-32-
“Ne oldu bebeğim, niye birden duruldun?”
“Durulmadım, bir şey yok, önemli değil; sadece… Heechul arayacaktı, aramadı; onu düşünüyordum.” Diye bir yalan üfürdü Kyuhyun. Sevgilisinin “durulma” tanımının ne olduğunu bildiğinden kızın haksız olmadığını da biliyordu; sadece anlamazdan gelmek istemişti… bir de kızın dikkatini başka bir yöne çekmek- tercihen bel üstü, diz altı bir yere.
“Heechul niye arayacaktı ki?” diye sordu Seohyun; konuşmasında meraktan çok sorgular bir hava sezdi Kyuhyun; ama bunu dillendirmemeyi seçti. Seohyun onu kıskandığı için ayrılmanın eşiğine gelmiş ve yeniden barışmışlardı, kızın hala biraz şüpheci ve korkak olması doğaldı.
“Bahsettiğim okul projesi için kendi yaptığı kısım bitince arayacaktı, diski bana vermesi gerekiyordu ki üzerinde çalışabileyim. O yetiştiremezse ben de zamanında bitiremem, üzerinde beraber çalışacak hiç vaktimiz olmaz ve sonuçta teslim edemeyip dersten kalırız.” Diye açıkladı sonuçta. Bu pek doğru sayılmazdı, Heechul bugün hiç yetiştiremese bile Kyuhyun bir şekilde bitirme konusunda kendine ve arkadaşına güveniyordu. Bunu Seohyun’un bilmesi ise gerekmiyordu.
“Anladım… o zaman sen onu ara istersen, dersten kalırsa kötü olur, değil mi?” dedi Seohyun, koltukta güvenli bir mesafeye çekilerek. Canı sıkılmıştı, belliydi; ama bunu yansıtmamaya kararlı olduğunu da görebiliyordu Kyuhyun.
“Kesinlikle.” Diyerek fırsattan istifade telefonuna sarıldı bunun yerine.
Heechul’le olan konuşması oldukça kısa sürmüş, Seohyun’un orada olduğunu anlayan arkadaşının çalışmaları gerektiği ve yardıma ihtiyacı olduğu bahanesiyle acilen eve gelmeye karar vermesiyle sona ermişti. Kyuhyun’un istediği esasen bu değildi belki; ama arkadaşını durduracak bir şey yapamayacağını biliyordu. Heechul hep böyleydi. Eğer elinde bir fırsat varsa mutlaka değerlendirir, asla ikisini imkanları dahilinde yalnız bırakmazdı.
“Proje bu, aksatmaya gelmez… ben yine gelirim, teslimden sonra da buluşuruz.” Sözü ve bir öpücükle çalışmaları gerektiğini kabullendi Seohyun ve Heechul’un gelişinden on beş dakika sonra dış kapıdan çıktı. Kız kaybolana kadar Kyuhyun pencereden onu izledi ve kafasını her kaldırdığında el salladı, sonra Heechul’un yanına gitti.
“Yine barışmışsınız?” dedi Heechul, tek kaşını kaldırarak. Eskisi kadar haşin yaklaşmadığı için Kyuhyun kendini iyi hissetti.
“Öyle oldu. Neyse sen proje diyordun?” dedi Kyuhyun.
“Hanna’yla Sehun nerede?” diye sordu Heechul cevap vermeden.
“Dışarıdalar. Hanna Himchan ve Baekhee’yle gitti, Sehun da baskette. Baek’in selamı var.” Dedi Kyuhyun. Heechul iç geçirdi.
“Gözlerinin önünde bir şey yapmadınız umarım?” dedi bıkkınlıkla. Kyuhyun oflayarak bilgisayarının başına geçti.
“Dalga bile geçtiler, rahat ol!”
Heechul bu konuda bir yorum yapmamayı tercih ettiğini belirtecek kadar medeni davrandıktan sonra Heechul’un esas gelme sebebi olan “soruna” el attılar. Heechul’un tek başına halledemeyeceği bir şey olmadığını Kyuhyun ilk bakışta anlamıştı; ama en azından proje bu şekilde daha hızlı ilerliyordu.
Bir saatin ardından Kyuhyun başının sol yarısında keskin bir sancı hissettiğinde ekranı hızla kapatarak en yakın ecza dolabından bir ağrı kesici aldı. Senede en az üç dört defa tutan baş ağrısı tutmuştu yine. Böyle zamanlarda kendini evhamlı teyzeler gibi hissetse de yapabileceği bir şey olmuyordu. Heechul’u sinema odasında, işinin başında bırakıp ağır perdelerini çekerek kendini odasına kapatırken kafatasını delen kazmaların biraz yavaşladığını hissedebiliyordu. Yatağa uzanıp gözlerini kapattığındaysa kendini daha da iyi hissetti.
“Ben de mısır patlatıp geliyorum.”
Kulaklarında çınlayan ses önce bir saniye için istemsizce gülmesine, sonra kaşlarının çatılmasına neden oldu. Bu cümle onu neden bu kadar rahatsız ediyordu? Kardeşi ve arkadaşı tarafından sevgilisiyle öpüşürken basılmak hoş değildi ve Seohyun’u kendinden uzaklaştırıvermesinin sebebi de buydu; ama bu cümlenin ona bu kadar rahatsızlık vermesinin sebebini bulamıyordu. Kızın yüzündeki otuz iki diş sırıtışın ona bu kadar rahatsızlık vermesinin sebebini bulamıyordu. Ne yapmasını beklemişti ki? Baekhee yüzü pancara dönüp kaçacak bir kız değildi, dalgaya almaktan başka ne yapabilirdi ki?
Yatakta öbür yana döndü, yastığını kafasına kapatıp bastırdı. Seohyun’la kızlar gittikten sonra da tekrar yakınlaşmamasının sebebi olmuştu bu cümle ve tavır. Baekhee ikisinin arasındaki romantizmi tuzla buz etmiş, onarılamaz olduğunu bildiği bir ara çıkıp gitmişti sanki. Ama Kyuhyun kızın bunu bilerek yaptığını düşünmüyordu; kısa bir selamlaşma ve atışmanın ardından ortadan kaybolmuştu zaten kız, eğer Kyuhyun sevgilisini itmemiş olsa kaldıkları yerden devam edilebilirdi bile.
Ama olmamıştı. Baekhee mutfakta kaybolduktan sonra yüzünün hayaleti Kyuhyun’a musallat olmuştu resmen. Şimdi de o cümle kulaklarında çınlayıp duruyordu: Yoo, lütfen rahatsız olmayın, devam edin! Ben de mısır patlatıp geliyorum.
Kyuhyun bir süre daha beyninde çınlayan cümlenin neden orada durup zaten inşaat makinelerinin eştiği kafatasına işkence ettiğini anlamaya çalıştı. Sebebi çözmede de sesi bilinçli olarak susturmada da başarılı olamadı; ama uykuyla uyanıklık arasındaki saçma Araf’ta dolanırken bir daha asla insanların, özellikle de Baekhee’nin görebileceği herhangi bir yerde Seohyun’la fiziksel bir yakınlık kurmamaya kendine söz vermeden kızın sesinin hayaletinden kurtulamadı.
***
“Oppa, sesinin bu kadar güzel olduğunu bilmiyordum!”
“İnan bana ben de bilmiyordum.”
“Nasıl bilmezsin, hiç mi şarkı söylemedin?!”
“Ben daha çok dans ederim.” Diye sırıttı Eunhyuk, şapkasının ucunu tutup kendi etrafında dönerek birkaç küçük hareket sergiledikten sonra yerlere kadar eğildiği bir selamla yerine geçti.
Karaoke odası küçüktü ve yaklaşık bir saattir buradalardı; ama hepsinin harçlıklarından kalanları toplayıp Eunhyuk’tan üzerini tamamlamasını isteyerek bir saat daha kalmayı düşünüyorlardı. Genç adam burada oldukça eğleniyormuş gibi göründüğünden şikayet edeceğini sanmıyordu Baekhee. Aslında aralarında kimsenin burada daha uzun kalmak için gerekli herhangi bir şeyden kaçınacağını düşünmüyordu.
“Sıra sende çiçeğim.” Diyerek sevgilisinin yanağına bir öpücük kondurdu Himchan. Eunhyuk mikrofonu belki de onuncu kere Hanna’ya pasladı. Kız kalkarken Eunmi’yi de kolundan tutup çekerek kendisiyle beraber kaldırdı.
“Düet olsun!” diyerek ikinci mikrofonu da kızın eline tutuşturdu. Onlar şarkılarını seçmek için heyecanla listeyi tararken göz ucuyla Yongguk’a baktı Baekhee. Himchan yeni kızı özellikle onun yanına oturtmuştu ve Yongguk da durumdan hiç şikayetçi durmuyordu. Sessiz, utangaç hali odaya girdiklerinden on beş dakika sonra tamamen kaybolmuştu ve genç, elindeki bütün ince becerileri kullanarak, kızı canlı, neşeli ve ilgili tutuyordu. Hanna’yla Yongguk’un yüksek ısrarları sonrasında odaya herhangi bir çeşit alkol ya da alkollü kokteyl girmemişti; ama Eunmi, portakal suyuyla yeterince sarhoş olmuş gibi sürekli gülüyordu.
“Güzel bir ikili olmadılar mı?” diyen kulağının dibindeki mırıltıyı hissettiğinde irkildi Baekhee. Başını o tarafa çevirdiğinde Eunhyuk’un tatlı gülümsemesiyle yüz yüze geldi- neyse ki genç adam olduğu yerde kalmamış, konuştuktan sonra ona kişisel alanını tanıyacak kadar geri çekilmişti. Baekhee boş boş bakınca Eunhyuk sadece gözlerini önce Yongguk’a, sonra Eunmi ’ye çevirdi, sonra aynı gülümsemeyle Baekhee’ye baktı. Kızın kaşları havalandı.
“Kız kardeşine kısmet mi beğendin sen az önce acaba?” dedi şaşkınca. Eunhyuk omuz silkti.
“Sap ölecek hali yok, Yongguk iyi çocuk gibi göründü gözüme. Himchan onun mümkün olan en usturuplu, olgun ve iyi niyetli erkek canlısı olduğuna yemin üstüne yemin ediyor.” Dedi, yine Baekhee’ye doğru eğilerek. Kız Himchan’ın onları dikizlediğinin farkındaydı; ama sahnedeki iki kızın hoparlörden yayılan şarkısıyla bağırmak zorunda kalmamak için genç adamın tek seçeneği kıza yaklaşmaktı, Baekhee bunu da anlıyordu.
“Öyledir de bakalım Eunmi göründüğü kadar hanım hanımcık mı, ben oğluma gelin beğenebilecek miyim?” diye dalga geçerek sırıttı kız. Geri çekilmek için bir hamle yapmamıştı, yoksa Eunhyuk’la birbirlerini duyamazlardı.
“O kadar göründüğü kadar değil de… insanları dış görünüşüne göre değerlendirmemek lazım. Mesela sen de oldukça sıradan ve paspal duruyorsun; ama Himchan benden daha manyak olduğunu iddia ediyor.” Dedi Eunhyuk, neredeyse yargılarcasına kızı baştan aşağı süzmüştü.
“Haşa, ne haddime!” dedi Baekhee, ellerini masum olduğunu gösterircesine kaldırdı.
“Ne dedim ben az önce?” diyerek güldü Eunhyuk, “Kimseyi dış görünüşüne göre yargılamaman gerekir. Benim giyim tarzım bu, doğru; ama bu toptan deli olduğum anlamına gelmez. Ki olsam da bu beni sadece bu özelliğime göre yargılaman gerektiği anlamına gelmez.”
“Sen felsefe falan mı okuyorsun?” diye kaşlarını çattı Baekhee.
“Yoo… ama Nietzsche severim. Kant da fena sayılmaz. Eski İran düşünürleri de bazı güzel işler çıkarmışlar, Farabi falan… nereden çıktı ki bu şimdi? Öyle ağır sayılabilecek bir laf da etmemiştim hani.” genç adam konuşurken Baekhee’nin gözleri ardına kadar açılmıştı.
“Sen bunların hepsini okudun mu?!” dedi şok içinde.
“Hepsini değil!!” diyerek güldü Eunhyuk. “ Bu yaşımda keşişe benzer bir halim mi var?”
“Yok, da olsan olurmuşsun gibi bir halin var hani.” Dedi Baekhee. Eunhyuk omuz silkti.
“Bu iş için henüz çok gencim… ama genç ölmeyi de planlamıyorum. Yani saçma işlerden hoşlanıyor olmam gidip bir araba yarışında kendimi insan konservesine çevirmemi ya da aşırı doz uyuşturucudan nalları dikmemi gerektirmiyor. Gerektiriyor mu?” dedi umursamazca.
“Sen de haklısın tabi.” Dedi Baekhee. Şaşkınlıkla genç adamı izlemeyi bırakmamıştı. Böyle bir adamın sadece varlığı bile kendisini içi boş, anlamsız, kültürsüz bir insan çöpü gibi hissetmesine neden olmuştu. Daha fazla okumalıydı… belki de mesela fantastik romanlardan başka türde kitaplar olduğunu da hatırlaması gerekti.
“Baek, senin sıran!” diye cıvıldadı Hanna, kızı içinde olduğu transtan kurtararak. Baekhee mikrofonu alırken arkadaşının yüzündeki şeytani sırıtışı görmezden gelmek zorunda kaldı. O sahneye çıktıktan bir saniye sonra Himchan “düet” diye bağırarak Eunhyuk’u kızın peşinden sahneye atmıştı.
Baekhee listeden en sevdiği dizilerden biri olan Full House’un OST’sini seçtiğinde bunu Eunhyuk’la düet yapacağı için seçmemişti, sadece sevdiği için seçmişti. Yoksa o da gidip saçma bir Beyonce şarkısı açmayı bilirdi. Arkadaşlarının bunu münasip bir taraflarından anlayacaklarını biliyordu; ama istedikleri gibi anlayabilirlerdi. Himchan’ın kafasını kopardığında hiçbiri gülemeyecekti.
Şarkı boyunca Eunhyuk düet yerine kıza eşlik etmeyi tercih edince şarkıyı karşılarında oturmakta olan dörtlüye söylüyorlar gibi olmuştu. Hanna zaten Himchan’ın kollarının arasına kurulmuştu ve Eunmi’yle Yongguk, biraz çekingen de olsa, hoş bir yakınlaşma içindelerdi. Baekhee onlara uygun ambiyans sağlıyor gibi hissetmekten kendini alamadı.
Son nakarata geldiklerinde Hanna telefonunu çıkarmış, onları kameraya almaya başlamıştı. İkiliye biraz rol yapmalarını işaret edince Baekhee Eunhyuk’a döndü. Dramatik bir tavırla uzattığı elini Eunhyuk aynı dramatik tavırla kavradı. Bir süre birbirlerine bakarak şarkı söyledikten sonra genç adam yerinde sabit durmaya dayanamayarak bir yandan söyleyip bir yandan ufak bir eşli dansta kızı kendi etrafında döndürmeye başladı. Şarkının sonunda Baekhee komik bir koşu kopartıp tek ayağını havaya kaldırarak Eunhyuk’a sarıldı. Müzik bittikten sonra da kırk yıllık asker arkadaşı gibi birbirlerinin yanağını öpüp sırtına vurarak ayrıldılar. Yerlerine otururlarken kimsenin tatmin olmadığını söyleyemeyeceğini düşündü Baekhee.
Karaoke zamanı bittiğinde kimse hiçbiri çıkıp da evine gitmek istemiyordu, bu yüzden bir süre sokakta boş boş yürüdüler ve sonra Eunhyuk bir saatlik yürüyüş uzaklığında bildiği bir dükkanda kızarmış tavuk ayağı yemeyi önerdiğinde de hiçbiri itiraz etmedi.
Yürüyüşün büyük kısmı Han nehri kıyısındaydı. Seyyarımsı tavuk ayakçı da nehrin hemen bitiminde, nehri gören bir yerde, büyükçe bir plastik yemek çadırıydı. Ufacık sandalyelerine oturmakla yere oturmak arasında pek bir fark olduğu söylenemezdi ve masaya yaklaşmak için iki büklüm olmak gerekiyordu; ama buraların en leziz tavuk ayağını burası yapıyordu.
“Anlamıyorum, bu nasıl bir yemek?” diye isyan etti Baekhee.
“Anlamıyorum, karıncalı pilav nasıl bir yemek? Ya kavrulmuş çekirge??” dedi Eunhyuk, cevaben. Baekhee gözlerini kıstı.
“Kültürel bir şey olduğunu anımsatmak için laf sokmak zorunda mısın acaba bay çokbilmiş?” dedi ters ters.
“Eee, bir düşüneyim… evet.” Dedi Eunhyuk, sırıtarak. Baekhee gözlerini devirerek homurdandı; ama o da sırıtıyordu.
Yemek boyunca yemeğin tuhaflığından dem vursa da Baekhee en az gün boyu eğlendiği kadar eğlenmişti. Gerçek anlamda eve gitmeleri gerektiğini fark ettiğinde neredeyse hayal kırıklığına uğramıştı. Yongguk bisikletini bıraktığı akrabasının yanına geldiği gibi yürüyerek dönmeyi tercih ettiğinde Eunmi gerçek anlamda üzülmüş gibi duruyordu. Baekhee elinde olmadan bu ikilinin sahip olacağı herhangi bir ilişkiyi destekleyeceğini düşündü.
Arabada önce kimi evine bırakacaklarına dair Eunmi ve Eunhyuk kısa bir süre tartıştılar; ama sonunda eve ilk bırakılan Himchan oldu. Arabanın arka koltuğunda Hanna’yla beraber otururken kızın yüzündeki halinden memnun sırıtışı görmezden gelmek için büyük çaba harcadı Baekhee. İki yeni arkadaşlarıyla vedalaşıp Hanna’nın evinin önünde indikleri ve araba yeterince uzaklaştığı zamansa kendini durdurmak için başka bir sebep bulamadı.
“Ne diye öyle pişmiş kelle gibi sırıtıyorsun sen?” dedi, sözlerini duyunca gülümsemesi iyice genişleyen arkadaşını dürterek.
“Hiiç! Kendi çöpünüzü kendiniz çattınız da ona gülüyorum.” Dedi Hanna, fazlasıyla tizleştirdiği sesiyle sahte bir masumiyet suratı takınarak.
“Yongguk ve Eunmi kısmını bilemem; ama benim hakkımda konuşuyorsan bilmeni isterim ki fena halde yanılıyorsun.” Dedi Baekhee, içeri doğru yürürken.
“Niye? Ondan yeterince hoşlanmış görünüyordun.” Dedi Hanna, Baekhee’yi dürterek.
“Yüzündeki sırıtışı silmek için canice bir istek duyuyorum, Nana.” Dedi Baekhee, zoraki bir sırıtışla. Kapının tam o anda açılmış olması sadece bir tesadüf… değildi tabii ki.
“Patilerini kendine sakla! Hoş geldin, Nana!” diye önce Baekhee’ye diş gösterip sonra Hanna’nın üzerine kedi gibi atlayan Heechul kapının arkasında birden belirdiğinde Baekhee nedense az önce gözetlenmekte olduklarına dair güçlü bir hisse kapıldı.
“Chullie! Yüzyıllar oldu görüşmeyeli, neredesin sen??” diyerek onu döndüren genç adama koala gibi yapışan arkadaşını gördüğünde Baekhee’nin içinde bir kere daha Himchan’a karşı bir acıma duygusu kabardı.
“İşler güçler, esas sen neredesin? Sevgili buldun bizi unuttun değil mi? Pis hain!” dedi Heechul, kızı yere bırakırken kendisinden bir santim bile uzaklaştırmamıştı.
“Senin yerini kim tutabilirmiş, ayıp ediyorsun!” diyen Hanna’nın pembeleşen yanaklarla genç adama sunduğu gülümseme öyle ışıldıyordu ki Baekhee bir an kızın beş kat daha güzelleştiğini düşündü.
Herkes bu ilişkinin sadece bir çocukluk arkadaşlığı olduğunu, Hanna’yla Heechul’un neredeyse kardeş gibi olduklarını, aralarında hiçbir şey olamayacağını iddia edebilirdi; ama bu çok saçmaydı. Hanna’nın yüzüne düşen saçları düzeltirken Kim Heechul’un kedi yüzündeki bakışa şahit olan herhangi bir duygusal zekası negatif değerlere düşmemiş insan, genç adamın sırılsıklam aşık olduğunu şüphe duymadan söyleyebilirdi. Baekhee kaşlarını çatarak kısa bir süre izledikten sonra şimdilik çenesini kapamaya karar verdi. Heechul söylemiyorsa bir sebebi olmalıydı ki bu da önce onunla konuşması gerektiği anlamına geliyordu.
“Beni kandırma prenses.” Dedi Heechul, bir an ne diyeceğine karar veremez gibi durakladıktan sonra. Hemen ardından Baekhee’ye dönmüştü. “Kyuhyun seni eve bırakamaz, senelik migren krizi tuttu.”
“Eee, önce içeri girseydik??” dedi Baekhee, kendini gülmeye zorlayarak.
“Gene son söyleyeceğini ilk söyledi.” Diye gülerek kendini Heechul’un kollarından kurtardı Hanna ve sekerek içeri geçti.
“Ben söyleyeyim dedim, kötü bir niyetim yoktu ki!” dedi Heechul, kızın arkasından eve girerken. Hemen peşlerinden Baekhee geliyordu.
“En azından haberim oldu, bu da bir şeydir. Sen arabayla mı geldin, sen bıraksan?” dedi Hanna, çantasını salona doğru fırlatırken. “Bizde kalsın, derdim; ama yarın okul var ve bizde üniforması da yok. Sıkıntı olur.”
“Ben de niye fırsatı değerlendirmediğini merak ediyordum.” Diyerek güldü Heechul.
“Herkes senin gibi düşüncesiz mi kuyruksuz kedi?” diye laf attı Baekhee. Heechul terslemek için döndüğünde kızın yüzündeki ifadeye bakarak bir an durmuştu. Muhtemelen az önce söylenen lafların tam olarak ne kadar düşmanca olabileceğini tartıyordu. Sonunda dalga geçerek atılmış bir laf olduğuna karar vermiş olacak ki Baekhee’nin yüzündekine benzer rahat bir sırıtış takındı.
“Ne var, belki de sana kendi üniformasından vermesini beklemişimdir; olamaz mı?” dedi, kendini koltuğa atarken.
“Hanna’nın kıyafetleri bana mı olacak? Üstüme iyilik sağlık, kız yandan yok!” dedi Baekhee, dehşet içinde elini göğsüne götürüp koltuğa bayılır numarasıyla Heechul’un gülmesine neden oldu.
“Sen de haklısın tabi.” Dedi genç, Hanna’ya bir göz atarak.
“Ne var be, mis gibi manken gibi kızım işte, neyimi beğenmediniz?!” diyerek sahte bir kibirle saçlarını savurdu Hanna. Kız burnunu havaya dikip merdivenleri çıkarken Baekhee ve Heechul arkasından bakıp gülmekle meşguldü.
“Üstünü sonra değişseydi aslında, ben gitseydim iyiydi, geç oldu.” Dedi Baekhee, bir şeyler söylemiş olmak adına.
“Bence Kyuhyun’a bakmaya gitti. Dönsün, ben bırakırım seni hemen. Abisi kıymetlisi, beklemez.” Dedi Heechul, kendinden emin bir sesle.
“Siz bayağı yakınsınız, değil mi?” diye sordu Baekhee, fırsattan istifade bir ucundan kurcalamaya başlamanın iyi bir fikir olacağını düşünmüştü.
“Sen gelmeden önce en yakın arkadaşı olduğumu iddia edebilirdim.” Diyerek muzipçe göz kırptı Heechul. Baekhee hafifçe güldü.
“Yok canım! Gözlemlerime göre hala en yakınında sen varsın, ben kim köpeğim ki?” dedi, Heechul’un burnundan gülmesine neden olarak.
“Yaa, pabucuma anlat sen onu! Gerçi kendisini damlarda araman gerekecek, işin zor.” Dedi genç.
“Niye, kıskandın mı? Beni mi kıskandın Himchan’ı mı?” dedi Baekhee yarım bir sırıtışla, tek kaşını kaldırarak. Heechul’un bir an için donakaldığında yemin edebilirdi; ama o sırada Hanna merdivenlerden inmek suretiyle onu içinde bulunduğunu düşündüğü çıkmazdan kurtarmıştı.
“Hayret, ben yukarıdayken birbirinizi yememişsiniz!” dedi Hanna, dalga geçerek.
“Ya işte sen gel diye bekledik, boşa gitmesin en azından sana eğlence olur, diye.” Dedi Baekhee, ardından ayaklandı. “Ben gideyim o zaman, zaten bu saate kadar dışarıdaydık; en azından insancıl bir saatte evde olmam lazım ki daha duş alacağım.”
“Tamam, ben de abime suyunu götüreyim. Yarın görüşürüz!”
Hanna’yla çabucak vedalaştıktan sonra Heechul’un da eşyalarını toparlayıp Hanna’yla vedalaşmasını bekledi Baekhee, ardından kedi suratlı gencin peşine takılıp küçük Skoda’sının ön koltuğuna kuruldu. Heechul arabayı çalıştırıp sürmeye başlarken bunun tam olarak konuşmak için doğru zaman olup olmadığına emin değildi; ama başka ne zaman uygun bir fırsat yakalayabileceğini bilmiyordu. Araba sessizce evin ön kapısından yola çıkarken düşünceliydi; ama kapının önünde durduklarında Heechul’un sesi onu düşüncelerinden kopardı.
“Eee, ne tarafa gidiyoruz?” diye sordu genç adam.
“Ahh evet, buradan sola dönüyorsun.” Dedi Baekhee, anlık bir bocalamanın ardından.
“Tabi Kyuhyun seni ne kadar çok bırakmışsa eve, ezberlemiş herhalde yolu hiç sormuyor.” Dedi Heechul, ciddiyetsiz bir sesle; ama nedense Baekhee bunun altında bir ima sezer gibi olmuştu. Sadece neyin iması olduğuna emin olamıyordu.
“Bana laf edene de bak, sen sanki Hanna’yı herhangi bir yere kendi ayaklarının üzerinde gönderiyorsun.” dedi kız, tek kaşını kaldırarak. Heechul bir saniye sektirmedi.
“Bir de gönderecek miydim, altımda araba varken hem de? Sen beni nasıl bir hödük sandın acaba?” diye sordu genç ciddiyetle. Baekhee hafifçe güldü. Bunu sormak için başka fırsatı olacağını sanmıyordu. Cevabın ne olacağından emin değildi; ama Heechul ne derse desin en azından onunla yüzleşmek istediğini biliyordu.
“Onu seviyorsun, değil mi?”
Geçen birkaç sessiz saniyenin ardından bir çöp tenekesine çarpmamaları için Baekhee’nin direksiyonu kavrayıp çevirmesi gerekmişti. Heechul bu ani hareketle bir rüyadan uyanmış gibi oldu.
“Ta… tabii ki seviyorum çocukluk arkadaşım!” diye güldü genç gergince. Baekhee gözlerini devirdi.
“Bunu kastetmediğimi ikimiz de biliyoruz ve biliyor musun? Korkunç bir yalancısın.” Dedi kız. Heechul dudaklarını birbirine bastırdı, derin bir nefes verdi ve arabayı kenara çekti. Baekhee bir an için tam olarak ne beklemesi gerektiğini bilemedi; ama o an için bilmesi gerektiğini pek düşünmüyordu.
“Pekala, madem öyle…” dedi Heechul iç geçirip Baekhee’ye döndü, kolunu koltuğun arkalığına yaslayıp kedi gözlerini ona dikti. “Her şey karşılıklı, değil mi dahi kız? Ben bir sır söylerim, sen bir sır söylersin.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder