-31-
Rüzgar kısa süre sonra hafifleyip kayalara çarpan dalgalar
onları ıslatmamaya başladığında kayalık maceralarına son verip nemli
kıyafetlerine aldırmadan arabaya geçtiler. Baekhee yeniden o yumuşak country
folk müziği açarak arkasına yaslandı, Kyuhyun onları şehre götürürken gencin
fark etmeyeceğine emin olduğundan yüzünü izlemekle oyalandı.
“Bir şeyler yemek ister misin? Ismarlayabilirim.” Dedi
Kyuhyun, Baekhee’nin evine yaklaşıp türlü çeşit restoranların arasından geçen
bir yola girdiklerinde. Baekhee isterdi; genç adamla baş başa, neşeli,
tasasızca bir akşam yemeği yemek, ardından Han Nehri’nin kıyısında el ele
yürümek isterdi… ama bunlar olasılığı olan şeyler değil hayallerdi, Baekhee’nin
kalbi bir gün için fazlasıyla yorulmuştu. Belki daha başka bir gün böyle bir
öneriyi kabul edebilirdi; ama şimdi dinlenmesi gerekiyordu. Dinlenip bir
sonraki darbeye hazırlanmalıydı. Bir gün bunlara hazırlanmasının gerekmeyeceği,
bu tarz şeylerin onu incitmeyeceği bir gün geldiğinde böyle bir öneriyi kabul
edebilirdi; ama şimdi değil.
“Annem geç kalmamamı söyledi.” Dedi kız, basitçe.
Kyuhyun’dan derinden gelen, hafif, erkeksi bir kıkırtı yükseldi.
“Bunun bir sorun olmadığını biliyorsun.” Dedi genç adam,
kendinden emin bir sesle.
“Bunu her zaman yapamazsın, Kyuhyun!” dedi Baekhee, bıkkınca
gözlerini devirdi.
“Ahh adımı söyledin, ciddi olmalısın.” Dedi Kyuhyun,
dudaklarını büzüp göz ucuyla Baekhee’ye baktı. Kız kaşlarını çatmış anlamaya
çalışıyordu, anladığı ilk andaysa daha da büyük bir bıkkınlıkla dudaklarını
birbirine bastırıp burnundan bir nefes verdi.
“Benimle uğraşmayı çok mu sevdin acaba sen?” dedi kız,
gözlerini kısarak.
“Yok canım, sadece bir gözlemimi ifade ediyordum!” dedi
Kyuhyun, gülerek. “Bana abuk sabuk isimler takmaktan adımı unuttun, sanmıştım.”
“Ya işte ben de aslında unutmuştum da salladım tuttu.” Diye
sırıttı Baekhee pis pis. Kyuhyun kocaman gözlerini kıza çevirdi.
“Şuna bak ya! Terbiyesiz bir de itiraf ediyor! İnsan bari
inkar eder!” dedi genç adam, sahte bir isyanla. Gözlerini uzun süre yoldan ayrı
tutunca Baekhee direksiyonu yakaladı. Kyuhyun sanki bu anı bekliyormuş gibi
şeytani bir sırıtışla kız tuttuktan bir saniye sonra direksiyonu bıraktı.
“Ne yapıyorsun sen?!” dedi Baekhee, neredeyse dehşetle.
“Sen sürüyorsun ya işte, ben biraz dinleneyim dedim.” Dedi
Kyuhyun umursamazca, arkasına yaslanıp kollarını kavuşturdu.
“Şerefsizim şuradaki direğe çarparım Kyuhyun.” Diye uyardı
Baekhee. Bu bir tehtit değildi, çünkü tehdit olması için Baekhee’nin o eylemi
isteyerek yapmış olması gerekirdi. Yol kenarındaki direğe isteyerek çarpmış
olmayacaktı.
“Çarpmazsın, merak etme.” Dedi Kyuhyun.
“O kadar heveslisiysen neden şunu adam gibi yapıp bana araba
kullanmayı öğretmiyorsun? Belki bir dahaki sefere dönüşte ben kullanırım! Ya da
buldum, motorla gidelim.” Dedi Baekhee sinirle. Kyuhyun bir an gözlerini
kırpıştırarak kıza baktı, ardından bir şey söylemeden önce yeniden direksiyonu
iki eliyle kavrayarak kızın rahat bir nefes almasını sağladı.
“Biliyor musun, aslında bu hiç fena bir fikir değil.
Ehliyetin var mı?” dedi genç.
“Motor mu?” dedi Baekhee.
“Araba tabii ki!” diye gözlerini devirdi Kyuhyun. Pis pis
sırıtma sırası Baekhee’deydi.
“Ne o, yoksa motora binmeyi yemedi mi? Korktun mu? Ben
sürerdim halbuki.” Dedi kız, sinir bozucu bir tonlama kullanmaya özen
göstererek.
“Kapa çeneni.”
Baekhee yakaladığı açığı o kadar komik bulmuştu ki
Kyuhyun’un yolun kalanı boyunca sinirle somurtmasına neden olacak şekilde yol
boyu güldü. Akşam yemeği istemediğine emin olduğunu söylerken de, apartmanın
önünde inerken de, gencin arkasından el sallarken de gülüyordu; hatta eve
girerken bile gülmeyi bırakamamıştı.
“Unni! Bakıyorum keyfin yerinde?” diye tatlı bir cıvıltı
karşıladı kızı evde.
“Senin keyfinin benimkinden daha yerinde olduğuna birçok şey
üzerine bahse girerim.” Dedi Baekhee, kardeşinin gerçek anlamda ışıldayan
suratını gördüğünde. “Yemekten sonra döküleceksin.”
“Emredersiniz!” diyerek hazır ola geçip selam çaktı Haerin,
ardından sekerek yemek masasına gitti. Baekhee hikayeyi duymak için öyle can
atıyordu ki annesinin ne pişirdiğinin farkına bile varmadan yemeğini dakikalar
içerisinde süpürdü. Annesi ona yavaş yemesini söylediği zamansa yemeğin çok
güzel olduğunu söylemek suretiyle kadını anında susturdu. Yemek o kadar da
güzel değildi.
Tam olarak yarım saat sonra Haerin’in odasına kurulup kapıyı
arkasından kilitlemişti Baekhee.
“Sanki kaçmaya çalışacakmışım gibi!” dedi Haerin, gözlerini
devirerek.
“Sen kaçmazsın belki ama annemin içeri dalmayacağının
garantisi yok.” Dedi Baekhee. Annesinin kapıdan dinlemeyeceğinin de pekala
garantisi yoktu; ama içeri dalıp küçük kızın hikayesini mahvetmediği sürece
Baekhee annesinin ne öğrendiğiyle pek fazla ilgilenmiyordu.
“Tamam, bu konuda seninle tartışmayacağım, haklısın.”
Diyerek pes etti Haerin, ardından utangaçça gülümsedi. Baekhee, kızın
yanaklarını mıncırmamak için kendini zor tutuyordu. “Baekhyun’u soracaksın
değil mi?”
“Ne o, yoksa sorabileceğim bir başka mevzu da mı var?”
diyerek tek kaşını kaldırdı Baekhee. Haerin hızla başını iki yana salladı.
“Hayır! Yani aslında var tabii ama önemli olan Baekhyun,
kalanını sonra anlatırım ki zaten anlatacaktım ama her şey yerine oturmadan
anlatmak istemedim çünkü senin yardım edebileceğin bir şey değil ve sen diziler
yarım kaldığı zaman bile sinirlendiğin için seni sınav zamanı sinirlendirmek
istemedim ki rahat rahat ders çalışabilesin yoksa kafayı takıp çalışamazsan
stres yaparsın uyuyamazsın o zaman da sınavın kötü geçer hem tamamı bitince
anlatması da daha keyifli oluyor dedikodu çok tatlı o yüzden ben düşündüm ki-”
“Nefes al Haerin.” Dedi Baekhee bıkkınca. Tanrım bu kız
gerçekten annesinin hık demiş burnundan düşmüştü. Zavallı Baekhyun.
“Tamam. Tamam ben sakinim.” Dedi küçük kız, birkaç derin
nefes aldıktan sonra kızarmış yüzünü eliyle yellemeye başlayarak.
“Emin misin?” diye sordu Baekhee şüpheyle.
“Hayır.” Dedi Haerin anında. Baekhee elinde olmadan güldü.
“Çatlaksın sen.”
“Tencere dibin kara!!”
“Eee, ne yaptınız bugün Baekhyun’la?” diyerek başlaması
oldukça olası atışmayı anında kesti Baekhee. Haerin bir süre kem küm ettikten
sonra yeni gelinler gibi boynunu büküp anlatmaya başladı.
“Yani işte evden çıktıktan sonra beni kapının önünden aldı,
biliyor musun çok güzel olduğumu söyledi! Saçlarımı çok beğenmiş… yani hiç öyle
şeyler söylemediğinden ne yapacağımı bilemedim aslında ilk başta ama bence yine
de çok rezil olmadım. Yani teşekkür ettim, sen de çok tatlı olmuşsun dedim…
başarılıydı bence.” Dedi Haerin. Baekhee başıyla onayladı.
“Kesinlikle başarılı bir cevap. Ya sonra?” diyerek kızı
cesaretlendirdi. Haerin’in yanakları yine kızardı.
“Sonra elimi tuttu… dondurmacıya bisikletle gidecektik ama
elimi tutunca benim beynim buharlaştı unni resmen adımı unuttum! O da beni kendi
bisikletinin arkasına bindirdi, öyle gittik dondurmacıya… sonra yeşil çaylı
dondurma sevdiğimi hatırladı! Benim siparişimi kendisi verdi, kendi
dondurmasından bana yedirdi…” kız yatağının üzerinde sarısı dağılmış cıvık
yumurta kıvamına gelirken Baekhee gülmemek için yanağının içini ısırıyordu. Kaç
yaşında veledin bir erkek arkadaşı olursa böyle komik olurdu tabi!
“Yaa çok tatlıymış!” dedi sadece. Haerin günü düşünmekten o
kadar bulutların üzerindeydi ki ablasının sesindeki eğlenen tınıyı fark etmedi bile.
“Ya muhteşemdi! Hem sonra beni eve de bıraktı ve kapıda…”
dedikten sonra Haerin anında kıpkırmızı kesildi ve dalgınca dudaklarına
dokundu. Baekhee bir an donakaldı, ardından içindeki abi damarının kabardığını
hissederek celallendi.
“Hop, dur orada; kapıda ne yaptı tam olarak benim küçük kız
kardeşime bu ırz düşmanı namussuz şerefsiz acaba?!” dedi diklenerek. Haerin
gözlerini devirdi.
“Abartma unni! Hepi topu ufacık bir öpücüktü işte!
Yanağımdan öper gibi! Ama dudaktan… yaaaaa….” Haerin ablasına kızacaktı; ama o
anı hatırlayınca yeniden yatağın üzerinde viyaklayıp tepinen anlaşılmaz bir
cisim haline geri dönmüştü. Baekhee bıkkınlıkla iç çekti.
“Aman tamam anladık!” dedi kız ve Haerin viyaklamayı bırakıp
yeniden ona döndüğünde ciddiyetle kardeşinin gözlerine baktı. “Bana bak, eğer
seni üzmeye kalkarsa yemin ediyorum atomlarına ayırırım o Y kromozomlu sivri
biber kılıklı oğlan çocuğu çakmasını haberi olsun! Ayrıca kendisiyle ufak bir
konuşma yapmamız lazım; tamam seni öyle hazırladım falan ama şöyle bir oturup
kendisini uyarmam gerekecek gibi duruyor.”
“Unni sana anlattığıma pişman etme beni!” diye isyan etti
Haerin umutsuzca.
“Ya aman o kadar da değil yani sana kabadayı abi tehditleri
yağdıracak halim yok çocuğun üstüne sadece konuşup belli konularda nazikçe
sınırları çizeceğim o kadar! Hem daha eğlenceli olur hem sana da çiğneyecek
kural çıkar canın istediğinde onun için çok şey yapmış gibi görünürsün
istemediğinde bahane eder yanına gitmezsin fena mı?” dedi Baekhee çabucak.
Haerin bir süre düşündü.
“Aslında fena olmayabilir sanırım.” Dedi bir süre sonra
çenesini kaşıyarak. Zavallı Baekhyun, diye düşündü Baekhee bir an için; sonra
eğer Haerin’le takılıyorsa Baekhyun’un da muhtemelen pek normal bir insan
olamayacağı aklına gelince bundan tamamen vazgeçti.
Pazar gününün tamamen normal bir biçimde, sadece ödev
yaparak, melankolik müzikler dinleyip sevdiği adamın sevgilisiyle bir araya
geldiği için kendine acıyarak ve genel anlamda sürünerek geçeceğine olan
inancı, Hanna’nın öğleden sonra 2’de gelen mesajıyla kayboldu. Kız yine destan
yazmıştı ve Baekhee Hanna ne zaman böyle yapsa olduğu gibi okumaya üşenerek
arama tuşuna bastı. Birkaç saniye sonra Hanna’nın cıvıltısı kulağını
patlatıyordu.
“Portakallı kiraz çekirdeğim!!”
Baekhee telefonun sesini çabucak kıstı.
“Bu neşeyi tam olarak neye borçluyuz acaba, güzellik? Bilmediğim
güzel bir şey mi oldu acaba?”
“Hayır. Aslında tam tersi.” Diye şeytan gibi hırladı Hanna;
ama bir saniye sonra sesi eski neşeli cıvıltısına dönüşmüştü. “Ama boşver,
böyle bokluklara alışkınım ben, daha önemli mevzular var.”
“Abin ve mürekkepbalığının dokuzuncu kolu hakkında olmayan
mevzular, anlıyorum tabi.” Dedi Baekhee, emin olmak adına. Hanna küfrediyorsa
işin içinde kesinlikle bir Seohyun parmağı olurdu.
“Hatırlatmaz mısın? Bu sefer ayrılacaklarına çok inanmıştım.
Sonra abim gitti kızın kapısında iki dakika miyavladı ve hop, bir bakmışsın
yine vantuzlarını dolamış! Geri zekalı işte. Of, onlardan konuşmayabilir miyiz?
Zaten yeterince canımı sıktım bu konuyla bir de senin canını sıkmayayım. Ben esas
diyecektim ki beraber bir şeyler yapalım, yani Yongguk, Himchan, sen, ben,
dördümüz… bir de Himchan Yongguk için şöyle güzel bir kısmet bulmuş, o gelecek.
Kızın adı Eunmi. Aslınd Himchan sana da güzel bir kısmet bulmuş ama-”
“İşte orada duracak!” dedi Baekhee saniye sektirmeden.
“İşte tam olarak bunu diyeceğin için sana onu kısmet olarak
değil de potansiyel bir arkadaş olarak getiriyor- bir de Eunmi’nin ekürisi
olarak, tuhaf kaçmasın diye yani. Çocuğun adı da Eunhyuk. Aslında Himchan’ın anlatışına
bakarsak gayet iyi anlaşırsın diye düşünüyorum ama kısmet falan diye değil. Çocuk
biraz manyakmış da.” dedi Hanna. Baekhee elinde olmadan güldü.
“Malını biliyor işte kız!” dedi kendi kendine konuşur gibi.
“Tabi kızım ne sandın, senin normal adam sevdiğin görülmüş
mü?” dedi Hanna. Sırıtışı sesinde bile duyulabiliyordu. “Ama bak ufak bir
detay, ne yapacağımıza henüz karar vermedik. O yüzden her şeye hazırlıklı olman
lazım. Bir kafede aylaklık da edebiliriz, gidip paintball da oynayabiliriz…
lafın gelişi, sakın laf sokmaya falan kalkayım deme.” Dedi Hanna.
“Neyse en azından kendini de biliyorsun.” Diye gözlerini
devirdi Baekhee. “Cidden pazar pazar bu enerjiyi nereden buluyorsun? Yeminle ruhum
çekildi konuşurken!”
“Asıl sen pazar pazar niye bu kadar ruhsuzsun, onu söyle.” Dedi
Hanna saniye sektirmeden.
“Ödevler falan, ev falan… ne bileyim, bugün melankolik
günümdeyim herhalde.” Dedi Baekhee.
“Başlatma şimdi melankoline! İki açık havada gez, hemen
açılırsın. Bisikletle bize gel. Vantuzlu deniz canlısı da evde; ama olsun,
odalarından çıkmaz onlar.” Dedi Hanna. Baekhee sonunda kabul ederek telefonu
kapatmadan önce bir süre homurdanmayı ihmal etmedi.
Bazen, sadece kısacık bir süre için, acaba Hanna’ya söylese
mi diye düşünmüyor değildi; ama nedense bundan hemen vazgeçiyordu. Birine tatlım
ben senin abine aşığım, nasıl denirdi ki? Diyemeyeceği için belki de, hemen
vazgeçiyordu Baekhee.
Sürünmekte olduğu yerden kalkıp saçlarını dağınık bir topuz
halinde yuvarlayıp tepesine tutturdu, üzerine en rahatından kotuyla bol uzun
kollu tişörtlerinden birini geçirdi, annesine öpücük attı – yıllar sonra belki
de ilk defa kendisine uçan bir öpücükle kadın şok içinde bakakalmıştı – sonra ceketini
alıp bisikletine kuruldu. Artık ezberlediği uzun yolun sonuna geldiğinde Hanna onu
bahçede bekliyordu. Baekhee bisikletini bırakırken saçlarını savurup yanına
gelen kızın burnundan tüttüğü besbelliydi.
“Odadan çıkmazlar dedim; ama salonu işgal ettiler! Gel, Himchan
da buraya gelecek ama Yongguk teyzesinin evinden geliyormuş. Karar da verdik bu
arada, karaoke için gideceğiz; itirazın varsa şimdi söyle.” Dedi Hanna, daha
tek kelime edemeden onu içeri çekerken. Baekhee dengesini korumak dışında bir
şey yapamıyordu henüz.
“Tamam, itirazım yok da sakin ol, Nana!” dedi kız sonunda
soluk almak için durduğunda ve Hanna’nın düşmesine neden olmayacak bir ivmeyle
durdu. “Sen bu kıza alışkın değil misin zaten, niye bu sefer sinirlerini bu
kadar oynattı ki senin?” diye ekledi ayakkabılarını çıkarırken.
“Diyorum ya, biteceğine çok inanmıştım! Ciddi bir kavga
etmişlerdi ve Seohyun küsmüştü yine; ama abim bu sefer peşinden gitmeye pek
niyetli gibi durmuyordu. Sonra birden artık fikrini değiştiren her neyse yine
peşinden gitti ve yine birleştiler. Hayal kırıklığı, diyelim.” Dedi Hanna sessizce,
dokuzuncu kolunu çıkarmış deniz canavarının duyup da dört köşe olmasını
istemediği besbelliydi. Acaba ikilinin arasını yapanın Baekhee olduğunu bilse
bu konuda ne düşünürdü?
“Bir dahaki sefere, demekten başka çare var mı? Sen bir şey
deme de artık, başka bir şey demiyorum. Bir yerden sonra kendisi vazgeçer ondan
zaten bana sorarsan, yürüyecek tipte bir ilişki değil; ama sizinle inatlaşıyor
bence.” Dedi Baekhee. Hanna ona şaşkınlıkla baktı, ardından gözlerini kıstı.
“Bu konuyu daha sonra derinlemesine irdeleyeceğiz.” Dedi ve
peşinde Baekhee’yle salona girdi.
Baekhee gördüğü manzaraya şahit olmak onun için ne kadar
iyiydi bilmiyordu. Daha önce de Seohyun’u Kyuhyun’la beraber, sarmaş dolaş
görmüştü; ama gerçekten kucak kucağa, öpüşürken görmemişti. Bu onun filizlenme
olasılığı olan umutlarını iyice yıkmak için iyi olabilirdi; ama şu anki morali
için pek iç açıcı sayılmazdı.
“Tanrım, neler görüyorum! Genç ve masum gözlerim- zavallı
gözlerim- yanıyorlar!!” dedi Baekhee salonun girişinde, iki elini gözlerine
siper ederek. Her zamanki gibi kalbinin kırıklarını fazlaca neşeli bir maskenin
ardına gizlemeyi uygun bulmuştu. Parmaklarının arasında koltukta birbirlerine
yapışmış olan ikilinin ayrıldığını görüp biraz rahatladı. Seohyun’un yüzündeki
ters bakış beklediği bir şeydi; ama en azından Kyuhyun sadece sırıtıyordu.
“Pabucumun masumu! Hoş geldin.” Dedi Kyuhyun, sevgilisini
yeterince nazik bir biçimde kucağından uzaklaştırıp doğrulmuştu. Baekhee’nin
daha sıcak herhangi bir karşılama beklemesi zaten saçma olurdu.
“Yoo lütfen rahatsız olmayın, devam edin! Ben de mısır
patlatıp geliyorum.” Dedi Baekhee, aynı sırıtışla. Seohyun’un sahte
gülümsemesinin ardında gözlerine daha da sinir olmuş bir bakış yerleşince elinde
olmadan kendinden biraz daha memnun hissetti.
“Beleş porno; ama ne yazık ki benim için biraz yanlış kaçar,
ben de artık yukarıda bilgisayarımdan açar izlerim.” Dedi Hanna, Baekhee’nin
yanında biterek. Göz ucuyla baktığında yüzündeki ifadeden onun da bu yeni
durumdan oldukça memnun olduğunu düşündü Baekhee.
“Ya siz ne kadar terbiyesiz oldunuz öyle?” dedi Kyuhyun haşlar
gibi. Baekhee dil çıkarmakla yetinip Hanna’yı tuttuğu gibi mutfağa sürükledi. Kapı
arkalarından kapanınca kız ona ters bir bakış attı.
“Tam aralarına girmiştik!” diye sinirle fısıldayarak ayağını
yere vurdu Hanna.
“Dahası ters teperdi kesin. Seohyun cadısı ortamı bozardı,
sana diyeyim.” Dedi Baekhee.
“O dokuz vantuzlu orospunun ne düşündüğü çok umurumda çünkü!”
diye burnundan soludu Hanna.
“Olmak zorunda, çünkü Kyuhyun’un umurunda. Neyse, sen bana
bırak her şeyi.” Dedi Baekhee. Hanna şüpheyle bakmaya devam ediyordu. Haksız sayılmazdı,
bunları söylerken Baekhee de kendine güvenmiyordu; yine de en azından
insanların Kyuhyun’un yakasından düşmesini sağlayabilmeyi umuyordu. Cidden,
biraz fazla zavallıydı.
“Bu özgüven tam olarak nereden geliyor acaba?” diye sordu Hanna,
delici bakışlarla.
“Sorgulama Nana, cidden bir bildiğim var, herhalde! Tamam mı?
Sen bana güven, yeter.” Dedi Baekhee. Sesinin bu kadar inandırıcı çıkması
kendini bile şaşırtmıştı.
On dakika sonra Himchan’ın geldiğine dair mesajı alıncaya
kadar Hanna’yla mutfakta oturdular, sonra Himchan içeri girmek istemediğinden
dışarıda buluşmaya karar verdiler. Salondan geçerken yeni bir öpüşme seansına
denk gelmemeleri Hanna’ya göre iyi bir işaretti. Baekhee ise Kyuhyun ve Seohyun’a
dair hiçbir şeyden emin değildi.
Evden çıktıklarında Himchan’ı, yanında gülüşmekte olduğu iki
arkadaşıyla, yolun karşısındaki bankta gördüler. Yeni insanların biri kız biri
erkekti. Kız olanın fazla bir özelliği yok gibiydi. Omuzlarından biraz daha
aşağı inen koyu kahverengi saçlarının yarısını kurdele biçimli bir tokayla
tutturmuş, dizlerinden birkaç parmak yukarıda biten somon rengi, tatlı bir
elbiseyle tarzına uyumlu deri botlar giymişti. Yüzünde, bakışlarında ve
duruşunda o kadar sıra dışı bir şey yoktu.
Himchan’ın yanındaki erkek içinse aynı şey söylenemezdi. Bariz
bir biçimde yanında olduğu iki gençten birkaç yaş büyüktü adam –ya da çocuk… ya
da her neyse. Baekhee karşısındaki insanı sınıflandıramamıştı. Bu insanın
yandan görünmeyecek gibi duran bir bedenin üzerine geçirdiği uzun beyaz
tişörtü, son moda zımbalı deri ceketi, deri postalların içine paçalarını
soktuğu daracık siyah kotundaki yırtıklar, platin sarısı saçları ve hatta bu
saçların üzerine geçirdiği şapkadaki türlü çeşit rozetler bile aykırılığı
haykırıyordu. Yüzündeki tasasız kahkaha ise masumiyetin aynası gibiydi.
“Nana, çiçeğim!” diyerek saniyeler içinde sevgilisine koştu Himchan.
İkili birbirlerine sıkıca sarılırlarken Baekhee elinde olmadan gülümsedi. Himchan
geri çekilirken Hanna’nın dudaklarına tatlı bir öpücük kondurmayı ihmal
etmeyerek kızın kızarmasına neden oldu. “Ben de seni özledim.” Dedi sonra,
kızın yanağını hafifçe okşayarak. Hanna bir an için dünyadan uçmuş gibiydi,
ardından Baekhee’nin sınıflandıramadığı insan boğazını temizleyince iki sevgili
dünyaya döndü.
“Yeni arkadaşlarımız mı?” diye sordu Hanna, Himchan’ın
kenarından ikiliye bakarak. Himchan başıyla onayladı, arkadaşlarını ağacın
altında bankta beklemekte olan ikilinin yanına götürdü. İkili bu sırada ayağa
kalkmıştı.
“Eunmi ve Eunhyuk kardeşler. Eunhyuk bizden dört yaş büyük,
Eunmi’yle de onun sayesinde tanıştım.” Dedi Himchan, tanıtırken.
“Peki Eunhyuk’la tam olarak ne ara tanıştığını sormamda bir
mahsur var mı acaba?” dedi Baekhee, kendini tutamadan.
“Yoo, geçen sene bir barda tanıştım. Tesadüfen.” Dedi Himchan.
Eunhyuk’la anlık bir bakış paylaştılar. Baekhee bu tanışmanın hikayesini bir
ara dinlemeyi aklının bir köşesine not etti. Himchan bu sefer kardeşlere döndü.
“Bunlar da benim biricik çiçeğim ve en yakın arkadaşlarımdan biri. Diğeriyle orada
buluşacağız.”
“Memnun oldum.” Dedi kız, tatlı bir gülümsemeyle. Eunhyuk
tuhaf bir gülümseme eşliğinde başıyla ikisini de selamlamakla yetindi.
“Neyle gidiyoruz bu arada, dolmuşla mı?” diye sordu Baekhee.
“Arabası var.” Dedi Himchan, parmağıyla Eunhyuk’u işaret
ederek. Genç adam arabası olanın kendisi olduğunu ima eder gibi bir elini
kaldırmıştı. Baekhee Hanna’ya döndü.
“O zaman önce size döner, sonra bisikletle eve geçerim… geç
olursa da Kyuhyun’un başını yerim.” Dedi, onay istemekten çok bildirir gibi.
“Ben bırakabilirdim, sorun olmazdı?” dedi Eunhyuk, cümlenin
sonunu soruya çevirecek şekilde tonlamıştı. Baekhee emin olamamıştı; ilk defa
tanıştığı insanların arabasına binmekle ilgili sıkıntıları olduğundan değil,
sadece bu genç onda garip bir his uyandırdığından.
“Önemli değil ya, bize gelsin önce, hem dedikodu ederiz,
kızlar arasında.” Dedi Hanna, Baekhee cevap vermekte sadece bir saniye
gecikmesine rağmen kızın aklını okumuş gibi. Eunhyuk omuz silkti.
“Teklif var ısrar yok! Arabayı şu aşağıya park etmiştik.” Dedi
sonra, ilerideki ağaçlı parka yakın bir park alanını işaret ediyordu.
“Abim biraz trafik kurallarına takıntılıdır da.” diye
açıklama ihtiyacı hissetti Eunmi, Baekhee tek kaşını kaldırdığında.
“Ne olacağı hiç belli olmaz.” Dedi Eunhyuk ders verircesine,
kardeşine cevaben. Bunu söylerken içgüdüsel olarak boynundaki sürüyle kolyenin
arasında sallanan gümüş haça hafifçe dokunmuştu. Belki de gencin altından dışarıdan
hiç göstermediği başka tuhaf yanlar da çıkacağını düşündü Baekhee… her akşam
yatmadan İncil’den birkaç ayet okumak gibi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder