17 Haziran 2015 Çarşamba

Aşk Tesadüfleri Sevmez - 28

-28-

Keklerini bitirdikten sonra Baekhee Hanna’nın eve gelme bahanesi olarak istediği gibi Çince çalışmak için hazırlanacaklarını düşünüyordu; ama Hanna’nın başka planları vardı. Canı nedense hiç Çince çalışmak istememişti ve Heechul zaten sessiz sinema oynamak istiyordu. Sehun itiraz etmedi, Kyuhyun da Heechul’un projesine yardım etmektense oyun oynamayı tercih ederdi. Baekhee kesinlikle ders çalışmak için ısrar edecek bir inek değildi.

Oyunu Sehun başlattı. Titanic gibi bir filmi bilemediği zaman Baekhee kafasını en yakın duvara vurarak parçalamak istedi. Kyuhyun’un onunla dalga geçmesi de hiç yardımcı olmuyordu, açıkçası! Rezil olması yetmiyormuş gibi bir de hoşlandığı kişinin yanında… şey, yani, muhteşem görünse bile bir şey olacağından değil de sinir bozucuydu, yani! Neyse ki bir sonraki filimde (10 Things I Hate About You) bilmeye çok yaklaşarak oyunun heyecanına kapılmayı ve rezaletini unutmayı başardı. Onu salise farkıyla geçen Heechul anlatmak için tabii ki aksiyondan başka neredeyse hiçbir anlam taşımayan Fast and Furious’u seçti.


Heechul’un anlattığını bildiğinde Baekhee sıranın kendisine geldiğini büyük bir korkuyla fark etti. Ne anlatacaktı? Dikkatli seçmeliydi, eğer fazla bariz bir şey seçerse… bir dakika, neden kasıyordu ki? O normal davrandığı sürece kim ne anlayabilirdi? Aptal gibi üzerinde düşünmemesi gerekiyordu! Eğer o bir film anlatmak istese ilk ne seçerdi? Tabii ki Maske! Bir kere kesinlikle anlatmak çok eğlenceliydi, ayrıca herhangi bir normallik de barındırmıyordu. Tabii ki onun ne anlattığını anlayan, onun tarzını en iyi bilen Hanna oldu.

Baekhee bundan sonra ne kadar film anlattıklarının çetelesini tutmadı; ama sonunda dikkatleri dağıldığında saat onu çoktan geçmişti. Kyuhyun ve Heechul bir kere daha izlemek için Maske’yi sinema odasına hazırlarken eğer bu filmi de izleyeceklerse eve vardığında saatin gece yarısını çoktan geçmiş olacağını fark ederek sıkıntıyla ofladı.

“Neyin var, Baek?” dedi Hanna, biraz karamelli mısır patlağı yapmak için mutfağa giderken.

“Benim eve gitmem gerek, bu filmi de izlersem saat çok geç olacak.” Dedi Baekhee, somurtarak.

“Eve mi?” dedi Hanna, sanki Baekhee Rusça konuşmuş gibi kaşlarını çattı. “Bu gece bizde kalmayacak mısın sen yani?”

“S-sizde mi?” diye kekeledi Baekhee. Hanna sormamıştı bile, bu kadar teklifsizce ah, tatlım ben sizde kalıyorum bu gece, diyebilmesini mi bekliyordu gerçekten de?

“Tabii ki! Heechul kesin bizde kalır, bu saatten sonra da sen de gitme, olmaz mı? Misafir odamız var, zaten Heechul da benimle kalır, kendi odan varmış gibi olur. Annene de ders çalıştığımızı söylersin. Olmaz mı?” dedi Hanna. Gözlerinde kimsenin hayır diyemeyeceği bir yavru kedi bakışı vardı.

“Annemi şimdiden biraz zorlamak istemiyorum…” diye mızıldandı Baekhee. Tanrım, neden bir seçim yapmak zorundaydı ki?!

“Arasan da ben konuşsam?” dedi Hanna, hevesle. Baekhee başını o kadar hızla iki yana salladı ki bir an başı döndü.

“Mümkün değil, annem direk ikimizi de yolar.” Dedi kız.

“Ders çalıştığımızı söyleyeceksin! Bir denesene, hadi, lütfen!” dedi Hanna, Baekhee’nin ellerine yapışmış resmen yalvarıyordu. Baekhee daha fazla inat edemezdi.

“Peki.” Dedi iç çekerek, Hanna ufak bir sevinç çığlığıyla havaya zıpladı, ardından Baekhee’nin yanağına bir öpücük kondurup mutfağa doğru kaçtı. Baekhee bu ani sevgi gösterisiyle o kadar şaşırmıştı ki bir an sendeledi, ardından arkadaşının heyecanına gülerek telefonunu almaya gitti.

Baekhee annesinden tanışmadığı bir ailenin evinde kalamayacağı için eve gelmesi gerektiğini duymayı bekliyordu; ama kadın sadece evin telefon numarasını sorup kendine dikkat etmesini, eğer bir sorun olursa da saniye sektirmeden onu aramasını söylemekle yetindi. Baekhee binlerce söz ve teşekkürle telefonunu kapattığında bütün evin tam o saniye paramparça olmasını ve kafasından aşağı kaya büyüklüğünde molozlar yağmaya başlamasını bekliyordu.

“Nana!” diye cıvıldayarak mutfağa koştu, arkadaşını kapıdan çıkarken yakaladı. Hanna kızın yüzündeki ifadeden izni kaptığını daha söylemeden anlamıştı, elinde iki devasa kova mısır olmasa Baekhee’nin üzerine atlayıverecek gibi bir havası vardı.

“Sana bir pijama buluruz, misafir odasındaki yataklar hazır ve temiz, istediğinde yatarsın, Heechul da benimle yatar, kendi odan olur, sabah kalkar beraber kahvaltı ederiz ve okula da beraber gideriz, hatta istersen sabahlayabiliriz bile!” diye nefes bile almadan, taramalı tüfek gibi saydırdı Hanna. O kadar hızlı konuşmuştu ki Baekhee bir an bir otomatik anlık şifre çözücüsü olsa hayatın ne kadar kolay olabileceğini düşündü.

“Sakin ol, kovboy!” dedi gülerek, kovalardan birini Hanna’nın elinden aldı. “Heechul seninle mi yatacak dedin?”

“Tabii! Biz alışkınız, çocukken de hep beraber yatardık.” Dedi Hanna, kocaman bir gülümsemeyle; Baekhee tek kaşını kaldırınca da henüz boşalmış eliyle arkadaşının koluna bir yumruk attı. 

“Aklındaki kırmızı noktalı tilkileri kovar mısın lütfen? İğrenç!”

“Kırmızı noktalı mı?!” diye dehşet içinde neredeyse haykırdı Baekhee. Tamam, bütün dişil içgüdüleri sebepsiz yere ikisinin çocukluk arkadaşından çok çocukluk aşkı olmaya daha uygun olduklarını söylüyor olabilirdi; ama aklından kırmızı noktalı hiçbir şey geçmiyordu!

“Senin beyninde masum herhangi bir kısım olduğuna inanamam, tatlım.” Dedi Hanna gözlerini kısıp sinema odasına doğru yürümeye başlayarak.

“Ne sapıklığımı gördün ya? Olsa olsa tuhafımdır!” dedi Baekhee kırgın bir tavırla, arkadaşını izlerken.

“Görmemiş olabilirim; ama biz kızların oldukça kuvvetli altıncı hisleri vardır, Baek, bebeğim.” Dedi Hanna, arkadaşına dönüp göz kırptı ve cilveli bakışlarla sinema odasından içeri süzüldü. Baekhee gerçekten artık ne dese bilemiyordu. Herhalde hayatı boyunca hiç normal bir arkadaşı olmayacaktı. Kendisi anormal olduğu için de olabilirdi bu tabi. İç çekip gülerek başını iki yana salladı ve arkadaşının arkasından sinema odasına geçti.

Maske, üç iyi arkadaşla beraber izlemek için dünyanın en harika filmi olabilirdi. Uzun zamandır bu kadar çok güldüğünü hatırlamıyordu Baekhee ki hiç de az gülen bir insan sayılmazdı, daha kısa süre önce, Kyuhyun’la konuşurlarken gülmekten gözünden yaş gelmişti mesela. Diğerleri de ondan farklı sayılmazlardı. Film bittikten sonra hepsi gülmekten o kadar bitkin düşmüşlerdi ki Hanna’nın da Baekhee’nin de sabahlayacak enerjisi kalmamıştı.

Heechul Hanna’yı itfaiyeci gibi omzuna atıp üst kata “kaçırırken” Baekhee Kyuhyun’un tepkisini dikkatle izledi. Genç adam kesinlikle durumda bir tuhaflık varmış gibi bakmıyordu; aksine ikisinin oyunlarına gülerek bakıyordu. Ama Baekhee durum değerlendirmesi yapamadan gencin gözleri kıza odaklanarak bütün beyin fonksiyonlarının geçici olarak devre dışı kalmasına neden oldu.

“Sen misafir odasında kalacaksın, değil mi?” diye sordu Kyuhyun. Baekhee kendini toparlanmaya zorlayarak başıyla onayladı.

“Yani Hanna orasının uygun olduğunu söyledi – bir dakika. Hanna bana pijama verecekti!” dedi Baekhee, bu gerçek konuşurken aklına gelmişti ve unutmuş oldukları için biraz telaşlandığı bir gerçekti; ama Kyuhyun sinek kovar gibi elini salladı.

“Boş versene, onun üzerine olan hiçbir şey sana olmaz, hala çocuk kıyafeti giyebiliyor o kız. Sen nispeten normal bir bedensin. Ben sana bir şeyler getiririm şimdi.” Dedi Kyuhyun, sırıtarak. Baekhee beyninde Kyuhyun’un kıyafetleri... diye gerçekten beyin yoksunu obsesif bir aşık gibi vızıldayan bölümün varlığını reddederek omuz silkti.

“Yani, sen bilirsin, bana olacak kıyafetleri olduğunu söylemişti.” Dedi, mümkün olan en kayıtsız tavrını takınmaya çalışsa da ne kadar umursamaz göründüğünü gerçekten hiç bilmiyordu.

“O iğrenç, zevksiz şeyleri en son dolabında yer kalmadığında sinirlenip verandadan aşağı fırlattı. Onlardan çoktan kurtulmuş olması gerektiğini haykırıp duruyordu. Annemin Hanna atmasın diye onları nereye sakladığı hakkında herhangi bir fikri olduğunu bile sanmıyorum.” Dedi Kyuhyun. Baekhee elinde olmadan kıkırdadı.

“Tamam, Houston,  sanırım onları aramaktansa senden bir şeyler aşırmayı ben de tercih ederim.” Diye sırıttı kız. Kyuhyun başıyla onayladı.

“Aferin, şöyle ol!” dedi ve merdivenleri ikişer ikişer tırmandı. Baekhee aslında onun peşinden gitmesi gerekip gerekmediğini merak ediyordu; ama Kyuhyun getireceğini söylediğine göre herhalde peşinden çıkmasını istememiş olmalıydı, değil mi? Kısa süre sonra genç adam elinde bir tomar kıyafetle geldi.

“Bunlar ne, lahana gibi mi yatacağım?” dedi Baekhee, kendini tutamadan.

“İstersen anadan doğma da yatabilirsin tabi, kapıda kilit var.” Dedi Kyuhyun kıkırdayarak; Baekhee bir saniye sonra gencin yüzünü saklayacak şekilde fırlattığı tişörte, kızaran yanaklarını sakladığı için, fena halde minnettardı. Nefeslenmek için bir saniye ayırarak tişörtü üzerinden çekti.

“Bu tam olarak kaç beden?” diye sordu, gerçekten devasa görünen tişörtü açıp bakarken. Üzerinde Darth Vader baskısı vardı ve siyahı o kadar solmuştu ki soluk siyahtan çok griye benziyordu.

“O tam olarak XXL, lisedeyken birazcık toplu olduğumu söyleyebiliriz.” Dedi Kyuhyun. Baekhee genci biraz daha kısa boy ve dolgun yanaklarla merdivenlerden aşağı yuvarlanan bir deniz topu gibi hayal ederek bir an eğlendi.

“Eee, diğerleri ne için?” diye sordu sonra. Kyuhyun omuz silkti.

“O şey muhtemelen dizlerine kadar gelir, diye tahmin ediyorum; ama eğer onu elbise gibi giyip yatmaktan rahatsız olursan diye şort benzeri şeyler de getirdim. Yani, benim eşofmanlarım zaten bana bile bol olduğundan biraz tuhaf seçenekler kaldı elimde; ama bak bakalım.” Dedi Kyuhyun, ardından yığından ilk seçeneği çekip çıkardı: açılmamış bir paket boxer. Baekhee yakınlarda bir adet derin dondurucu, darağacı veya uçurum falan olup olmadığını merak etti.

“Bu- hahah, bunların varlığıyla yokluğu fark eder mi ki?” dedi kız, tam olarak ne kadar tuhaf hissettiğini bir kıkırtının arkasına saklamaya çalışarak. Kyuhyun da gülüp paketi kaldırınca biraz daha rahat hissetti kız.

“Sen de haklısın tabi. Bir de bu var bak.” Dedi Kyuhyun ve bu sefer siyah, parlak, hatta neredeyse satene benzer bir şeyi havaya kaldırdı. Baekhee’nin kaşları anlama çabasıyla çatılırken kız uzanıp parlak cismi eline aldı.

“Bu nedir tam olarak, acaba?” dedi, elindeki şey parlak olduğu kadar esnekti, dokusu normal bir kumaş gibi değildi ve şüpheli bir biçimde… kısa tayta benziyordu.

“O, eee, lise sonda kilo verme çabalarımda bisiklete sardığım ara anneme zorla aldırdığım bir bisikletçi taytı – sakın, tek kelime bile etme.” Baekhee ağzını açınca Kyuhyun anında müdahale etti, kız ağzını açtığı gibi kapattı ama beyninde dönen kısa taytlı Kyuhyun imgesinden kurtulamıyordu. Bu çok komikti! Değil miydi yani? Kıkırtılarını kamufle etmek için boğazını temizledi.

“Ehm, tabi, faydalı bir iş için almışsın, işe yaramış.” Dedi kız, ardından dudaklarını sıkıca büzerek gülmemek için çabaladı. “Eee, bu ne peki?”

“Bu da kaçıncı kuşaktan olduğunu hatırlamadığım bir amcamın hediyesi…” Dedi Kyuhyun, biraz tereddüt etse de küçük yığının son parçasını da alıp havaya kaldırdı. Baekhee siyah taytı omzuna atarak gencin elindekini aldığında gerçekten çok eğleniyordu.

“Bu gerçekten bir içlik mi?” diye sordu, ten rengine yakın, ince kumaştan tayta benzer şeyi bel lastiğinin iki ucundan tutup yukarı kaldırarak.

“Yüzde yüz pamuk.” Dedi Kyuhyun cevap olarak. Baekhee gence şaşkın bakışlar yönelttiğindeyse Kyuhyun omuz silkti. “Ne var, kış ortasında götümün donmaması için ideal bir şey!”

“Eh, evet, tabi, kızların da pantolon altına külotlu çorap giydiği gerçeği düşünülünce…” dedi Baekhee; ama durumun mantığına rağmen gülmekten kendini alamıyordu. “…büyükbaba.”

“Af buyur?” dedi Kyuhyun. Baekhee pişkin pişkin sırıttı.

“Özür dilerim, büyükbabacığım.” Dedi sonra. Kyuhyun ciddi bir ifadeyle kıza baktı, tek kaşını kaldırdı ve elini suratının hemen önüne uzattı.

“Yala bakayım yavrum, biraz adap, terbiye, örf, adet, gelenek, görenek, töre öğren!” dedi, otoriter bir sesle. Baekhee pisliğine o eli boydan boya yalardı da gülmekten pek fırsatı olmamıştı.

Baekhee siyah bisikletçi taytını almaya karar verip Kyuhyun’a iyi geceler diledikten sonra misafir odasına geçip üzerini değiştirdi. Darth Vader tişörtü gerçekten dizlerinin biraz üzerindeydi ve siyah bisikletçi taytı, sıkı dokusu sayesinde, üzerine tam olmuştu – gerilmiyordu, ama bol da değildi. Aslında bu halde aynaya baktığında bunun muhteşem bir pijama olduğunu düşündü: kesinlikle çok rahattı, çok sıcak veya çok soğuk değildi, tişörtün yakası biraz geniş gelse de omzundan düşmüyordu ve boynunu da sıkmıyordu, üstelik altında tayt olduğundan “elbise tişört” ile yaşayacağı sıkıntının milyonda biri yine yoktu. Ve bir de Kyuhyun’a aitti. Bu pek de önemli bir detay değildi tabi… yani içindeki aptal aşık böyle söylemiyordu; ama onu umursayan yoktu.

Yataklardan kapıya daha uzak olanı seçti, kıyafetlerini diğer yatağın üzerine düzgünce serip kendi yumuşak yorganının altına girdi. Burası kesinlikle lüks kokuyordu. İçinde olduğu pijamalar oldukça sıradan da olsa yatağın çarşaflarıyla yastıkla yorganın kılıfları açık mavi ipektendi. Yorgan sıcacıktı; ama kuş tüyünden yapılmış kadar yumuşak ve hafifti. Yastık kabarıktı ve başını koyduğu anda gömülüyordu. Yataksa onu o kadar mükemmel sarmalıyordu ki Baekhee bir yattıktan sonra dönmek bile istemedi, sadece mutlulukla gözlerini kapatmakla yetindi.

Aklında düşünmesi gereken onlarca şey olduğu gerçeği dolanmasına rağmen Baekhee pek fazla bir şey düşünemedi. Heechul meselesini biraz kafasında çevirdi; ama yatağının muhteşem sıcaklığında Kyuhyun’un söylediklerinin doğru olduğuna, kendininkinin sadece aptal bir altıncı his olduğu ve alıştıkça geçeceğine kanaat getirerek bunu aklından attı. Beyninde Kyuhyun ve annesi ile ilgili düşünceler dolanırken uyuyakaldı. Rüyasında güneşli bir günde, nergislerin açtığı bir bahçenin ortasında Kyuhyun’un elini tutmuş, gencin annesine evlenmeye karar verdiklerini söylüyordu. Bunun bir rüya olduğunun farkına varıp bir anlığına uyandığında gülümseyip diğer yana döndü ve gözlerini sıkıca kapatarak aynı rüyanın içine geri düşmeye çalıştı. Gecenin kalanında rüyasız bir uyku uyudu, kapısının çalınmasıyla uyandığı zamansa rüyasıyla ilgili hiçbir şey hatırlamadı.

“Beş dakika…” diye mırıldandı, alarmından önce kapısına vurduğu için içinden annesine söverek. Kapı bir kere daha çaldığında homurdanarak yüzünü yastığına gömdü.

“Uyanmak istemediğine emin misin?” diyen erkek sesiyle kızın kaşları çatıldı, uyku sersemliğiyle neler döndüğünü anlamaya çalışarak kafasını kaldırdı. “Yani benim için sorun değil, benim dersim yok bu sabah, sizi bırakmak için kalkmış bulundum, kucaklaşır uyuruz artık akşama kadar, akşam da seni eve bırakırım; ama emin misin?”

Baekhee sesi tanıyıp da içinde bulunduğu odanın aslında kendi odası olmadığının farkına vardığında çabucak yatakta doğrulup oturdu, yüzünü ovuşturdu. Şimdi akşama kadar Cho Kyuhyun’un kollarında uyuma fikri çok cezp ediciydi, orası kesindi; ama bunu yapmanın etik açıdan uygunluğu ve pragmatist yaklaşımda faydası çok tartışmalı bir konuydu.

“Yarı yarıya joker hakkımı kullanmak istiyorum, sayın Houston!” diye seslendi, sesi uykudan biraz çatlak çıktığındaysa boğazına seppuku yapmak istedi.

“Günaydın Baek89, durum raporu?” dedi Kyuhyun kapıdan. Baekhee kupkuru boğazını biraz ıslatmak adına yutkundu.

“Uzayda uyku o kadar rahat ki uyanasım gelmiyor Houston, bu soruna acil bir çözüm bulmamız lazım.” Dedi kız, kapının diğer tarafından Kyuhyun’un gülüşü geldiğinde yüzünü engelleyemediği bir gülümseme kapladı. Yataktan çıkıp biraz gerindi.

“Misafir odamız her daim emrinize amade, ekselansları.” Dedi Kyuhyun. Baekhee bunun üzerine saçlarını bile düzeltmeden gidip kapıyı açtı.

“Sence kraliyet kanı taşır gibi bir halim var mı?” dedi, neredeyse huysuzca. Kyuhyun bir an şaşkınca kızı inceledi, ardından kıkırdamaya başladı.

“Soylu bir biçimde muhteşem olan bir karmaşık saç yığınınız var, ekselansları, aynı kuş yuvası gibi!” dedi Kyuhyun ve anında koluna bir yumruk yedi; ama bu onun sadece pis pis gülerek salonun içine doğru kaçmasına neden oldu.

“Hanna çoktan uyandı, seni uyandırmaya kıyamayacağını söyleyip beni yolladı. Kahvaltısını kaçırmak istemezsin, yüzünü yıka da gel.” Dedi Kyuhyun. Baekhee elini gerçekten yün yumağı gibi olmuş saçlarına atıp biraz düzeltmeye çalıştı.

“Tarak, diş fırçası falan gibi şeylerin bulunduğu bir banyo bulma olasılığım kaç?” diye sordu, çok fazla bir şey ummaktan korkarak.

“Misafir banyosuna gidip oradaki ahşap dolabı açıyorsun, ne lazımsa kullanıp çıkıyorsun. Oradaki her şey misafirler için, malum. Kolaymış, değil mi?” dedi Kyuhyun. Baekhee bir an düşündü, sonra omuz silkti. Bir yedek diş fırçası varsa buna hayır diyecek değildi.

“Benden günah gitti o vakit.” Dedi kız ve Kyuhyun mutfağa giderken o da misafir banyosuna gitti. Kyuhyun’un tarif ettiği dolapta gerçekten herhangi bir insana lazım olabilecek tüm banyo ıvır zıvırı mevcuttu, banyo köpüğünden diş ipine kadar. Baekhee yüzünü yıkadı, bir tarak kapıp saçlarını insancıl bir hale soktu ve ardından dişlerini de fırçaladığında kendini yenilenmiş hissediyordu. Tarakla fırçayı ne yapması gerektiğini bilemeyerek yanına aldı ve mutfağa gitti.

“Günaydın, güzellik!” dedi Hanna, Baekhee içeri girer girmez; tam da o sırada hazırladığı dumanı tüten pankekleri kahvaltı masasına bırakıyordu. Baekhee havayı koklayıp kedi gibi mırladı.

“Harikalar yaratmışsın, hayatım?” dedi, uzanıp Hanna’nın yanağına bir öpücük kondurarak. Göz ucuyla masada oturan Heechul’la Kyuhyun’un birbirlerine tuhaf bakışlar attıklarını görebiliyordu; ama bu sadece onu daha çok eğlendirdi.

“Bir taneciğime güzel bir sürpriz hazırlayayım, dedim.” Diye cıvıldadı Hanna. Baekhee sırıttı ve ellerindeki fazlalıkları yüz hizasına kaldırdı.

“Bunlar elimdeyken yiyemem, nereye bırakayım?” diye sordu sonra. Hanna ikisine de bakıp bir an düşündü, sonra omuz silkti.

“Aldığın dolabın üst rafına bırak, Heechul’unkiler de orada. Bir dahaki sefere düşünmezsin.” Dedi kız. Baekhee Hanna çöpe atmasını söylemediği için rahat bir nefes alıp gülümsedi ve gidip elindekileri dolabın üst rafına bıraktı. Neyse ki sandalyesiz yetişebiliyordu, sorun olmayacaktı.

Kahvaltı masasına döndüğünde Sehun da gözlerinden uyku akarak masada yerini almıştı. Baekhee çocuğun yanına oturup zaten dağınık olan saçlarını karıştırdığında cevap olarak huysuz bir homurtu aldı. Kız tepkiyi komik bularak kıkırdadı; ama Kyuhyun ve Heechul, sanki Baekhee fizik kurallarını ihlal etmiş gibi şok içinde bakıyorlardı.

“Sehun, ısırmayı bırakmaya mı karar verdin?” dedi Kyuhyun, neredeyse korkarak. Sehun abisine pis pis baktı, çatalını bir pankeke onu katletmek ister gibi sapladı ve ağzına götürüp yandan bir parça kopardı. O lokmasını vahşice çiğnerken Kyuhyun hiçbir şey söylememiş olmayı diler gibi duruyordu.

“Bu cisim mi ısıracak? Isırmaz ki bu çok tatlı!” dedi Baekhee, ufaklığın öldürücü bakışlarını bile sevimli bularak. Uzanıp Sehun’un saçlarını yeniden karıştırdı ve çocuk yine başını eğip homurdanmakla yetindi. Heechul bir mucizeye şahit olmuş gibi yutkundu, ardından Baekhee’nin küfür olduğuna inandığı bir şeyleri sessizce homurdanarak pankeklerine yaban mersini sosu dökmeye devam etti.

“Bu çocuk gerçekten çok çakal…” diye iç çekti Kyuhyun ve başını iki yana salladı.

“Niye öyle diyorsun yavruma ya?” diye savunmaya geçti anında Baekhee. Kyuhyun kaşlarını kaldırıp dudaklarına hafif bir gülümseme oturttu.

“Bu yüzden öyle diyorum, kime yanaşıp sırnaşıp sığınacağını iyi biliyor, çakal.” Dedi genç adam.

“Sensin çakal, mis gibi çocuk işte!” diye gözlerini kısıp tısladı Baekhee ve Kyuhyun’a dil çıkardı. Genç adam eğlenmiş görünerek hafifçe güldü.

“Sen az önce bana dil mi çıkardın acaba?” diye sordu sonra.

“Dil mi? Ne kadar ayıp, annen sana hiç mi terbiye vermedi? Cık cık cık!” dedi Baekhee ve çatalıyla bıçağını aldığı gibi kendini mükemmel görünümlü pankeklere gömdü. Bundan sonra galiba diğerleri birkaç şey daha söylediler; ama Baekhee kahvaltının muhteşemliğinden kendinden geçmekle o kadar meşguldü ki pek ilgi gösteremedi.

Yemekten sonra hazırlanıp açık sarı vosvosa doluştular. Hanna Heechul’la yarışarak kendini ön koltuğa, abisinin yanına attığından Baekhee ve Heechul arkada kaldılar. Kedi adam Baekhee’nin yanında otururken kollarını kavuşturup arkasına yaslanmış, çocuk gibi somurtuyordu. Kyuhyun arabayı çalıştırırken kız Heechul’u dürttü.

“Çok mu canın sıkıldı, kedi yavrusu?” dedi, kıkırdayarak. Heechul inatçı bir tavırla omuz silkti.

“Önde ne yapacak ki? Zaten önce sizi atacağız arabadan, ben geçeceğim öne!” diye mızıldandı genç.

“Sen gerçekten Nana’yla  yarıştığınızı ciddiye mi aldın, acaba?” dedi Baekhee eğlenerek. Heechul yine omuz silktiğinde Baekhee dayanamayıp bir kahkaha patlattı.

“Gülmesene be!” dedi Heechul huysuzca ve kıza tekme atacak gibi bacağını hızla kaldırdı. Baekhee anında arabanın kapısına yapıştı; ama gülmeyi pek bıraktığı söylenemezdi. Heechul anlaşılmaz bir homurtuyla söylendi ve bacağını indirip pencereden dışarı bakmaya başladı. Baekhee kıkırdayarak kendini Kyuhyun’la Hanna’nın koltuklarının ortasına doğru eğilecek şekilde öne ve ortaya çekti.

“Hey, Nana?” dedi kız, kafası ikisinin tam ortasına geldiğinde.

“Söyle, bebeğim?” dedi Hanna, cevap olarak.

“Bir kedi sana küsmüş.” Dedi Baekhee, sırıtarak. Hanna’nın melodik kıkırtısı tatlı olduğu kadar korkutucuydu da, Baekhee neden böyle düşündüğünü bilmese de ürktüğünü biliyordu.

“Akşam ben onu severim biraz, kulağını falan kaşıyınca görürüz küsmüş mü!” dedi Hanna, neşeyle.

“Gıcık mısın sen?” dedi Heechul, isyanla.

“Beni hiç tanımamış gibi konuşuyorsun, Chullie…” dedi Hanna, kıkırdayarak.

“Yaa, tabi…” dedi Heechul ve yeniden pencereden dışarı bakmaya başlayarak kendini soyutladı. Baekhee bir süre genci dikizledi, sonra somurtmasını istemediğine karar vererek ufak bir saldırı nidasıyla üzerine atlayıp gıdıklamaya başladı. Heechul gafil avlanmıştı, kendini korumayı akıl bile edemeden Baekhee onun en çok gıdıklandığı yeri bulup fethetmişti bile ve şimdi genç kurtulmayı başaramayacak kadar çok gülüyordu. Heechul ne kadar yalvarırsa yalvarsın Baekhee pes etmeden devam etti ve genç somurtmaktan vazgeçeceğine söz verene kadar da durmadı.

Heechul da sonunda aralarına katıldığında Kyuhyun radyoyu açtı, çalan şarkılara eşlik ederek okula kadar gittiler. Vardıklarında ne Hanna, ne de Baekhee arabadan ayrılmak istiyordu; ama çakma Einstein’ın dersine geç kalmak güzel bir duygu değildi. Bir perşembe sabahı zaten hocayla takışmadan da yeterince sinir bozucuydu.

Kol kola girip sekerek sınıfa kadar gittiler. Sınıfın yarısından fazlası doluydu, yine de içeri girdiklerinde neredeyse bağırarak bir şarkı söylemeye başladılar. Baekhee daha önce olsa bunun saçma olduğunu düşünürdü; ama şimdi, Yongguk’un da onlara eşlik etmeye başlamasıyla, bir anda sınıfta dev gibi bir koronun oluşmasını sadece komik buluyordu. Baekhee ve Hanna’nın şarkısı bittiğinde sınıfın arkasından bir başkası bir başka şarkı başlattığı zamansa kız gerçekten etrafındaki bütün insanların, arkadaş olmuş olsa da olmasa da, birazcık da olsa çatlak olduklarına artık emindi.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder