-28-
Keklerini bitirdikten sonra Baekhee Hanna’nın eve gelme
bahanesi olarak istediği gibi Çince çalışmak için hazırlanacaklarını
düşünüyordu; ama Hanna’nın başka planları vardı. Canı nedense hiç Çince
çalışmak istememişti ve Heechul zaten sessiz sinema oynamak istiyordu. Sehun
itiraz etmedi, Kyuhyun da Heechul’un projesine yardım etmektense oyun oynamayı
tercih ederdi. Baekhee kesinlikle ders çalışmak için ısrar edecek bir inek
değildi.
Oyunu Sehun başlattı. Titanic gibi bir filmi bilemediği
zaman Baekhee kafasını en yakın duvara vurarak parçalamak istedi. Kyuhyun’un
onunla dalga geçmesi de hiç yardımcı olmuyordu, açıkçası! Rezil olması
yetmiyormuş gibi bir de hoşlandığı kişinin yanında… şey, yani, muhteşem görünse
bile bir şey olacağından değil de sinir bozucuydu, yani! Neyse ki bir sonraki
filimde (10 Things I Hate About You) bilmeye çok yaklaşarak oyunun heyecanına
kapılmayı ve rezaletini unutmayı başardı. Onu salise farkıyla geçen Heechul
anlatmak için tabii ki aksiyondan başka neredeyse hiçbir anlam taşımayan Fast
and Furious’u seçti.
Heechul’un anlattığını bildiğinde Baekhee sıranın kendisine
geldiğini büyük bir korkuyla fark etti. Ne anlatacaktı? Dikkatli seçmeliydi,
eğer fazla bariz bir şey seçerse… bir dakika, neden kasıyordu ki? O normal
davrandığı sürece kim ne anlayabilirdi? Aptal gibi üzerinde düşünmemesi
gerekiyordu! Eğer o bir film anlatmak istese ilk ne seçerdi? Tabii ki Maske!
Bir kere kesinlikle anlatmak çok eğlenceliydi, ayrıca herhangi bir normallik de
barındırmıyordu. Tabii ki onun ne anlattığını anlayan, onun tarzını en iyi
bilen Hanna oldu.
Baekhee bundan sonra ne kadar film anlattıklarının
çetelesini tutmadı; ama sonunda dikkatleri dağıldığında saat onu çoktan
geçmişti. Kyuhyun ve Heechul bir kere daha izlemek için Maske’yi sinema odasına
hazırlarken eğer bu filmi de izleyeceklerse eve vardığında saatin gece yarısını
çoktan geçmiş olacağını fark ederek sıkıntıyla ofladı.
“Neyin var, Baek?” dedi Hanna, biraz karamelli mısır patlağı
yapmak için mutfağa giderken.
“Benim eve gitmem gerek, bu filmi de izlersem saat çok geç
olacak.” Dedi Baekhee, somurtarak.
“Eve mi?” dedi Hanna, sanki Baekhee Rusça konuşmuş gibi
kaşlarını çattı. “Bu gece bizde kalmayacak mısın sen yani?”
“S-sizde mi?” diye kekeledi Baekhee. Hanna sormamıştı bile,
bu kadar teklifsizce ah, tatlım ben sizde kalıyorum bu gece, diyebilmesini mi
bekliyordu gerçekten de?
“Tabii ki! Heechul kesin bizde kalır, bu saatten sonra da sen
de gitme, olmaz mı? Misafir odamız var, zaten Heechul da benimle kalır, kendi
odan varmış gibi olur. Annene de ders çalıştığımızı söylersin. Olmaz mı?” dedi
Hanna. Gözlerinde kimsenin hayır diyemeyeceği bir yavru kedi bakışı vardı.
“Annemi şimdiden biraz zorlamak istemiyorum…” diye
mızıldandı Baekhee. Tanrım, neden bir seçim yapmak zorundaydı ki?!
“Arasan da ben konuşsam?” dedi Hanna, hevesle. Baekhee
başını o kadar hızla iki yana salladı ki bir an başı döndü.
“Mümkün değil, annem direk ikimizi de yolar.” Dedi kız.
“Ders çalıştığımızı söyleyeceksin! Bir denesene, hadi,
lütfen!” dedi Hanna, Baekhee’nin ellerine yapışmış resmen yalvarıyordu. Baekhee
daha fazla inat edemezdi.
“Peki.” Dedi iç çekerek, Hanna ufak bir sevinç çığlığıyla
havaya zıpladı, ardından Baekhee’nin yanağına bir öpücük kondurup mutfağa doğru
kaçtı. Baekhee bu ani sevgi gösterisiyle o kadar şaşırmıştı ki bir an
sendeledi, ardından arkadaşının heyecanına gülerek telefonunu almaya gitti.
Baekhee annesinden tanışmadığı bir ailenin evinde
kalamayacağı için eve gelmesi gerektiğini duymayı bekliyordu; ama kadın sadece
evin telefon numarasını sorup kendine dikkat etmesini, eğer bir sorun olursa da
saniye sektirmeden onu aramasını söylemekle yetindi. Baekhee binlerce söz ve
teşekkürle telefonunu kapattığında bütün evin tam o saniye paramparça olmasını
ve kafasından aşağı kaya büyüklüğünde molozlar yağmaya başlamasını bekliyordu.
“Nana!” diye cıvıldayarak mutfağa koştu, arkadaşını kapıdan
çıkarken yakaladı. Hanna kızın yüzündeki ifadeden izni kaptığını daha
söylemeden anlamıştı, elinde iki devasa kova mısır olmasa Baekhee’nin üzerine
atlayıverecek gibi bir havası vardı.
“Sana bir pijama buluruz, misafir odasındaki yataklar hazır
ve temiz, istediğinde yatarsın, Heechul da benimle yatar, kendi odan olur,
sabah kalkar beraber kahvaltı ederiz ve okula da beraber gideriz, hatta
istersen sabahlayabiliriz bile!” diye nefes bile almadan, taramalı tüfek gibi
saydırdı Hanna. O kadar hızlı konuşmuştu ki Baekhee bir an bir otomatik anlık
şifre çözücüsü olsa hayatın ne kadar kolay olabileceğini düşündü.
“Sakin ol, kovboy!” dedi gülerek, kovalardan birini
Hanna’nın elinden aldı. “Heechul seninle mi yatacak dedin?”
“Tabii! Biz alışkınız, çocukken de hep beraber yatardık.”
Dedi Hanna, kocaman bir gülümsemeyle; Baekhee tek kaşını kaldırınca da henüz
boşalmış eliyle arkadaşının koluna bir yumruk attı.
“Aklındaki kırmızı noktalı
tilkileri kovar mısın lütfen? İğrenç!”
“Kırmızı noktalı mı?!” diye dehşet içinde neredeyse haykırdı
Baekhee. Tamam, bütün dişil içgüdüleri sebepsiz yere ikisinin çocukluk
arkadaşından çok çocukluk aşkı olmaya daha uygun olduklarını söylüyor
olabilirdi; ama aklından kırmızı noktalı
hiçbir şey geçmiyordu!
“Senin beyninde masum herhangi bir kısım olduğuna inanamam,
tatlım.” Dedi Hanna gözlerini kısıp sinema odasına doğru yürümeye başlayarak.
“Ne sapıklığımı gördün ya? Olsa olsa tuhafımdır!” dedi
Baekhee kırgın bir tavırla, arkadaşını izlerken.
“Görmemiş olabilirim; ama biz kızların oldukça kuvvetli
altıncı hisleri vardır, Baek, bebeğim.” Dedi Hanna, arkadaşına dönüp göz kırptı
ve cilveli bakışlarla sinema odasından içeri süzüldü. Baekhee gerçekten artık
ne dese bilemiyordu. Herhalde hayatı boyunca hiç normal bir arkadaşı
olmayacaktı. Kendisi anormal olduğu için de olabilirdi bu tabi. İç çekip
gülerek başını iki yana salladı ve arkadaşının arkasından sinema odasına geçti.
Maske, üç iyi arkadaşla beraber izlemek için dünyanın en
harika filmi olabilirdi. Uzun zamandır bu kadar çok güldüğünü hatırlamıyordu
Baekhee ki hiç de az gülen bir insan sayılmazdı, daha kısa süre önce,
Kyuhyun’la konuşurlarken gülmekten gözünden yaş gelmişti mesela. Diğerleri de
ondan farklı sayılmazlardı. Film bittikten sonra hepsi gülmekten o kadar bitkin
düşmüşlerdi ki Hanna’nın da Baekhee’nin de sabahlayacak enerjisi kalmamıştı.
Heechul Hanna’yı itfaiyeci gibi omzuna atıp üst kata
“kaçırırken” Baekhee Kyuhyun’un tepkisini dikkatle izledi. Genç adam kesinlikle
durumda bir tuhaflık varmış gibi bakmıyordu; aksine ikisinin oyunlarına gülerek
bakıyordu. Ama Baekhee durum değerlendirmesi yapamadan gencin gözleri kıza
odaklanarak bütün beyin fonksiyonlarının geçici olarak devre dışı kalmasına
neden oldu.
“Sen misafir odasında kalacaksın, değil mi?” diye sordu
Kyuhyun. Baekhee kendini toparlanmaya zorlayarak başıyla onayladı.
“Yani Hanna orasının uygun olduğunu söyledi – bir dakika.
Hanna bana pijama verecekti!” dedi Baekhee, bu gerçek konuşurken aklına
gelmişti ve unutmuş oldukları için biraz telaşlandığı bir gerçekti; ama Kyuhyun
sinek kovar gibi elini salladı.
“Boş versene, onun üzerine olan hiçbir şey sana olmaz, hala
çocuk kıyafeti giyebiliyor o kız. Sen nispeten normal bir bedensin. Ben sana
bir şeyler getiririm şimdi.” Dedi Kyuhyun, sırıtarak. Baekhee beyninde Kyuhyun’un kıyafetleri... diye gerçekten
beyin yoksunu obsesif bir aşık gibi vızıldayan bölümün varlığını reddederek
omuz silkti.
“Yani, sen bilirsin, bana olacak kıyafetleri olduğunu
söylemişti.” Dedi, mümkün olan en kayıtsız tavrını takınmaya çalışsa da ne
kadar umursamaz göründüğünü gerçekten hiç bilmiyordu.
“O iğrenç, zevksiz şeyleri en son dolabında yer kalmadığında
sinirlenip verandadan aşağı fırlattı. Onlardan çoktan kurtulmuş olması
gerektiğini haykırıp duruyordu. Annemin Hanna atmasın diye onları nereye
sakladığı hakkında herhangi bir fikri olduğunu bile sanmıyorum.” Dedi Kyuhyun.
Baekhee elinde olmadan kıkırdadı.
“Tamam, Houston,
sanırım onları aramaktansa senden bir şeyler aşırmayı ben de tercih
ederim.” Diye sırıttı kız. Kyuhyun başıyla onayladı.
“Aferin, şöyle ol!” dedi ve merdivenleri ikişer ikişer
tırmandı. Baekhee aslında onun peşinden gitmesi gerekip gerekmediğini merak
ediyordu; ama Kyuhyun getireceğini söylediğine göre herhalde peşinden çıkmasını
istememiş olmalıydı, değil mi? Kısa süre sonra genç adam elinde bir tomar
kıyafetle geldi.
“Bunlar ne, lahana gibi mi yatacağım?” dedi Baekhee, kendini
tutamadan.
“İstersen anadan doğma da yatabilirsin tabi, kapıda kilit
var.” Dedi Kyuhyun kıkırdayarak; Baekhee bir saniye sonra gencin yüzünü
saklayacak şekilde fırlattığı tişörte, kızaran yanaklarını sakladığı için, fena
halde minnettardı. Nefeslenmek için bir saniye ayırarak tişörtü üzerinden
çekti.
“Bu tam olarak kaç beden?” diye sordu, gerçekten devasa
görünen tişörtü açıp bakarken. Üzerinde Darth Vader baskısı vardı ve siyahı o
kadar solmuştu ki soluk siyahtan çok griye benziyordu.
“O tam olarak XXL, lisedeyken birazcık toplu olduğumu
söyleyebiliriz.” Dedi Kyuhyun. Baekhee genci biraz daha kısa boy ve dolgun
yanaklarla merdivenlerden aşağı yuvarlanan bir deniz topu gibi hayal ederek bir
an eğlendi.
“Eee, diğerleri ne için?” diye sordu sonra. Kyuhyun omuz
silkti.
“O şey muhtemelen dizlerine kadar gelir, diye tahmin
ediyorum; ama eğer onu elbise gibi giyip yatmaktan rahatsız olursan diye şort
benzeri şeyler de getirdim. Yani, benim eşofmanlarım zaten bana bile bol
olduğundan biraz tuhaf seçenekler kaldı elimde; ama bak bakalım.” Dedi Kyuhyun,
ardından yığından ilk seçeneği çekip çıkardı: açılmamış bir paket boxer.
Baekhee yakınlarda bir adet derin dondurucu, darağacı veya uçurum falan olup
olmadığını merak etti.
“Bu- hahah, bunların varlığıyla yokluğu fark eder mi ki?”
dedi kız, tam olarak ne kadar tuhaf hissettiğini bir kıkırtının arkasına
saklamaya çalışarak. Kyuhyun da gülüp paketi kaldırınca biraz daha rahat
hissetti kız.
“Sen de haklısın tabi. Bir de bu var bak.” Dedi Kyuhyun ve
bu sefer siyah, parlak, hatta neredeyse satene benzer bir şeyi havaya kaldırdı.
Baekhee’nin kaşları anlama çabasıyla çatılırken kız uzanıp parlak cismi eline
aldı.
“Bu nedir tam olarak, acaba?” dedi, elindeki şey parlak
olduğu kadar esnekti, dokusu normal bir kumaş gibi değildi ve şüpheli bir
biçimde… kısa tayta benziyordu.
“O, eee, lise sonda kilo verme çabalarımda bisiklete
sardığım ara anneme zorla aldırdığım bir bisikletçi taytı – sakın, tek kelime bile etme.” Baekhee
ağzını açınca Kyuhyun anında müdahale etti, kız ağzını açtığı gibi kapattı ama
beyninde dönen kısa taytlı Kyuhyun imgesinden kurtulamıyordu. Bu çok komikti!
Değil miydi yani? Kıkırtılarını kamufle etmek için boğazını temizledi.
“Ehm, tabi, faydalı bir iş için almışsın, işe yaramış.” Dedi
kız, ardından dudaklarını sıkıca büzerek gülmemek için çabaladı. “Eee, bu ne
peki?”
“Bu da kaçıncı kuşaktan olduğunu hatırlamadığım bir amcamın
hediyesi…” Dedi Kyuhyun, biraz tereddüt etse de küçük yığının son parçasını da
alıp havaya kaldırdı. Baekhee siyah taytı omzuna atarak gencin elindekini
aldığında gerçekten çok eğleniyordu.
“Bu gerçekten bir içlik mi?” diye sordu, ten rengine yakın,
ince kumaştan tayta benzer şeyi bel lastiğinin iki ucundan tutup yukarı kaldırarak.
“Yüzde yüz pamuk.” Dedi Kyuhyun cevap olarak. Baekhee gence
şaşkın bakışlar yönelttiğindeyse Kyuhyun omuz silkti. “Ne var, kış ortasında
götümün donmaması için ideal bir şey!”
“Eh, evet, tabi, kızların da pantolon altına külotlu çorap
giydiği gerçeği düşünülünce…” dedi Baekhee; ama durumun mantığına rağmen
gülmekten kendini alamıyordu. “…büyükbaba.”
“Af buyur?” dedi Kyuhyun. Baekhee pişkin pişkin sırıttı.
“Özür dilerim, büyükbabacığım.” Dedi sonra. Kyuhyun ciddi
bir ifadeyle kıza baktı, tek kaşını kaldırdı ve elini suratının hemen önüne
uzattı.
“Yala bakayım yavrum, biraz adap, terbiye, örf, adet,
gelenek, görenek, töre öğren!” dedi, otoriter bir sesle. Baekhee pisliğine o
eli boydan boya yalardı da gülmekten pek fırsatı olmamıştı.
Baekhee siyah bisikletçi taytını almaya karar verip
Kyuhyun’a iyi geceler diledikten sonra misafir odasına geçip üzerini
değiştirdi. Darth Vader tişörtü gerçekten dizlerinin biraz üzerindeydi ve siyah
bisikletçi taytı, sıkı dokusu sayesinde, üzerine tam olmuştu – gerilmiyordu,
ama bol da değildi. Aslında bu halde aynaya baktığında bunun muhteşem bir
pijama olduğunu düşündü: kesinlikle çok rahattı, çok sıcak veya çok soğuk
değildi, tişörtün yakası biraz geniş gelse de omzundan düşmüyordu ve boynunu da
sıkmıyordu, üstelik altında tayt olduğundan “elbise tişört” ile yaşayacağı
sıkıntının milyonda biri yine yoktu. Ve bir de Kyuhyun’a aitti. Bu pek de
önemli bir detay değildi tabi… yani içindeki aptal aşık böyle söylemiyordu; ama
onu umursayan yoktu.
Yataklardan kapıya daha uzak olanı seçti, kıyafetlerini
diğer yatağın üzerine düzgünce serip kendi yumuşak yorganının altına girdi.
Burası kesinlikle lüks kokuyordu. İçinde olduğu pijamalar oldukça sıradan da
olsa yatağın çarşaflarıyla yastıkla yorganın kılıfları açık mavi ipektendi.
Yorgan sıcacıktı; ama kuş tüyünden yapılmış kadar yumuşak ve hafifti. Yastık
kabarıktı ve başını koyduğu anda gömülüyordu. Yataksa onu o kadar mükemmel
sarmalıyordu ki Baekhee bir yattıktan sonra dönmek bile istemedi, sadece
mutlulukla gözlerini kapatmakla yetindi.
Aklında düşünmesi gereken onlarca şey olduğu gerçeği
dolanmasına rağmen Baekhee pek fazla bir şey düşünemedi. Heechul meselesini
biraz kafasında çevirdi; ama yatağının muhteşem sıcaklığında Kyuhyun’un
söylediklerinin doğru olduğuna, kendininkinin sadece aptal bir altıncı his
olduğu ve alıştıkça geçeceğine kanaat getirerek bunu aklından attı. Beyninde
Kyuhyun ve annesi ile ilgili düşünceler dolanırken uyuyakaldı. Rüyasında
güneşli bir günde, nergislerin açtığı bir bahçenin ortasında Kyuhyun’un elini
tutmuş, gencin annesine evlenmeye karar verdiklerini söylüyordu. Bunun bir rüya
olduğunun farkına varıp bir anlığına uyandığında gülümseyip diğer yana döndü ve
gözlerini sıkıca kapatarak aynı rüyanın içine geri düşmeye çalıştı. Gecenin
kalanında rüyasız bir uyku uyudu, kapısının çalınmasıyla uyandığı zamansa
rüyasıyla ilgili hiçbir şey hatırlamadı.
“Beş dakika…” diye mırıldandı, alarmından önce kapısına
vurduğu için içinden annesine söverek. Kapı bir kere daha çaldığında
homurdanarak yüzünü yastığına gömdü.
“Uyanmak istemediğine emin misin?” diyen erkek sesiyle kızın
kaşları çatıldı, uyku sersemliğiyle neler döndüğünü anlamaya çalışarak kafasını
kaldırdı. “Yani benim için sorun değil, benim dersim yok bu sabah, sizi
bırakmak için kalkmış bulundum, kucaklaşır uyuruz artık akşama kadar, akşam da
seni eve bırakırım; ama emin misin?”
Baekhee sesi tanıyıp da içinde bulunduğu odanın aslında
kendi odası olmadığının farkına vardığında çabucak yatakta doğrulup oturdu,
yüzünü ovuşturdu. Şimdi akşama kadar Cho Kyuhyun’un kollarında uyuma fikri çok
cezp ediciydi, orası kesindi; ama bunu yapmanın etik açıdan uygunluğu ve
pragmatist yaklaşımda faydası çok tartışmalı bir konuydu.
“Yarı yarıya joker hakkımı kullanmak istiyorum, sayın
Houston!” diye seslendi, sesi uykudan biraz çatlak çıktığındaysa boğazına
seppuku yapmak istedi.
“Günaydın Baek89, durum raporu?” dedi Kyuhyun kapıdan.
Baekhee kupkuru boğazını biraz ıslatmak adına yutkundu.
“Uzayda uyku o kadar rahat ki uyanasım gelmiyor Houston, bu
soruna acil bir çözüm bulmamız lazım.” Dedi kız, kapının diğer tarafından
Kyuhyun’un gülüşü geldiğinde yüzünü engelleyemediği bir gülümseme kapladı.
Yataktan çıkıp biraz gerindi.
“Misafir odamız her daim emrinize amade, ekselansları.” Dedi
Kyuhyun. Baekhee bunun üzerine saçlarını bile düzeltmeden gidip kapıyı açtı.
“Sence kraliyet kanı taşır gibi bir halim var mı?” dedi,
neredeyse huysuzca. Kyuhyun bir an şaşkınca kızı inceledi, ardından kıkırdamaya
başladı.
“Soylu bir biçimde muhteşem olan bir karmaşık saç yığınınız
var, ekselansları, aynı kuş yuvası gibi!” dedi Kyuhyun ve anında koluna bir
yumruk yedi; ama bu onun sadece pis pis gülerek salonun içine doğru kaçmasına
neden oldu.
“Hanna çoktan uyandı, seni uyandırmaya kıyamayacağını söyleyip
beni yolladı. Kahvaltısını kaçırmak istemezsin, yüzünü yıka da gel.” Dedi
Kyuhyun. Baekhee elini gerçekten yün yumağı gibi olmuş saçlarına atıp biraz
düzeltmeye çalıştı.
“Tarak, diş fırçası falan gibi şeylerin bulunduğu bir banyo
bulma olasılığım kaç?” diye sordu, çok fazla bir şey ummaktan korkarak.
“Misafir banyosuna gidip oradaki ahşap dolabı açıyorsun, ne
lazımsa kullanıp çıkıyorsun. Oradaki her şey misafirler için, malum. Kolaymış,
değil mi?” dedi Kyuhyun. Baekhee bir an düşündü, sonra omuz silkti. Bir yedek
diş fırçası varsa buna hayır diyecek değildi.
“Benden günah gitti o vakit.” Dedi kız ve Kyuhyun mutfağa
giderken o da misafir banyosuna gitti. Kyuhyun’un tarif ettiği dolapta
gerçekten herhangi bir insana lazım olabilecek tüm banyo ıvır zıvırı mevcuttu,
banyo köpüğünden diş ipine kadar. Baekhee yüzünü yıkadı, bir tarak kapıp
saçlarını insancıl bir hale soktu ve ardından dişlerini de fırçaladığında
kendini yenilenmiş hissediyordu. Tarakla fırçayı ne yapması gerektiğini
bilemeyerek yanına aldı ve mutfağa gitti.
“Günaydın, güzellik!” dedi Hanna, Baekhee içeri girer
girmez; tam da o sırada hazırladığı dumanı tüten pankekleri kahvaltı masasına
bırakıyordu. Baekhee havayı koklayıp kedi gibi mırladı.
“Harikalar yaratmışsın, hayatım?” dedi, uzanıp Hanna’nın
yanağına bir öpücük kondurarak. Göz ucuyla masada oturan Heechul’la Kyuhyun’un
birbirlerine tuhaf bakışlar attıklarını görebiliyordu; ama bu sadece onu daha
çok eğlendirdi.
“Bir taneciğime güzel bir sürpriz hazırlayayım, dedim.” Diye
cıvıldadı Hanna. Baekhee sırıttı ve ellerindeki fazlalıkları yüz hizasına
kaldırdı.
“Bunlar elimdeyken yiyemem, nereye bırakayım?” diye sordu
sonra. Hanna ikisine de bakıp bir an düşündü, sonra omuz silkti.
“Aldığın dolabın üst rafına bırak, Heechul’unkiler de orada.
Bir dahaki sefere düşünmezsin.” Dedi kız. Baekhee Hanna çöpe atmasını
söylemediği için rahat bir nefes alıp gülümsedi ve gidip elindekileri dolabın
üst rafına bıraktı. Neyse ki sandalyesiz yetişebiliyordu, sorun olmayacaktı.
Kahvaltı masasına döndüğünde Sehun da gözlerinden uyku
akarak masada yerini almıştı. Baekhee çocuğun yanına oturup zaten dağınık olan
saçlarını karıştırdığında cevap olarak huysuz bir homurtu aldı. Kız tepkiyi
komik bularak kıkırdadı; ama Kyuhyun ve Heechul, sanki Baekhee fizik kurallarını
ihlal etmiş gibi şok içinde bakıyorlardı.
“Sehun, ısırmayı bırakmaya mı karar verdin?” dedi Kyuhyun,
neredeyse korkarak. Sehun abisine pis pis baktı, çatalını bir pankeke onu
katletmek ister gibi sapladı ve ağzına götürüp yandan bir parça kopardı. O
lokmasını vahşice çiğnerken Kyuhyun hiçbir şey söylememiş olmayı diler gibi
duruyordu.
“Bu cisim mi ısıracak? Isırmaz ki bu çok tatlı!” dedi
Baekhee, ufaklığın öldürücü bakışlarını bile sevimli bularak. Uzanıp Sehun’un
saçlarını yeniden karıştırdı ve çocuk yine başını eğip homurdanmakla yetindi.
Heechul bir mucizeye şahit olmuş gibi yutkundu, ardından Baekhee’nin küfür
olduğuna inandığı bir şeyleri sessizce homurdanarak pankeklerine yaban mersini
sosu dökmeye devam etti.
“Bu çocuk gerçekten çok çakal…” diye iç çekti Kyuhyun ve
başını iki yana salladı.
“Niye öyle diyorsun yavruma ya?” diye savunmaya geçti anında
Baekhee. Kyuhyun kaşlarını kaldırıp dudaklarına hafif bir gülümseme oturttu.
“Bu yüzden öyle diyorum, kime yanaşıp sırnaşıp sığınacağını
iyi biliyor, çakal.” Dedi genç adam.
“Sensin çakal, mis gibi çocuk işte!” diye gözlerini kısıp
tısladı Baekhee ve Kyuhyun’a dil çıkardı. Genç adam eğlenmiş görünerek hafifçe
güldü.
“Sen az önce bana dil mi çıkardın acaba?” diye sordu sonra.
“Dil mi? Ne kadar ayıp, annen sana hiç mi terbiye vermedi?
Cık cık cık!” dedi Baekhee ve çatalıyla bıçağını aldığı gibi kendini mükemmel
görünümlü pankeklere gömdü. Bundan sonra galiba diğerleri birkaç şey daha
söylediler; ama Baekhee kahvaltının muhteşemliğinden kendinden geçmekle o kadar
meşguldü ki pek ilgi gösteremedi.
Yemekten sonra hazırlanıp açık sarı vosvosa doluştular. Hanna
Heechul’la yarışarak kendini ön koltuğa, abisinin yanına attığından Baekhee ve Heechul
arkada kaldılar. Kedi adam Baekhee’nin yanında otururken kollarını kavuşturup
arkasına yaslanmış, çocuk gibi somurtuyordu. Kyuhyun arabayı çalıştırırken kız Heechul’u
dürttü.
“Çok mu canın sıkıldı, kedi yavrusu?” dedi, kıkırdayarak. Heechul
inatçı bir tavırla omuz silkti.
“Önde ne yapacak ki? Zaten önce sizi atacağız arabadan, ben
geçeceğim öne!” diye mızıldandı genç.
“Sen gerçekten Nana’yla yarıştığınızı ciddiye mi aldın, acaba?” dedi Baekhee
eğlenerek. Heechul yine omuz silktiğinde Baekhee dayanamayıp bir kahkaha
patlattı.
“Gülmesene be!” dedi Heechul huysuzca ve kıza tekme atacak
gibi bacağını hızla kaldırdı. Baekhee anında arabanın kapısına yapıştı; ama
gülmeyi pek bıraktığı söylenemezdi. Heechul anlaşılmaz bir homurtuyla söylendi
ve bacağını indirip pencereden dışarı bakmaya başladı. Baekhee kıkırdayarak
kendini Kyuhyun’la Hanna’nın koltuklarının ortasına doğru eğilecek şekilde öne
ve ortaya çekti.
“Hey, Nana?” dedi kız, kafası ikisinin tam ortasına
geldiğinde.
“Söyle, bebeğim?” dedi Hanna, cevap olarak.
“Bir kedi sana küsmüş.” Dedi Baekhee, sırıtarak. Hanna’nın
melodik kıkırtısı tatlı olduğu kadar korkutucuydu da, Baekhee neden böyle
düşündüğünü bilmese de ürktüğünü biliyordu.
“Akşam ben onu severim biraz, kulağını falan kaşıyınca
görürüz küsmüş mü!” dedi Hanna, neşeyle.
“Gıcık mısın sen?” dedi Heechul, isyanla.
“Beni hiç tanımamış gibi konuşuyorsun, Chullie…” dedi Hanna,
kıkırdayarak.
“Yaa, tabi…” dedi Heechul ve yeniden pencereden dışarı
bakmaya başlayarak kendini soyutladı. Baekhee bir süre genci dikizledi, sonra
somurtmasını istemediğine karar vererek ufak bir saldırı nidasıyla üzerine
atlayıp gıdıklamaya başladı. Heechul gafil avlanmıştı, kendini korumayı akıl
bile edemeden Baekhee onun en çok gıdıklandığı yeri bulup fethetmişti bile ve şimdi
genç kurtulmayı başaramayacak kadar çok gülüyordu. Heechul ne kadar yalvarırsa
yalvarsın Baekhee pes etmeden devam etti ve genç somurtmaktan vazgeçeceğine söz
verene kadar da durmadı.
Heechul da sonunda aralarına katıldığında Kyuhyun radyoyu
açtı, çalan şarkılara eşlik ederek okula kadar gittiler. Vardıklarında ne Hanna,
ne de Baekhee arabadan ayrılmak istiyordu; ama çakma Einstein’ın dersine geç
kalmak güzel bir duygu değildi. Bir perşembe sabahı zaten hocayla takışmadan da
yeterince sinir bozucuydu.
Kol kola girip sekerek sınıfa kadar gittiler. Sınıfın yarısından
fazlası doluydu, yine de içeri girdiklerinde neredeyse bağırarak bir şarkı
söylemeye başladılar. Baekhee daha önce olsa bunun saçma olduğunu düşünürdü;
ama şimdi, Yongguk’un da onlara eşlik etmeye başlamasıyla, bir anda sınıfta dev
gibi bir koronun oluşmasını sadece komik buluyordu. Baekhee ve Hanna’nın
şarkısı bittiğinde sınıfın arkasından bir başkası bir başka şarkı başlattığı
zamansa kız gerçekten etrafındaki bütün insanların, arkadaş olmuş olsa da
olmasa da, birazcık da olsa çatlak olduklarına artık emindi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder