıyla kayboldu. Kız yine destan yazmıştı ve Baekhee Hanna ne zaman böyle yapsa olduğu gibi okumaya üşenerek arama tuşuna bastı. Birkaç saniye sonra Hanna’nın cıvıltısı kulağını patlatıyordu.

“Portakallı kiraz çekirdeğim!!”

Baekhee telefonun sesini çabucak kıstı.

“Bu neşeyi tam olarak neye borçluyuz acaba, güzellik? Bilmediğim güzel bir şey mi oldu acaba?”

“Hayır. Aslında tam tersi.” Diye şeytan gibi hırladı Hanna; ama bir saniye sonra sesi eski neşeli cıvıltısına dönüşmüştü. “Ama boşver, böyle bokluklara alışkınım ben, daha önemli mevzular var.”

“Abin ve mürekkepbalığının dokuzuncu kolu hakkında olmayan mevzular, anlıyorum tabi.” Dedi Baekhee, emin olmak adına. Hanna küfrediyorsa işin içinde kesinlikle bir Seohyun parmağı olurdu.

“Hatırlatmaz mısın? Bu sefer ayrılacaklarına çok inanmıştım. Sonra abim gitti kızın kapısında iki dakika miyavladı ve hop, bir bakmışsın yine vantuzlarını dolamış! Geri zekalı işte. Of, onlardan konuşmayabilir miyiz? Zaten yeterince canımı sıktım bu konuyla bir de senin canını sıkmayayım. Ben esas diyecektim ki beraber bir şeyler yapalım, yani Yongguk, Himchan, sen, ben, dördümüz… bir de Himchan Yongguk için şöyle güzel bir kısmet bulmuş, o gelecek. Kızın adı Eunmi. Aslınd Himchan sana da güzel bir kısmet bulmuş ama-”

“İşte orada duracak!” dedi Baekhee saniye sektirmeden.

“İşte tam olarak bunu diyeceğin için sana onu kısmet olarak değil de potansiyel bir arkadaş olarak getiriyor- bir de Eunmi’nin ekürisi olarak, tuhaf kaçmasın diye yani. Çocuğun adı da Eunhyuk. Aslında Himchan’ın anlatışına bakarsak gayet iyi anlaşırsın diye düşünüyorum ama kısmet falan diye değil. Çocuk biraz manyakmış da.” dedi Hanna. Baekhee elinde olmadan güldü.

“Malını biliyor işte kız!” dedi kendi kendine konuşur gibi.

“Tabi kızım ne sandın, senin normal adam sevdiğin görülmüş mü?” dedi Hanna. Sırıtışı sesinde bile duyulabiliyordu. “Ama bak ufak bir detay, ne yapacağımıza henüz karar vermedik. O yüzden her şeye hazırlıklı olman lazım. Bir kafede aylaklık da edebiliriz, gidip paintball da oynayabiliriz… lafın gelişi, sakın laf sokmaya falan kalkayım deme.” Dedi Hanna.

“Neyse en azından kendini de biliyorsun.” Diye gözlerini devirdi Baekhee. “Cidden pazar pazar bu enerjiyi nereden buluyorsun? Yeminle ruhum çekildi konuşurken!”

“Asıl sen pazar pazar niye bu kadar ruhsuzsun, onu söyle.” Dedi Hanna saniye sektirmeden.

“Ödevler falan, ev falan… ne bileyim, bugün melankolik günümdeyim herhalde.” Dedi Baekhee.

“Başlatma şimdi melankoline! İki açık havada gez, hemen açılırsın. Bisikletle bize gel. Vantuzlu deniz canlısı da evde; ama olsun, odalarından çıkmaz onlar.” Dedi Hanna. Baekhee sonunda kabul ederek telefonu kapatmadan önce bir süre homurdanmayı ihmal etmedi.

Bazen, sadece kısacık bir süre için, acaba Hanna’ya söylese mi diye düşünmüyor değildi; ama nedense bundan hemen vazgeçiyordu. Birine tatlım ben senin abine aşığım, nasıl denirdi ki? Diyemeyeceği için belki de, hemen vazgeçiyordu Baekhee.

Sürünmekte olduğu yerden kalkıp saçlarını dağınık bir topuz halinde yuvarlayıp tepesine tutturdu, üzerine en rahatından kotuyla bol uzun kollu tişörtlerinden birini geçirdi, annesine öpücük attı – yıllar sonra belki de ilk defa kendisine uçan bir öpücükle kadın şok içinde bakakalmıştı – sonra ceketini alıp bisikletine kuruldu. Artık ezberlediği uzun yolun sonuna geldiğinde Hanna onu bahçede bekliyordu. Baekhee bisikletini bırakırken saçlarını savurup yanına gelen kızın burnundan tüttüğü besbelliydi.

“Odadan çıkmazlar dedim; ama salonu işgal ettiler! Gel, Himchan da buraya gelecek ama Yongguk teyzesinin evinden geliyormuş. Karar da verdik bu arada, karaoke için gideceğiz; itirazın varsa şimdi söyle.” Dedi Hanna, daha tek kelime edemeden onu içeri çekerken. Baekhee dengesini korumak dışında bir şey yapamıyordu henüz.

“Tamam, itirazım yok da sakin ol, Nana!” dedi kız sonunda soluk almak için durduğunda ve Hanna’nın düşmesine neden olmayacak bir ivmeyle durdu. “Sen bu kıza alışkın değil misin zaten, niye bu sefer sinirlerini bu kadar oynattı ki senin?” diye ekledi ayakkabılarını çıkarırken.

“Diyorum ya, biteceğine çok inanmıştım! Ciddi bir kavga etmişlerdi ve Seohyun küsmüştü yine; ama abim bu sefer peşinden gitmeye pek niyetli gibi durmuyordu. Sonra birden artık fikrini değiştiren her neyse yine peşinden gitti ve yine birleştiler. Hayal kırıklığı, diyelim.” Dedi Hanna sessizce, dokuzuncu kolunu çıkarmış deniz canavarının duyup da dört köşe olmasını istemediği besbelliydi. Acaba ikilinin arasını yapanın Baekhee olduğunu bilse bu konuda ne düşünürdü?

“Bir dahaki sefere, demekten başka çare var mı? Sen bir şey deme de artık, başka bir şey demiyorum. Bir yerden sonra kendisi vazgeçer ondan zaten bana sorarsan, yürüyecek tipte bir ilişki değil; ama sizinle inatlaşıyor bence.” Dedi Baekhee. Hanna ona şaşkınlıkla baktı, ardından gözlerini kıstı.

“Bu konuyu daha sonra derinlemesine irdeleyeceğiz.” Dedi ve peşinde Baekhee’yle salona girdi.
Baekhee gördüğü manzaraya şahit olmak onun için ne kadar iyiydi bilmiyordu. Daha önce de Seohyun’u Kyuhyun’la beraber, sarmaş dolaş görmüştü; ama gerçekten kucak kucağa, öpüşürken görmemişti. Bu onun filizlenme olasılığı olan umutlarını iyice yıkmak için iyi olabilirdi; ama şu anki morali için pek iç açıcı sayılmazdı.

“Tanrım, neler görüyorum! Genç ve masum gözlerim- zavallı gözlerim- yanıyorlar!!” dedi Baekhee salonun girişinde, iki elini gözlerine siper ederek. Her zamanki gibi kalbinin kırıklarını fazlaca neşeli bir maskenin ardına gizlemeyi uygun bulmuştu. Parmaklarının arasında koltukta birbirlerine yapışmış olan ikilinin ayrıldığını görüp biraz rahatladı. Seohyun’un yüzündeki ters bakış beklediği bir şeydi; ama en azından Kyuhyun sadece sırıtıyordu.

“Pabucumun masumu! Hoş geldin.” Dedi Kyuhyun, sevgilisini yeterince nazik bir biçimde kucağından uzaklaştırıp doğrulmuştu. Baekhee’nin daha sıcak herhangi bir karşılama beklemesi zaten saçma olurdu.

“Yoo lütfen rahatsız olmayın, devam edin! Ben de mısır patlatıp geliyorum.” Dedi Baekhee, aynı sırıtışla. Seohyun’un sahte gülümsemesinin ardında gözlerine daha da sinir olmuş bir bakış yerleşince elinde olmadan kendinden biraz daha memnun hissetti.

“Beleş porno; ama ne yazık ki benim için biraz yanlış kaçar, ben de artık yukarıda bilgisayarımdan açar izlerim.” Dedi Hanna, Baekhee’nin yanında biterek. Göz ucuyla baktığında yüzündeki ifadeden onun da bu yeni durumdan oldukça memnun olduğunu düşündü Baekhee.

“Ya siz ne kadar terbiyesiz oldunuz öyle?” dedi Kyuhyun haşlar gibi. Baekhee dil çıkarmakla yetinip Hanna’yı tuttuğu gibi mutfağa sürükledi. Kapı arkalarından kapanınca kız ona ters bir bakış attı.

“Tam aralarına girmiştik!” diye sinirle fısıldayarak ayağını yere vurdu Hanna.

“Dahası ters teperdi kesin. Seohyun cadısı ortamı bozardı, sana diyeyim.” Dedi Baekhee.

“O dokuz vantuzlu orospunun ne düşündüğü çok umurumda çünkü!” diye burnundan soludu Hanna.

“Olmak zorunda, çünkü Kyuhyun’un umurunda. Neyse, sen bana bırak her şeyi.” Dedi Baekhee. Hanna şüpheyle bakmaya devam ediyordu. Haksız sayılmazdı, bunları söylerken Baekhee de kendine güvenmiyordu; yine de en azından insanların Kyuhyun’un yakasından düşmesini sağlayabilmeyi umuyordu. Cidden, biraz fazla zavallıydı.

“Bu özgüven tam olarak nereden geliyor acaba?” diye sordu Hanna, delici bakışlarla.

“Sorgulama Nana, cidden bir bildiğim var, herhalde! Tamam mı? Sen bana güven, yeter.” Dedi Baekhee. Sesinin bu kadar inandırıcı çıkması kendini bile şaşırtmıştı.

On dakika sonra Himchan’ın geldiğine dair mesajı alıncaya kadar Hanna’yla mutfakta oturdular, sonra Himchan içeri girmek istemediğinden dışarıda buluşmaya karar verdiler. Salondan geçerken yeni bir öpüşme seansına denk gelmemeleri Hanna’ya göre iyi bir işaretti. Baekhee ise Kyuhyun ve Seohyun’a dair hiçbir şeyden emin değildi.

Evden çıktıklarında Himchan’ı, yanında gülüşmekte olduğu iki arkadaşıyla, yolun karşısındaki bankta gördüler. Yeni insanların biri kız biri erkekti. Kız olanın fazla bir özelliği yok gibiydi. Omuzlarından biraz daha aşağı inen koyu kahverengi saçlarının yarısını kurdele biçimli bir tokayla tutturmuş, dizlerinden birkaç parmak yukarıda biten somon rengi, tatlı bir elbiseyle tarzına uyumlu deri botlar giymişti. Yüzünde, bakışlarında ve duruşunda o kadar sıra dışı bir şey yoktu.

Himchan’ın yanındaki erkek içinse aynı şey söylenemezdi. Bariz bir biçimde yanında olduğu iki gençten birkaç yaş büyüktü adam –ya da çocuk… ya da her neyse. Baekhee karşısındaki insanı sınıflandıramamıştı. Bu insanın yandan görünmeyecek gibi duran bir bedenin üzerine geçirdiği uzun beyaz tişörtü, son moda zımbalı deri ceketi, deri postalların içine paçalarını soktuğu daracık siyah kotundaki yırtıklar, platin sarısı saçları ve hatta bu saçların üzerine geçirdiği şapkadaki türlü çeşit rozetler bile aykırılığı haykırıyordu. Yüzündeki tasasız kahkaha ise masumiyetin aynası gibiydi.

“Nana, çiçeğim!” diyerek saniyeler içinde sevgilisine koştu Himchan. İkili birbirlerine sıkıca sarılırlarken Baekhee elinde olmadan gülümsedi. Himchan geri çekilirken Hanna’nın dudaklarına tatlı bir öpücük kondurmayı ihmal etmeyerek kızın kızarmasına neden oldu. “Ben de seni özledim.” Dedi sonra, kızın yanağını hafifçe okşayarak. Hanna bir an için dünyadan uçmuş gibiydi, ardından Baekhee’nin sınıflandıramadığı insan boğazını temizleyince iki sevgili dünyaya döndü.

“Yeni arkadaşlarımız mı?” diye sordu Hanna, Himchan’ın kenarından ikiliye bakarak. Himchan başıyla onayladı, arkadaşlarını ağacın altında bankta beklemekte olan ikilinin yanına götürdü. İkili bu sırada ayağa kalkmıştı.

“Eunmi ve Eunhyuk kardeşler. Eunhyuk bizden dört yaş büyük, Eunmi’yle de onun sayesinde tanıştım.” Dedi Himchan, tanıtırken.

“Peki Eunhyuk’la tam olarak ne ara tanıştığını sormamda bir mahsur var mı acaba?” dedi Baekhee, kendini tutamadan.

“Yoo, geçen sene bir barda tanıştım. Tesadüfen.” Dedi Himchan. Eunhyuk’la anlık bir bakış paylaştılar. Baekhee bu tanışmanın hikayesini bir ara dinlemeyi aklının bir köşesine not etti. Himchan bu sefer kardeşlere döndü. “Bunlar da benim biricik çiçeğim ve en yakın arkadaşlarımdan biri. Diğeriyle orada buluşacağız.”

“Memnun oldum.” Dedi kız, tatlı bir gülümsemeyle. Eunhyuk tuhaf bir gülümseme eşliğinde başıyla ikisini de selamlamakla yetindi.

“Neyle gidiyoruz bu arada, dolmuşla mı?” diye sordu Baekhee.

“Arabası var.” Dedi Himchan, parmağıyla Eunhyuk’u işaret ederek. Genç adam arabası olanın kendisi olduğunu ima eder gibi bir elini kaldırmıştı. Baekhee Hanna’ya döndü.

“O zaman önce size döner, sonra bisikletle eve geçerim… geç olursa da Kyuhyun’un başını yerim.” Dedi, onay istemekten çok bildirir gibi.

“Ben bırakabilirdim, sorun olmazdı?” dedi Eunhyuk, cümlenin sonunu soruya çevirecek şekilde tonlamıştı. Baekhee emin olamamıştı; ilk defa tanıştığı insanların arabasına binmekle ilgili sıkıntıları olduğundan değil, sadece bu genç onda garip bir his uyandırdığından.

“Önemli değil ya, bize gelsin önce, hem dedikodu ederiz, kızlar arasında.” Dedi Hanna, Baekhee cevap vermekte sadece bir saniye gecikmesine rağmen kızın aklını okumuş gibi. Eunhyuk omuz silkti.

“Teklif var ısrar yok! Arabayı şu aşağıya park etmiştik.” Dedi sonra, ilerideki ağaçlı parka yakın bir park alanını işaret ediyordu.

“Abim biraz trafik kurallarına takıntılıdır da.” diye açıklama ihtiyacı hissetti Eunmi, Baekhee tek kaşını kaldırdığında.


“Ne olacağı hiç belli olmaz.” Dedi Eunhyuk ders verircesine, kardeşine cevaben. Bunu söylerken içgüdüsel olarak boynundaki sürüyle kolyenin arasında sallanan gümüş haça hafifçe dokunmuştu. Belki de gencin altından dışarıdan hiç göstermediği başka tuhaf yanlar da çıkacağını düşündü Baekhee… her akşam yatmadan İncil’den birkaç ayet okumak gibi. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder