-27-
“Hala hafif mazoşist kategorisinde olabilirim, yani?” diye
güldü Kyuhyun. Baekhee istediği gibi havayı yumuşatabildiğine memnun olarak
gülümsedi.
“Öyle olduğunu inkar edemezsin, bir düşün bak.” Dedi,
hafifçe kıkırdayarak. Kyuhyun gerçekten bir an düşündü, sonra başını çabuk bir
hareketle yukarı aşağı salladı.
“Haksız olmayabilirsin.” Dedi, havanın son zamanlarda çok
soğuduğundan bahseder gibi.
“Haklı olduğumu da kabul etmiyorsun ama… öyle olsun.” Dedi
Baekhee, ardından bunu hiç istemese de yeniden konuya döndü. “Peki ya şimdi?
Nedense içimden bir ses diyor ki eğer seni rahatsız eden bundan daha derin bir
şey olmasa şu anda burada oturmuş sevgilinle arada ettiğin küçük kavgalardan bahsediyor olmazdık.”
“Şey…” dedi Kyuhyun, gözlerini kaçırıp elini kaldırdı ve
boynunu ovalayarak hafifçe iç çekti, “Bundan… aslında… ah, gerçekten bunu
sonraya bıraksam olur mu? Çünkü kendime bile nasıl söyleyeceğimden emin
değilim.”
“Yani… tabii ki, anlatıcı sensin.” Dedi Baekhee, gerçekten
hassas bir konuya parmak basmış olduğuna içtenlikle şaşırsa da gülümsedi. “Ne
zaman anlatmak istersen ben buralardayım, zamanım bol.”
“Teşekkürler.” Diye hafifçe güldü Kyuhyun, Baekhee’nin
kalbinin yine ritmini şaşırmasına neden olarak. Baekhee toparlanmak için
kendine birkaç saniye tanımak zorunda kaldı.
“Neredeyse ayrıldığınız zamanı arkadaşların nasıl
karşıladılar peki?” diye sordu sonunda, konuşabileceğini hissettiği ilk anda.
Kyuhyun’un gözleri geçmişte kaybolmuş gibi boşluğa daldı.
“Herhalde onunla ilgili tek bir laf etmedikleri tek zaman
aralığıydı bu… iyi değildim. İyi olmamalıyım; yoksa Hanna kesinlikle ne kadar
muhteşem bir karar verdiğim veya sonunda kendime geldiğimle ilgili iğneleyici
bir yorum yapardı. Gerçekten hiçbir yorum yapmadılar. Gerçi o zamanlar daha
bizimkiler Seohyun’dan nefret etmiyorlardı – yani Sungmin ve Minho en azından.
Onlar daha sonraları, ben Seohyun’la daha fazla ilgilenmeye başlayınca ondan
nefret etmeye başladılar.” Dedi Kyuhyun, konuşurken gözleri bir defa bile
odaklanmamıştı.
“Zor olmalı.” Dedi Baekhee yumuşakça. Kyuhyun sanki onun
karşısında oturduğunu unutmuş gibi şaşırarak gözlerini yeniden ona çevirdi.
Baekhee kızarmamak için savaş verdi. “Etrafındaki kimse onaylamazken bir
ilişkiyi devam ettirmek, özellikle de aranızda bu kadar sorun da varken… bayağı
zor oluyor olmalı.”
“Tahmin bile edemezsin.” Dedi Kyuhyun, ardından bunu
söylediğine kendi bile şaşırdı. Koltuktan sarkıttığı bacağını da toplayarak
bağdaş kurdu, ellerini kucağına koyup birbirine doladığı başparmaklarını
izlemeye başladı. Baekhee gencin konuşmak için hazır olmasını sabırla bekledi.
“Bütün bunlardan yorulduğum zamanlarda neden savaştığımı
merak ediyorum. Kiminle savaştığımı bile bilmiyorum; kendimle mi, sevgilimle
mi, etrafımdaki diğer herkesle mi? Hatta bazen beynimin içinde dönen kasırganın
hızına yetişemeyip karmakarışık oluyorum; ama bunu kimse bilmiyor, kimseye
söylemeyeceğimi düşünüyordum… bana bir sır borçlusun.” Dedi Kyuhyun.
“Senden sonra istediğin soruyu cevaplayayım o zaman, sözüm
olsun.” Dedi Baekhee sadece. Kyuhyun hafifçe gülümsedi ve başıyla onayladı,
ardından dudağını ısırdı. Baekhee eğer müdahale etmezse gencin yine kendi
tabiriyle karmakarışık olacağını hissettiğinde konuştu. “Peki neden bunu
kimsenin bilmemesi gerek, neden anlatamazsın?”
“Onlar beni böyle bilmiyorlar.” Diye omuz silkti, bu
dünyanın en doğal şeyiymiş gibi, “Şimdiye kadar defalarca benimle sorunlarını
konuştular ve ben her zaman hepsinin en son desteği oldum, her zaman sağlam
kalan tek direk oldum onlar için. Hiç kimse bunun yıkıldığını görmek istemez.
Tabi bu kendime söylediğim bir çeşit yalan aslında; kendim anlamadığım bir şeyi
nasıl bir başkasına anlatabilirim ki? Hiçbiri o kadar sabırlı olamazdı, ben de
o kadar uzun dayanmazdım zaten.”
“O kadar uzun dayanmazdım, derken?” dedi Baekhee, bir an kafası
karışınca.
“Bizimkilerle aramızda adettir, bir böyle şeyleri içerken
konuşuruz. Tabi ben anlatmaya kalksam esas derde gelene kadar o kadar sarhoş
olurduk ki konuşacak halimiz kalmazdı.” Dedi Kyuhyun, bir an sırıttı. Baekhee
gözlerinin önünde sarhoş bir Kyuhyun ve onun daha da sarhoş arkadaşları
canlanınca elinde olmadan hafifçe kıkırdadı.
“O da mantıklı tabi.” Dedi kız, gülerek. Kyuhyun dağılmamak
için başını salladı.
“Sonuç olarak gerçekten çok yorucu oluyor. Herkese karşı
kendi duygularını savunmak zorunda kalmak gerçekten çok yorucu oluyor ve
özellikle son zamanlarda Seohyun hiç yardımcı olmuyor. Eskiden sadece onunla
yalnız kalabildiğim zamanlar için bile herkesi karşıma alabileceğimi
düşünürdüm, eğer ben böyle düşünüyorsam onların da zamanla Seohyun’u
sevebileceklerine inanırdım. Şimdi onların Seohyun’u asla sevmeyeceklerine
neredeyse eminim ve son günlerde… gerçekten hayatım boyunca buna katlanmaya
değip değmeyeceğini sorguluyorum.” Dedi Kyuhyun, neredeyse çaresizce.
Baekhee üzülmekle sevinmek arasında kalmaktan o kadar
yorulmuştu ki kendini hiçbir şey hissetmemeye zorlamaya karar verdi; yoksa
kendinden o kadar nefret edecekti ki hayatı boyunca en fazla sevmiş olduğu
insanı dinlemekten aciz kalacaktı. Hislerini bir şalteri kaldırır gibi kapatmak
alışık olduğu bir şeydi, bunu kolaylıkla yapabiliyordu; ama bu bile kalbini
deşen acıyı ve yakıcı kıskançlık duygusunu tamamen ortadan kaldırmıyordu. Yine
de en azından katlanılır hale getiriyordu.
“Neden?” dedi Baekhee, basitçe. Kyuhyun iç çekti.
“Bu kadar stresin ilişkimizi etkilemediğini söylerken yalan
söylediğimi mi düşünüyorsun?” dedi bıkkınca, Baekhee’nin gözlerine bakmadan.
“Hayır, bunu aklımdan bile geçirmedim.” Dedi Baekhee
dürüstçe, “Sadece buna rağmen ilişkinizi sorgulamana neden olacak şeyin ne
olduğunu merak ettim.”
“Teşekkürler.” Dedi Kyuhyun, neredeyse duyulmayacak bir
sesle. Baekhee bu teşekkürün onu dinlediği için mi yoksa yargılamadığı için mi
olduğunu tam kestiremedi; ama sormak yerine sadece sessiz bir gülümsemeyle
teşekkürü kabul etti. Kyuhyun derin bir nefes aldı.
“Aslında tek bir şey değil; bilirsin, o kedi biblosu
faciasından sonra o kadar büyük bir olay yaşamadık. Esas sıkıntı değişmiş
olmasında, değişme şeklinde ve miktarında. Daha geçen sene peşinden koşmama
neden olan kız sanki sadece bir masaldan ibaretti de buhar olup uçtu; şimdi
karşımda tanımam gereken, alışmam gereken bambaşka biri var. Sürekli
tartıştığım, sürekli uyarmak zorunda kaldığım ve gerçekten etrafımda olmadığı
sürece varlığını aramadığım birisi bu yeni kişi. Yani Seohyun pek de haksız
sayılmaz az önce bana sitem etmekte; bilmiyorum, sadece eksikliğini
hissetmiyorum. Belki de ilişkimiz oturmaya başladığı için böyle, diye
düşünüyorum.”
“Peki sen gerçekten böyle bir ilişki istiyor musun?” dedi
Baekhee, kendini tutamadan. Kyuhyun ona şüpheyle baktığında çabucak devam etti,
“Beni yanlış anlama, kötü bir şey söylemek istemedim. Demek istediğim şey,
Seohyun’dan bağımsız olarak, sen sevgilinin veya eşinin, her neyse, eksikliğini
bile hissetmeyeceğin kadar “sadece evdeki bir kadın” olduğu bir ilişkinin
içinde bütün bir hayatını geçirmek istiyor musun?”
“Açıkçası hayalimdeki bu değildi.” Dedi Kyuhyun, utangaçça,
“Çocukça hayallerim var, bir erkekten çok bir kızın kuracağı hayaller aslında.
Ben küçükken hep ev dediğim yerin sadece bir yer olmayacağını söylerdim; benim
ev deyip her fırsatta kaçtığım yer “gelinimin” yanı olacaktı, o zaman böyle
söylüyordum. Ama orası harika bir yer olacaktı, benim evim çok eğlenceli ve
büyülü bir yer olacaktı çünkü ben bir peri kızıyla evlenecektim. Bu peri kızı o
kadar güzel olacaktı ki gözlerimi alamayacaktım; ama benden başka kimse onu
öyle göremeyecekti, çünkü o sadece bana öyle görünürdü. Bu kız o kadar neşeli
olacaktı ki dünyadaki bütün üzüntüyü ve kötülüğü yok edebilecek gücü olacaktı. Onunla
öyle çok eğlenecektik ki herkes bizi kıskanacaktı; ama orası sadece bizim
evimiz olacaktı ve kimsenin içeri girmesine izin olmayacaktı. Ben onun evi
olacaktım, o da benim.”
“Aşkla ilgili çok romantik düşüncelerin varmış.” Dedi
Baekhee, hayranlıkla. Kyuhyun’un kızardığına yemin edebilirdi; genç kıkırdadı.
“Küçük bir çocuğun hayalleri, işte… düşünüyorum da, o
zamanlar bile bir çok insandan daha iyi kavrıyormuşum aşkın ne olduğunu. Ama
dediğim gibi; sonuçta böyle bir şey hayal etmemiştim.” Dedi Kyuhyun. Baekhee
başıyla onayladı.
“Bu hayallerin gerçekleşmesi olasılığını göz önüne almamayı
tercih ederek, eğer bunu bu şekilde kıyaslayabiliyorsan sevgilinle evlenmeyi
düşündüğün sonucuna varabilir miyim?” dedi Baekhee. İçini kor gibi yakan
bıçaklar cehennem alevleriyle yanarak bembeyaz oldular, içlerine de yenileri
eklendi.
“Şu anda kulağa oldukça uzak geliyor.” Dedi Kyuhyun. Bu bir
cevap değildi; ama Baekhee sabırla bekledi. Kyuhyun devam etti. “Bunu onunla
daha önce konuştuk; gerçekten teklif etmiş de değilim, resmiyete bindirmiş de.
Sadece konuştuk, bunun ikimiz için de basit bir ilişki olmadığından konuştuk.
Ciddi olduğumuzu söyledik, gerçekten buna o gözle baktığımızı söyledik. Bir
nevi kendi aramızda sözlenmek gibi bir şey oldu, sanırım.”
“Anlıyorum…” dedi Baekhee. Göğsünde patlayan atom
bombalarını yok saymak için kendini zorladı; ama nefes almak gittikçe daha da
zorlaştığından sonunda boğularak ölmekten korkmuyor değildi. Alabildiği en
derin nefesi aldı ve burnundan yavaşça verdi. “Biliyorsun; aslında küçüklük
hayallerini biraz daha mantıklı bir çerçeveye oturtunca o kadar saçma değiller.
Gerçekten aşık olmayı istemişsin sen küçüklüğünden beri; sadece sana peri kızı
kadar güzel görünecek, neşeli, birlikte çok eğlenebileceğin ve hep birlikte
olmak isteyeceğin, özleyeceğin bir kız istemişsin. Bu yüzden ilişkinizi
sorgulaman o kadar tuhaf gelmedi bana.”
“Haklısın…” dedi Kyuhyun sessizce, oldukça düşünceli bir
biçimde.
“Bunun yanında bu kadar zaman bütün her şeye Seohyun’u
sevmesen katlanır mıydın, bilmiyorum. Seohyun’un nasıl bir insan olduğu beni
aşar, zaten yorum yapmak bana düşmez; ama… bence ilişkinizi sorgulamanın esas
sebebini tekrar gözden geçirmelisin.” Dedi Baekhee. Bunu söylemek çok büyük bir
çaba gerektirmişti; ama sonunda Kyuhyun mutlu olacaksa ona aşk danışmanlığı
yapmaktan çekinmeyecekti. Genç, gözlerini şaşkınca Baekhee’nin gözlerine
dikince kız devam etti. “Gerçekten sadece son zamanlarda çok fazla kavga
ettiğinizi fark ettiğin için mi, yoksa etrafındaki insanlar çok fazla ısrar
ettiği için mi? Yorulduğunu ve aslında sevgilinin değiştiğini, senin de bu
yüzden kafanın karıştığını söylüyorsun. Şimdi bir düşün; eğer etrafındaki
herkes Seohyun’u seviyor veya umursamıyor olsaydı, o da zor bir dönemden geçtiği
için böyle değişmiş olsaydı, arkadaşların sana biraz anlayışlı olmanı, her
şeyin yoluna gireceğini söylerken de kendini böyle sorgular mıydın?”
Kyuhyun’un gözleri yeniden daldı, genç bariz bir biçimde
kafasında Baekhee’nin sorusunu tartıyordu. Kız bir süre onun cevap vermesini
bekledi; ama genç o kadar dalmıştı ki nerede olduğunu bile unutmuş olabilirdi.
Baekhee hareketin onun dikkatini çekeceğini umarak oturduğu yerde kıpırdandı ve
bir ayağını altına topladı. Beklediği gibi, Kyuhyun’un bakışları yeniden yüzüne
sabitlenmişti.
“Bilmiyorum; sanırım çok daha az yargılayıcı olurdum.” Dedi
genç, sonunda.
“Bak, etrafındaki diğer insanlardan bağımsız durum
değerlendirmesi yapman çok saçma olur; ama senin sevgilini senin sevip
sevmediğine onların karar vermesi doğru değil. Bu konuda onlardan etkilenmen
çok doğal; ama bu kararla ömür boyu sen yaşayacaksın. Sürekli “ya böyle
bitmeseydi” diye düşüneceksen, bırak bitmesin. Çabalasan, ne kaybedersin?
Diyelim karşında değişmiş, yepyeni bir insan var. Kimse bir ömür boyu aynı
kalmaz, bir başkasını sevsen de yıllar içinde karşında bambaşka hallerini
göreceksin. Onun bu halini tanıyıp anlamaya çalışsan ne kaybedersin?” dedi
Baekhee, ağzından çıkanlara kendi de inanamayarak. Kyuhyun da ona duydukları
gerçek değilmiş, sadece bir rüyadaymış ve birazdan uyanacakmış gibi bakıyordu.
“Y-yani, ben…
biliyorsun, çabalamıyor olsam şu anda birlikte olmazdık.” dedi Kyuhyun,
şaşkınlıkla gerçekten kekelemişti. Baekhee başıyla onayladı.
“Biliyorum; ama bunu doğru biçimde yapmadığını düşünüyorum.
İçgüdüsel olarak sevgilini eski haline döndürmeye çalışıyorsun; karşındaki yeni
kişiyle tanışıp uzlaşmaya çalışmıyorsun. En azından bence böyle; çünkü bana
karşındakinin bambaşka olduğundan şikayet ediyorsun, eskisi gibi olmasını
istediğini duyar gibiyim.” Dedi Baekhee, ardından gülümsedi, “Seni
suçlamıyorum, ciddi bir kavgadan sonra aşık olduğun kızın ilk halini geri
istemek, yeni halini kabullenmekten daha kolay ve doğru gelir; ama bu şekilde
devam edersen önünüzde sadece bir son görüyorum. Ayrıca, Kyuhyun; bence… bence
arkadaşlarının söylediklerini dinlemelisin.”
“Ne?” dedi Kyuhyun, kaşlarını çattı. Baekhee omuz silkti.
“Söylediklerini yap, demedim; dinle dedim. Yani, gerçek
anlamıyla, onları dinle. Neden böyle düşündüklerini merak etmiyor musun? Belki
sevgilin hakkında senin bilmediğin bir şeyi bildiklerini, ya da senin bildiğin
bir şeyi kaçırdıklarını düşünmedin mi hiç? Bunun ne olduğunu bilmek istemez
misin? Belki böylece hepsinin arasını düzeltmek için bir şansın da olur. En iyi
ihtimalle mutlu sona bağlanır, en kötü ihtimalle sen Seohyun’un aslında deniz
cadısı Ursula olduğunu ve sana büyü yaptığını fark edip onu terk etmeye ve
ailenin kollarına dönmeye karar verirsin. Bence iki senaryoda da kazançlı
çıkıyorsun.” Diye kıkırdadı Baekhee. Kyuhyun’un da onunla beraber güldüğünü
görmek, dakikalar içinde yıllara bedel yıpranmış sinirlerini biraz olsun
yatıştırdı.
“Bu konuda tartışamayacağım bile, kesinlikle haklısın.” Dedi
Kyuhyun. Baekhee başıyla onayladı.
“Haklıyım tabi, bir de tartışsaydın! İlişki uzmanı Song
Baekhee karşında senin, kaçın kurasıyım ben, heyt be! Ufak tefek gördün de
Karamürsel sepeti mi sandın?” dedi Baekhee, dayılanarak. Kyuhyun bir an boş boş
baktı, ardından gülmeye başladı. Baekhee kendini elinde olmadan onun
kahkahasına eşlik ederken buldu, Kyuhyun bir süre susmayı başaramadı. Sonunda
konuşabilecek kadar sakinleştiğinde yüzünde Baekhee’nin onunla tanıştığından
beri gördüğü en gerçek gülümsemeyle kıza baktı.
“Sen gerçekten tuhafsın.” Dedi, gülerek. Baekhee genç
iltifat etmiş gibi sırıttı.
“Biliyorum, hep söylerler.” Diyerek saçını savurdu,
Kyuhyun’un biraz daha gülmesine neden olarak. Ardından içten olduğunu göstermek
için direk Kyuhyun’un gözlerine, gencin gözlerini kaçırmasına engel olacağını
umduğu kadar yoğun bir biçimde baktı. Kyuhyun’un aklının ona odaklandığına emin
olduğu zaman da devam etti. “Ama unutmadım; o anlatamadığın, anlatamayacağın,
sonraya saklamak istediğin şey her neyse, ne zaman istersen ben seni dinlerim.
Hatta istersen sen anlamadan bile anlatabilirsin, belki anlamana yardım
edebilirim, kim bilir?”
“Belki edebilirsin. Uzun zamandır ilk defa biriyle ilişkim
hakkında hiç yargılanmadan konuşuyorum, bunun tekrar mümkün olacağına artık
inanmıyordum; gerçekten bundan sonra ne yapsan şaşırmam.” Dedi Kyuhyun,
içtenlikle. Baekhee neredeyse gencin gözlerinden ruhuna kadar cam gibi
görebildiğini düşündü. Yanaklarının kızardığını hissetti, kalbinin göğsünde
çırpınmasına engel olmaya çalıştı.
“Bilemiyorum, tükürdüğünü yalamayasın?” dedi bunu gizlemek
için, tek kaşını kaldırarak. Kyuhyun’un iki kaşı birden havalandı.
“Daha ne yapabilirsin ki?” dedi genç, gerçek bir merakla.
Baekhee umursamazca omuz silkti.
“Asla bilemezsin. Bekleyip görmen gerekecek.”
“Neyi göreceksiniz, bakalım?” diyen kadın sesiyle ikisi de
hızla kapıya baktı. Kadının açık karamel rengi saçları gevşekçe toplanmış,
düzenli dalgalar halinde omzundan aşağı dökülüyordu. Üzerinde krem rengi bir
ceket ve etek vardı, gömleği bu sadeliğe isyan eder gibi parlak bir türkuaz
maviydi ve düzgünce iliklenmiş yakasının altından inciler ve altın taşlarla
örülmüş, büyük olduğu kadar zarif bir kolye çıkıyordu. Baekhee kadının sıcacık
bakışlarına eşlik eden yumuşak gülümsemesine hayranlıkla bakarken Kyuhyun
oturduğu yerde bütün bedeniyle kadına döndü.
“Ne zaman geldiniz siz?”
“Ben de seni özledim, hayatım.” Diye kıkırdadı kadın.
Baekhee kendini kendi kıkırtısını bastırmaya çalışırken buldu. “Az önce geldim;
merak etme, baban yarın gelecek. Oyun odanı bir süre daha elinde tutabileceksin,
kına yak.”
“Ah, çok şükür!” dedi Kyuhyun, rahat bir nefes alarak
koltuğa gömüldü. Baekhee ve kapıdaki güzel kadın aynı anda onaylamaz bir
tavırla başlarını iki yana salladılar. Kyuhyun ikisini de umursamadı. “Gel
bakalım şöyle güzellik, göremedik seni kaç zamandır!”
“Pek de özlemiş gibi durmuyordun?” dedi kapıdaki kadın, tek
kaşını kaldırarak.
“Sorsan özlediğimi söyleyebilirdim.” Diye omuz silkti
Kyuhyun, kadın içeri girerken. Kapıyı arkasından aralık bırakan kadının gözleri
şüphe ve merak karışımı bir ifadeyle Baekhee’nin üzerine dikildi.
“Evet, tabi… arkadaşını tanıştırmayacak mısın?” dedi kadın,
gözlerini Baekhee’den ayırmasa da Kyuhyun’la konuşuyordu.
“Ah, evet; bu Baekhee, Hanna’nın dilinden düşürmediği,
kıymetlisi hani.” Dedi Kyuhyun, eliyle rahat bir tavırla yanında oturan kızı
gösterdi. Kadının gözleri ışırken Baekhee başıyla saygılı bir selam verdi.
“Sonunda meşhur Baekhee bir yüze kavuştu, demek! Seni o
kadar çok duyuyorum ki, tatlım, inan bana senin hakkında senden fazla şey bile biliyor
olabilirim. Hanna’ya günün nasıl geçti, dediğimiz anda seni sayıklamaya
başlıyor!” Dedi ve güldü kadın. Baekhee yanaklarının kızarmasına engel olamadı –
bu kadın biraz fazla tatlıydı!
“Baekhee, burada gördüğün mankenlere taş çıkartacak güzellik
de benim annem olur.” Dedi Kyuhyun, kadifemsi bir ses ve yarım bir gülümsemeyle
kadına sevgi dolu bir bakış göndererek. Baekhee bu olasılığın çok yüksek
olduğunu bilse de şaşırmamak elinde değildi; kadın Kyuhyun’u doğurmuş olabilecek
yaşta kesinlikle görünmüyordu.
“N-nasıl, seni annesinin karnında mı doğurmuş?!” diye şok
içinde kekelediğini fark ettiğindeyse artık sözlerini geri almak için çok
geçti. Hızla ağzını kapattı, karşısındaki iki kişinin de sessizce ona baktığı
buz gibi bir sessizlik oldu. Baekhee birazdan atomlarına ayrılacağına adı gibi
emindi; ama olmadı. Bunun yerine Kyuhyun ve annesi bir an birbirlerine
baktılar, ardından kahkahalara boğuldular. Baekhee rahatlayıp rahatlamaması gerektiğini
anlamaya çalışarak ikisini izledi.
“Ahahah, uzun zamandır bu kadar gülmüyordum!” dedi kadın,
gülerek; ardından parmağının ucuyla gözünün kenarını kurulayıp Baekhee’ye
baktı. “Bu aldığım en içten iltifatlardan olabilir, hayatım- ah, şuna bak,
korkmuş! Hanna’nın anlattığı kadar varmışsın, çok tatlısın. Benim adım Jessica;
ama sana ilk günden bana Sica Teyze deme özel izni çıkarıyorum.”
“Te-teşekkür ederim…” dedi Baekhee, yüzünün dev bir domatese
dönüştüğüne adı gibi emindi, utanarak başını kaşıdı.
“Oyun oynuyor gibi durmuyordunuz?” dedi kadın oğluna, tek
kaşını kaldırarak. Baekhee bu sorunun Kyuhyun’a sorulduğuna memnun olmuştu,
çünkü şu anda buna uygun cevabın ne olduğuna karar vermek zorunda kalmak hiç de
iç açıcı bir düşünce değildi.
“Laflıyorduk.” Diye umursamazca omuz silkti Kyuhyun. Jessica’nın
konuyla ilgili söylemek istediği şeyler varmış gibi duruyordu; ama bunun yerine
sadece hafifçe mırıldanarak başıyla anladığını belirten bir işaret yaptı, başka
bir şey söylemedi.
“Hanna nerede?” diye sordu bunun yerine.
“Nerede olabilir?” diye sırıttı Kyuhyun. “Mutfakta, Heechul’e
eteğindeki taşları döküyor.”
“Ah, evet tahmin etmeliydim.” Dedi kadın, ardından yine
sıcacık bir gülümseme takındı. “Neyse, ben odama çıkıyorum. Daha çantamı
boşaltıp duş almam lazım; ardından da yatacağım. Yani, bana ihtiyacınız olursa,
eve hiç gelmemişim gibi yapın.”
“Çok yardımın dokundu!” diye gülerek gözlerini devirdi Kyuhyun.
Kadın kıkırdadı.
“Ben de seni seviyorum, hayatım; iyi eğlenceler!” diye
şakıdı ve geldiği gibi neredeyse havada süzülerek kapıdan çıktı. Baekhee kadının
arkasından bakakaldığını Kyuhyun gözlerinin önünde elini sallayınca fark etti.
“Dünyadan Baek89’a; durum raporu ver, Baek89.” Dedi genç.
“Rol modelimi buldum galiba, Houston.” Dedi Baekhee, iç
geçirerek. Kyuhyun kıkırdadı.
“O da kayıp kızını bulmuş olabilir. Annemi tanıyorsam seni
gerçekten sevmiş olmalı. Ama o neydi öyle?” dedi Kyuhyun. Baekhee kaşlarını
çatıp ona baktı.
“Ne neydi?” dedi anlamayarak.
“Seni annenin karnındayken mi doğurmuş?” dedi Kyuhyun sesini
tizleştirip, muhtemelen Baekhee’nin tonlamasını mükemmel bir biçimde taklit
ederek. Baekhee yüzünün yeniden kızardığını hissetti, en yakınındaki yastığı
kaparak Kyuhyun’un üzerine indirmeye başladı.
“Kapa çeneni, geri zekalı!” diyordu bir yandan da, normalden
çok daha tiz çıkan bir sesle. Kyuhyun kollarıyla kendini savunurken pişmiş
kelle gibi sırıtıp bir de gülüyordu.
“Houston saldırı altında- ahaha- saldırıya uğradık, kendi
uzay aracımız bize saldırıyor!” dedi genç, koltukta dizleri üzerinde doğrulmuş olan
kızdan kaçınmak için geriye doğru kaykıldı.
“Uzay aracın PMS olmasın, Houston?” diye bir çocuk sesi
geldi bu sefer kapıdan. Baekhee biraz daha kızarıp neredeyse dehşetle kapıya baktığında
abisinin kopyası bir yarım sırıtışla onlara bakan Sehun’u gördü. Tamam, sadece Sehun
geldiyse bunu kaldırabilirdi.
“Houston amiri uyuz herifin teki olmasın?” dedi Baekhee, Sehun’un
bariz bir biçimde eğlenmesine neden olmuştu.
“Sonunda! Bunu hep söylüyorum, kimse beni dinlemiyor.” Dedi çocuk,
ağzı kulaklarına vararak.
“Ah, güzel, o zaman belki bana onu benzetme işinde yardımcı
olabilirsin.” Dedi Baekhee, gencin hiçbir yere kıpırdayamayacağından emin olmak
için dizlerinin üzerinde çabuk bir hareketle ilerleyip Kyuhyun’u koltukta
kıstıracak bir yere yerleşirken.
“Sehun, eğer böyle bir şey yaparsan yeminle seni babamda bir
sperm olduğun güne kadar pişman ederim!” dedi Kyuhyun, iyice geriye yaslanıp artık
tam tepesinde dikilen eli yastıklı kızdan mümkün olduğunca uzak durmaya
çalışarak – kız neredeyse kucağındayken bu pek mümkün olmasa da.
“Ben tarafsız bölgeyim, sadece oyun odasından sebeplenmek
için gelmiştim!” dedi Sehun, masum olduğunu göstermek istercesine ellerini
kaldırdı.
“Yine Harry Potter mı oynayacaksın?” dedi Kyuhyun, bıkkınca.
Başını geriye atmış, kardeşine tersten bakıyordu, bulunduğu pozisyonda Sehun’u
görmesinin en kolay yolu buydu.
“Yine başlama, hyung!” diye gözlerini devirdi Sehun.
“O oyunu kaç kere bitirdiğini hatırlamıyorum bile, hala neden
oynuyorsun ki? Hani, ne bileyim, üçüncü oyunu bitirsen, mesela? Ya da
dördüncüyü alsan?” dedi Kyuhyun. Sehun gerçek bir ergen gibi yüksek sesle
ofladı.
“Sen al oyna istersen, benim acelem yok, oyun bir yere
kaçmıyor!” dedi Sehun.
“Ah, bu çocuğu yetiştirirken nerede hata yaptım, hiç
bilmiyorum; insan bu kadar mı oyun özürlü olur?” dedi Kyuhyun, başını esefle
iki yana sallayarak.
“Aslında, noona, fikrimi değiştirdim galiba. Cephanelik nerede,
demiştin?” dedi Sehun, onlara yaklaşarak. Baekhee Kyuhyun’un gözlerinin telaşla
açılmasını tuhaf bir zevk alarak izledi.
“Hayır, sakın, düşünme bile. Sehun. Sehun! Sehun şimdi sakin
ol ve elindeki yastığı yavaşça yere bırak!” dedi Kyuhyun, Baekhee’den kurtulmak
için geriye doğru sürünmeye çalışarak; ama sırtı koltuğun kenarına çarptı. Sehun
gittikçe yaklaşırken genç yutkundu. “Ehm, galiba şimdi tecavüz kurbanlarının ne
hissettiğini anlıyorum… eee, imdat?”
Kyuhyun’un ufak yardım viyaklaması pek işe yaramadı, bir
saniye sonra Sehun ve Baekhee genci acımasızca yastık yağmuruna tutuyorlardı. Kyuhyun
arada bir tuhaf, boğazlanan yavru köpek sesleri çıkararak kendini savunmaya
çalıştı, kısa süre sonra da kendini savunamayacağını anladığında Baekhee’yi tek
hamlede üzerinden atıp arkasından kovalayan yastıklıların saldırılarına karşı kollarını
başına siper ederek evin içinde var olan en güvenli yere koştu: mutfağa, Hanna’nın
tam arkasına.
Hanna’nın neler döndüğünü anlaması birkaç saniye aldı;
anladığı zamansa derin bir iç geçirip başını inanamazlıkla iki yana salladı. Daha
kız tek kelime etmeden, bu hareketiyle Sehun süt dökmüş kediye dönmüştü bile. Hanna
gidip önce Sehun’un, sonra Baekhee’nin ellerinden yastıkları alıp geri yerine
koyması için Heechul’un eline tutuşturdu, ardından hepsini teker teker
mutfaktaki masaya oturttu. Heechul de masada yerini alınca Hanna hepsinin önüne
birer bardak çilekli çikolatalı milkshake koydu, ortaya da kocaman bir tabak
dolusu çikolata şelalesi getirdi. Bir saniye sonra hepsi az önce niye
birbirlerini yediklerini tamamen unutmuş, cennetten çıkma sıcak keklerin tadını
çıkarıyorlardı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder