4 Haziran 2015 Perşembe

Aşk Tesadüfleri Sevmez - 26

-26-

Birkaç dakika sonra dördü de sinema odasında toplanmış, Playstation’ı açıyorlardı. Kyuhyun oyunu seçerken Heechul da bir yerden kontrolleri bulup çıkardı. Önce Kyuhyun ve Baekhee kapışacaklardı; ama sonrasında tabii ki Heechul ve Hanna da katılacaklardı. Oyun oynayan herkesin bileceği gibi, başkasının oynamasını izlemekten daha sıkıcı hiçbir şey yoktu.

Kyuhyun oyun rafının önünden muzaffer bir sırıtışla geldi, elindeki ince kutuyu Baekhee loş odada uzaktan çok rahat tanıyabiliyordu – en son oynadığı oyundu bu, Jongwoon’un evine ilk ve son gidişinde, birdenbire hayatından kaybolan arkadaşıyla oynadığı o oyun… içine batırıp orada bırakılmış bir bıçağı biri tutup yerinde çevirmeye karar vermiş gibi can yakıcı bir his göğsüne gelip oturduğunda bunun yüzüne yansımasına bir an için engel olamadı. Heechul ve Hanna o tarafa bakmadığından görmüş olamazlardı; ama Kyuhyun’un ifadesi anında değişti.

“İstersen başka bir şey seçeyim?” dedi, kutuyu aşağı, Baekhee’nin gözünden uzak bir yere indirerek. Baekhee irkilip gencin yüzüne baktı. Sesi çok belli etmese de yüzünde içten bir ilgi vardı. Baekhee içindeki o batma hissini tamamen kaplayıp yok edecek bir sıcaklığın göğsünde yükseldiğini hissetti. Gülümsedi ve uzanıp oyun kutusunu Kyuhyun’un elinden kaptı.


“İmkanı yok; seninle kapışmak için bundan daha iyi bir oyun düşünemiyorum.” Diye sırıttı kız. Kyuhyun bir an için inanmamış gibi baktı, ardından omuz silkip ellerini teslim olurcasına kaldırdı.

“Nasıl diyorsanız, Ekselansları.” Dedi, dalga geçerek. Baekhee gözlerini kısıp arkasını dönen gencin omzuna doğru bir direk tekme savurdu – incitmek değil eğlenmek için; gerçekten acıtmayacağına, sadece şaşırtacağına emin olduğu bir hızda.

“Has… o neydi be?!” dedi Heechul, Kyuhyun yediğinin sadece bir yumruk olduğunu sanarak irkilirken. Hanna başını çevirip baktığında Baekhee çoktan gayet normal bir duruşa geçmiş, masum masum gülümsüyordu. Kyuhyun da ne olduğunu anlamaya çalışarak arkasına döndüğünde sekerek playstation’ın yanına gitti ve elindeki oyunun kutusunu açtı.

“Ne oldu?” diye sordu Kyuhyun, merakla.

“O yediğin var ya? Yumruk değil tekmeydi.” Dedi Heechul, hala şok içinde olduğu sesinden belliydi. Baekhee inanamaz bakışların sırtına odaklandığını hissedebiliyordu; ama sadece oyunu başlatmaya odaklandı, ardından kendini ekranın hemen önündeki koltuğa attı.

“Eee, başlamayacak mıyız?” dedi pişkin pişkin, sırıtarak. Heechul ve Kyuhyun bakıştılar, ardından Kyuhyun Baekhee’nin yanında yerini aldı. Baekhee gencin “çakma Ninja…” diye mırıldandığını duyar gibi oldu; ama bunu duymamış gibi yapmaya karar verdi.

Oyun başladığında Baekhee aslında rezil bir iş çıkaracağına adı gibi emindi; sadece oyunda çok usta olmadığı için değil, en büyük rakibi aynı zamanda en büyük dikkat dağıtıcı faktör olduğundan. Ama beklediğinin aksine yaptığı ilk birkaç saçmalık derecesinde komik kazadan sonra adam gibi oyuna odaklanmayı başarınca gerçekten yarışabildiğini fark etti. Hatta sadece yarışı bir ucundan yakalamakla da kalmıyordu; aynı zamanda Kyuhyun'u zorluyordu da. Baekhee gencin ne kadar iyi bir oyuncu olduğunu bilmiyordu; ama böyle bir evde büyüyen herhangi birinin muhteşem bir oyuncu olmaması saçma olacağından kız aslında oldukça iyi bir iş çıkarıyor olmalıydı.

"Hey, gel buraya!" Dedi Kyuhyun, yan yana geldikleri ilk anda arabasını Baekhee'ninkinin üzerine sürerek. Baekhee ufak bir viyaklamayla son anda kazadan kurtuldu, ardından neden Kyuhyun'un üstüne gitmek yerine kaçmayı tercih ettiğini merak etti. Refleks olarak kaçtığına karar verdi, üzerinde çok fazla durmadı.

"Seni adi- bel altı vurmak da mı vardı?!" Diye tepindi bunun yerine. Kyuhyun oturduğu yerde kıs kıs güldü.

"Hiç kimse adil oynaman gerektiğini söylemedi." Dedi, sesinde bariz bir sırıtışla. Baekhee içindeki şeytanın kafesinden burnunu çıkardığını hissetti.

"Ah bunu öğrendiğim iyi oldu; ama sen pişman olabilirsin." Dedi ve düzgün oynamaya çalışmayı tamamen bıraktı.

Bundan sonrası tam bir kaostu. Kaç kezre kaza yaptıklarını Baekhee sayamamıştı bile; ama ne zaman biri diğerinin kaza yapmasına neden olsa odanın içinde çirkef bir laf dalaşı dönüyordu, hatta bir defasında beraber bir uçurumdan düştüklerinde Kyuhyun'la aynı anda öyle okkalı bir küfür savurdular ki sadece Hanna'nın değil, Heechul'un bile kınama yağmuruna tutuldular. Baekhee bu yağmur daha hafif de olsa başka küfürleri ve hafif bir fiziksel sarsılmayı içermiyor olsa daha etkili olabileceğini gülerek belirttiği zamansa Heechul gözlerini kısıp kıza kozlarını oyunda paylaşmaları gerektiğini söyleyerek meydan okudu.

Dördü birden oynamaya başladığında her şey öncekinden çok daha fazla karıştı. Normal bir Need for Speed oyununda işler çok daha düzgün yürürdü; ama dört arkadaş doğru dürüst oynamaya değil, birbirlerini sabote etmeye o kadar odaklanmışlardı ki oyunun nereye gittiğini umursamıyorlardı. İçlerinden biri bir polis arabasına yakalandığı zamanlar dışında kesinlikle herhangi bir biçimde ortak çalışmadılar. Üçünün birden Baekhee'ye yüklendiği bir ara Baekhee kontrolü bırakıp iki tane yastık kaptı ve onu oyunda sabote eden arkadaşlarını gerçek hayatta sabote etmeye başladı.

Kafalarına inen yastıklardan kendilerini korumak için kollarını siper edip oyun odasından fırladı diğerleri. Baekhee bir nara atıp onları dışarı kovaladığında üçünün de salondan birer yastık kapıp siper almış olduklarını gördü. Yüzüne yerleşen sırıtışa engel olamayarak üzerlerine saldırdığında zorlu bir yastık savaşını başlatmış oldu. Heechul yeminli şövalyeyi onayarak Hanna'yı olası sert darbelerden koruma görevini üstlenirken Hanna sinsi sinsi ortalıkta dolaşıp herkesi arkadan vurmayı hedefliyordu; bu arada Kyuhyun ve Baekhee ise bütün limitleri kaldırmış, birbirlerini canlarının istediği ladar yastıklamakla meşgullerdi.

Heechul'un elindeki yastığın köşesi ezeli düşmanı Kyuhyun'la korkunç bir çatışma sırasında yırtılmasa durmaya hiçbirinin niyeti yoktu. Kumaş yırtılma sesini duyduklarında dördü de oldukları yerde sinip bir süre sessizce birbirlerine baktılar.

"Ben bir şey yapmadım ki, yok bir şey, ne olmuş ki burada anlamadım gitti!" Dedi Heechul sonra, hiçbir şey olmamış gibi yastığı yırtık köşesini saklayacak şekilde koltuğa koyarken. Baekhee kahkahasını bastırmak için kendi yastığını ısırmak zorunda kaldı.

"Neden ki, ben hiçbir anormallik göremiyorum." Dedi Kyuhyun, arkadaşını taklit edip kendi yastıklarını da yerlerine bıraktı. Hanna kendi yastığını şefkatle kucaklamış, başını onaylayarak sallıyordu.

"Hadi şöyle güzel tatlı bir şeyler içelim,  keyfimiz yerine gelsin, çok sakin ve durgunduk canımız sıkılmış olmalı." Dedi kız, yastığını yavru kedi taşıyormuş gibi okşayıp nazikçe koltuğa geri bırakırken. Heechul'un gözleri anında parladı.

"Milkshake mi yapacaksın?" Dedi genç, önüne lazer tutulmuş kedi hevesiyle. Hanna saçını cilveli bir tavırla savurdu.

"Mutfakta tek başıma bırakılmazsam belki yapabilirim, yardım da gerekecek." Dedi kız, Heechul'e o kadar bariz bir biçimde göz kırptı ki /sen, ben, var gitmek mutfak/ tadında tarzanca anlatsa anca bu kadar bariz olabilirdi. Kyuhyun gözlerini devirirken Heechul sırıttı ve mutfağın önüne resmen ışınlanarak - orada o kadar çabuk belirmesinin başka bir açıklaması olamazdı - kapıyı Hanna için açtı.

"Önden buyurun, prenses." Dedi, reverans yaparak. Hanna utanmış gibi yapıp parmaklarının ucuyla ağzını kapatarak güldü, ardından parmak uçlarında bir balerin gibi sekerek mutfağa girdi. Heechul kapıyı arkalarından kapatırken Kyuhyun bıkkınlıkla başını iki yana sallıyordu.

"Sanki taze sevgilisini anlatmak için onu oraya kaçırdığından hiç haberim yok." Dedi genç, ardından iç çekti. Baekhee dönüp Kyuhyun'a baktı. Bir abi olarak bu durumda hiçbir gariplik hissetmiyor muydu gerçekten? Tamam, parmak basılabilecek hiçbir şey yoktu, Baekhee bunu kabul etmek zorundaydı; ama bir şey altıncı hissini çubukla dürtüyordu. Çocukluktan beri arkadaş olduklarını ve Hanna'nın her şeyini Heechul'e anlattığını biliyordu Baekhee; Heechul Hanna hakkında her şeyi biliyordu ve herkesten daha yakınlardı. Hanna herkesten çok Heechul'e güveniyordu ve bunun için sebepleri olduğunu söylüyordu; ayrıca en çok onunla eğleniyordu çünkü beraber büyüdüklerinden onun yanında rahat olabiliyordu. Sonuçta gerçekten bebeklikten beri her gün birlikteydiler ve bu eşsiz bir bağdı. Her şey tamamen mükemmel de olsa burada yerine oturmayan bir şeyler vardı. Sadece Baekhee ne olduğundan emin olamıyordu.

"Ne?" Diyen Kyuhyun'un sesiyle bir süredir kaşları çatık bir halde anlamaya çalışarak boş boş Kyuhyun'a baktığını fark etti. Bir an ne düşündüğünü söylemek için ağzını açtı; ama sonra bunun hoş olmayacağını düşünerek aldığı nefesi verdi ve sadece omuz silkti. Hanna'nın abisine kız kardeşiyle en yakın arkadaşı arasında ne olduğunu sormak mı? Hem de Hanna'nın bir sevgilisi varken... işte bu aptalcaydı.

"Onlar hep öyleler." Dedi Kyuhyun. Baekhee'nin ne düşündüğü dışarıdan oldukça bariz olmalıydı. Kızın kaşları havalandı, Kyuhyun devam etti. "Yani yeni gören, alışmamış birisi için oldukça tuhaf olduğunun farkındayım; ama onlar Hanna emekleyip yürüyebilmeye başladığından beri öyleler neredeyse. Alışırsın yakında."

Zavallı Himchan, dedi Baekhee'nin beyninde bir ses. Baekhee o zaman neyin yerine oturmuyor olabileceğini biraz anlar gibi oldu; ama bu konuyu yalnız başına irdelemesi gerekliymiş gibi hissediyordu, bu yüzden daha sonra düşünmek için beyninin bir köşesine not edip şimdilik aklından kovdu. 

"Öyle diyorsan öyle olsun." Diye umursamazca omuz silkti, ardından Kyuhyun'a gülümsedi - bunun mümkün olmadığını bilse de içten içe gülüşünün Kyuhyun'un üzerindeki etkisinin gencin gülüşünün kendisi üzerindeki etkisine biraz benzer olmasını isterdi. "Eee, istenmeyenler olarak biz ne yapıyoruz?"

Bir dakika sonra yeniden Playstation’un başındaydılar. Kyuhyun Heechul katılmadan önce kapışmalarının bir sonuca bağlanmamış olduğuna inanıyordu – Baekhee’nin içinden bir ses gencin bütün derdinin biraz daha oyun oynamak istemesi olduğunu söylüyordu; ama sadece gülüp gençle sinema odasına kadar yarışmakla yetindi. Baekhee bu sefer sadece çabuk olsun diye herhangi bir araçla sürmek istemiyordu; önce yeni bir araba seçmeleri için ısrar etti.

“Oha sende Carrera GT de mi var?!” dedi Baekhee şok içinde, olası arabaları gezerlerken. Kyuhyun, hiçbir şey bilmiyorsun der gibi, hafifçe kıkırdadı.

“O mu? Porsche yani, Alman çöpü?..” dedi Kyuhyun, sırıtarak. Baekhee yan gözle gencin dünya yıkılsa umurumda olmaz gülüşüne baktı; eğer bakışlar öldürebilse Kyuhyun şu anda acil serviste olurdu.

“Hıı…” dedi Baekhee keskin bir sesle ve gencin çok zengin araba galerisini gözleri yuvalarından uğrayarak gezmeye devam etti. “SLR, Corvette G6, Cayman S… Lancer Evolution VII… CLK500… yuh, o bir Viper mı? Evet o bir Viper SRT-10! Yok artık… ama yok artık… hasssssssbahçeninüzümleri, sende bonus GT bile var! Tam olarak ne kadar çok oynuyorsun bu oyunu sen, acaba?”

Kyuhyun Baekhee’nin tepkilerine gülmekle o kadar meşguldü ki bir süre cevap veremedi, bu süre zarfında da Baekhee’nin öldürücü bakışlarına, ardından gözlerini devirip iç geçirmesine ve bıkkın bir biçimde başını sallayarak beklemesine maruz kaldı.

“Tamam- tamam kızma, vallahi gülmüyorum…” dedi genç, gülmesini bastırmaya çalışarak. Kızın bıkkın bakışlarından gözlerini kaçırmamaya çalışmasıyla geçen üç saniyenin ardındansa yeniden kahkahalara boğulmuştu.

“Evet, tabi, sen devam et, ben de işte kendi çapımda şok olmaya devam edeyim; zaten bunca arabanın arasında sana ayıracak hiç vaktim yok!” dedi Baekhee bıkkınca ve arabaların kalanını gezmeye başladı. “Ne de olsa haftalarca yememiş içmemiş bütün arabaları açmayı başarmışsın, boşa gitmesin bari ben biraz daha şok olayım, sen biraz daha gül. İşte burada da bir bonus Corvette C6R varmış, demek oyunu bitirdik – ah bak burada bordosu da varmış, ne hoş! İşsiz misin oğlum sen? Hani işime gelmediğinden değil de, bu oyun çıkalı ne kadar oldu ki?!”

“Bekle- hahahah…” Kyuhyun karnını tutarak yüzünü gömmüş yumruklamakta olduğu koltuktan doğruldu; gözlerini silip nefeslenmeye çalıştı. “Of karnım…”

“E Allah’ın sopası yok.” Dedi Baekhee, yarım bir sırıtışla. Kyuhyun yüzünü yamultup tiz bir sesle onu taklit ettiğinde kız çocuk gibi dil çıkardı. Kyuhyun uzanıp avucunu kızın suratına bastırdığındaysa ağzını açıp bir köpek gibi gencin elini kapmaya çalıştı. Kyuhyun elini hızla çekti.

“Hayvan barınağının numarası kaçtı?” dedi; ama o da gülüyordu ve kızın bu hareketinin onu çok eğlendirdiği belliydi.

“Bilmem, ben buranın yabancısıyım.” Dedi Baekhee, ağır bir Çin aksanıyla. Kyuhyun kıkırdayarak parmağını yavaşça kızın yüzüne doğru uzattı. Baekhee dikkatle parmağı izleyip yeterince yakına geldiğinde onu da kapmak için atladı; Kyuhyun keskin bir nefesle parmağını hızla geri çekip göğsüne bastırarak korumaya aldı. Bir an göz göze geldiler, bir an sonra ikisi de yüzünü koltuğun arkalığına bastırmış, kendilerine hakim olamadan gülüyorlardı.

“Tamam- hahah… tamam, gülmüyorum… hehehehe…” diye kıkırtılarını bastırmaya çalışan Kyuhyun’un sesiyle kendini biraz da olsa toplayıp kafasını kaldırdı Baekhee. Yüzünde o kadar kocaman bir sırıtış vardı ki Baekhee gerçekten yüzü birazdan tam ortadan ikiye ayrılacakmış gibi hissediyordu.

“He gülmüyorsun he, külahıma anlat.” Dedi, bir şekilde gülmemeyi başararak.

“Kapa çeneni!” diye güldü Kyuhyun, sonra derin bir nefes alıp gözünün kenarında birikmiş bir damla yaşı sildi ve ekrana baktı. Baekhee’nin az önceki tepkisini ve esas soruyu hatırlayınca yine biraz güldü; ama önceki kadar değil. “Ya bu oyun bizde uzun zamandır var; hani esas çıkmış hali olarak değil de beta olarak, tamamlanmamış hali var. Ben hem nasıl olduğunu, hataları söylüyordum; hem de aklıma güzel bir şey gelirse öneri olarak söylüyordum. Öyle olunca nasıl olduğunu biliyordum, benim için o kadar zor olmadı aslında bunların hepsini açmak. Bir de bizimkilerle hep bizde oynayınca bunu, gelen araba bana kalıyor.”

“Peki, anlıyorum…” dedi Baekhee, pek ikna olmamış bir biçimde; ama sonunda bütün muhteşem arabaların arasından hangisini istediğine karar verme işine geri döndü. Sonunda Baekhee bir Corvette C6R’de karar kılıp (“Gerçekten mi? Bir Chevrolet mi?”) Kyuhyun da yoluna devam etmek için Mercedes SLR’ı tercih ettiğinde yarış için hazırdılar ve başlayacaklardı, tabi tam o sırada Kyuhyun’un telefonu sinir bozucu bir biçimde ötmeseydi. Kyuhyun umursamaz bir biçimde telefonun ekranına göz attı, arayanın kimliğini görünce Baekhee neredeyse yüzünün karardığına yemin edebilirdi.

“Bunu açmam lazım.” Dedi genç, özür diler bir tonda, ardından uzanıp telefonunu aldı ve açma tuşuna basarak kulağına dayadı. “Söyle, bebeğim.”

Baekhee gencin koltukta rahat bir tavırla arkasına yaslanmasına baktı; yüzünden bir an için geçen sıkıntılı ifade şimdi yerini hoş bir gülümsemeye bırakmıştı. Telefondan gelen bir kız sesiydi; Baekhee ne dediğini duyamasa da Kyuhyun’un kedi gibi mırlamasından ve kıza seslenme şeklinden hattın öbür ucunda Seohyun olduğuna birçok şey üzerine iddiaya girebilirdi Baekhee.

“Evet, evet evdeyim… şimdi mi? Sanmıyorum… evet, Hanna’yla Heechul var, bir de Hanna’nın arkadaşı… sevgilisi değil, Seo, arkadaşı… ne?” Kyuhyun’un başını aniden koltuktan kaldırıp kaşlarını çatmasıyla Baekhee oturduğu yerde biraz kıpırdandı ve genci izlemeye başladı. “Baekhee, geçen görmüştün… ne? Ne- Seo, saçmalamayı keser misin?”

Baekhee içinde bir şeyler Kyuhyun’un sevgilisiyle kavga ediyor olmasından hoşlandığı için kendinden nefret ederken buldu kendini. Sadece gençten hoşlandığı için onun sevgilisinden ayrılmasını isteyemezdi; bu ne normaldi, ne de herhangi bir şekilde maruz gösterilebilirdi. Neyse ki gencin yüzündeki sıkıntının onu gerçekten, içten bir biçimde üzmesiyle kendisini avutabiliyordu Baekhee. Eğer bu Kyuhyun’u böyle üzgün görmek anlamına geliyorsa onun o kızdan ayrılmasını bile istemiyor olabilirdi; bu ne kadar canını yakacak olursa olsun, ölene kadar bunun yarasını taşımak zorunda kalacaksa bile… kahretsin, bu kadar çok mu seviyordu? Bu yasal olmamalıydı.

“Seo- Seohyun susar mısın artık?” dedi Kyuhyun, oturduğu yerde dikleşerek. Sinirle iç çekti. “Saçmalıyorsun… evet, sana saçmaladığını söyledim! Seo, bunu kastetmediğini ikimiz de biliyoruz, oturup tekrar düşünür müsün? Lütfen… evet, bunu istiyorum. Çok bir şey değil, değil mi?... Hayır; seninle son görüştüğümüzden beri en fazla iki gün geçti ve şu anda abartmaktan başka bir şey yapmıyorsun… sana Heechul’un projesinden daha önce de bahsettim… evet, onu yapıyoruz.”
Uzun süre sessiz kaldı Kyuhyun. Baekhee endişeyle dudağını ısırarak izlemeye devam etti. Kyuhyun bir süre sonra tekrar sinirle iç çekti ve elini saçlarından geçirdi. Baekhee şu anda ona uzanıp koluna dokunmak isterdi; ama bunun pek de hoş karşılanmayacağına inanıyordu.

“Ne yapmamı istiyorsun, çıkıp yanına mı geleyim?... Seo, gerçekten kendine gel; sadece iki gündür konuşmuyoruz ve sen böyle mi yapacaksın? Bundan nefret ettiğimi biliyorsun…” telefondan özür diler tonda bir ses geldi. Kyuhyun’un yüzü pes etmiş gibi yumuşadı ve genç iç geçirdi. “Biliyorum… evet, biliyorum… tamam, bunu kabul edebilirim… tamam… tamam… ben de seni seviyorum…”

Baekhee daha önce Jongwoon için hissettiği sızının bir bıçak olduğunu sandığında ne kadar yanıldığını gencin dört kelimesiyle anladı. Ben de seni seviyorum. Baekhee bu dört kelimeyle aynı zamanda tanıştıklarından beri onun için ne olduğunu tam olarak kabullenmemiş olduğunu da fark etti. Eğer yerini biliyor ve gerçekten kabullenmiş olsa bu kadar canı yanmazdı. Yani; yanmazdı, değil mi? Çünkü şu anda gözlerine dolmak üzere olan yaşlara zor engel oluyordu Baekhee. Göğsüne saplanmış onlarca kor haldeki bıçağa rağmen derin bir nefes almaya çalışarak gözlerini kucağına dikti Baekhee. Hayır; burada olmaz, şimdi olmaz. Zaten biliyordun, bunun böyle olduğunu zaten biliyordun. Sen sadece onun kardeşinin arkadaşısın, belki onun da arkadaşı olursun, hepsi bu. Hayır, şimdi hiç zamanı değil; nefes al. Kendini öldürmek için sonra da zamanın olacak.

Kendi dünyasına kapanmışken Kyuhyun’un söylediği son sözleri kaçırmıştı Baekhee; ama telefonu kapattıktan sonra aldığı derin nefes ve aleti koltuğun üzerine atıp iki elini birden sıkıntıyla saçlarından geçirmesi anında dikkatini çekti. Ne söylemesi gerektiğinden emin değildi – sonuçta o dış kapının dış mandalıydı, değil mi? Kyuhyun onu neden dinlesindi ki? Ama sen onu dinleyebilirsin, aynen onun önerdiği gibi. Aklında beliren düşünceyle gözlerini kırpıştırdı Baekhee. Gerçekten; çok daha az görüşmüşlerken Kyuhyun onun için gece apartmanın önünde telefon gelene kadar bekleyen, ertesi gün de karşısına geçip isterse ona her şeyi anlatabileceğini söyleyen adam değil miydi?

“Biliyorsun,” dedi Baekhee sonunda sessizce, Kyuhyun ne söyleyeceğini bekleyerek başını kaldırıp ona bakınca bir anlığına ritmini şaşıran kalbi şimdi sadece can yakıcıydı. “İstersen, eğer konuşacak, anlatacak birine ihtiyacın varsa ben her zaman buradayım. Biliyorum, bana düşmez; ama sadece bilmeni istedim, eğer istersen, eğer konuşacak birine ihtiyacın varsa, ben gerçekten ciddiyim. Kimseye anlatmam; hatta konuştuğumuzdan bile haberleri olmaz.”

Kyuhyun bir süre ona kendi sözleriyle yapılan teklife şaşkın bakışlarla karşılık verdi, ardından yüzünü sıcacık bir gülümseme kapladı. O kadar sıcaktı ki Baekhee’nin canı yanıyordu. Bu gülümsemenin ona ait olmadığını bilmek canını yakıyordu; ama en azından onun şu anda orada olmasını sağlayan Baekhee’ydi. Bu da bir şey sayılırdı. En azından Cho Kyuhyun şu anda ona gülümsüyordu. Şimdilik bu kadarı yeterdi.

“Sen gerçekten… inanılmaz birisin.” Diye hafifçe güldü Kyuhyun, ardından ayağa kalkıp kapıya yöneldi. Baekhee’nin içinde bir şeyler parçalandı, gencin çıkacağına adı gibi emindi, çok ileri gittiğini biliyordu! Ama Kyuhyun çıkıp gitmedi. Aksine dışarı çabucak bir göz attıktan sonra içeri gelip kapıyı arkasından kapattı. Baekhee’nin içinde kırılan şey anında yeni gibi olurken kız şaşkınlıkla Kyuhyun’a baktı. Genç Baekhee’nin yanına koltuğa oturdu, bütün vücuduyla ona döndü ve bir bacağını altına alarak yerleşti. Baekhee de onu taklit ederek ona döndü, ardından yüzüne baktı. Genç, gözlerindeki hafif utangaçlık ve kusursuz yavru köpek masumiyetiyle o kadar savunmasız görünüyordu ki Baekhee onu kollarına alıp sonsuza kadar her şeyden ve herkesten korumak istedi.  

“İnanır mısın bilmiyorum; ama bütün arkadaşlarım ve ailem arasında bunu konuşabileceğim bir tek insan bile yok.” diye başladı Kyuhyun, ardından gözlerini kaldırıp Baekhee’nin yüzüne baktı. Nefes tam olarak nasıl alınıyordu, acaba?

“As..lında bu o kadar da tuhaf değil.” Dedi Baekhee yavaşça, bunu söyleyebilmesine bile şaşırarak, “Hanna’nın Seohyun-ssi’ye nasıl seslendiğini biliyorum, arkadaşların da benzer bir tavır aldıysa ben olsam ben de tek kelime etmezdim.”

“Değil mi?” dedi Kyuhyun ve daha çok kendine acır gibi hafifçe güldü. “Ama başta böyle değildi, sonradan böyle oldu. Aslında başta Seohyun da böyle değildi… gerçi sana hiçbir şey ifade etmiyor olmalı; hiçbirini tanımıyorsun.”

“Bu önemli değil.” Diyerek başını iki yana salladı Baekhee. “Anlatabilirsin, anlamadığımda sana ne demek istediğini sorabilirim.”

“O da doğru.” Dedi Kyuhyun ve derin bir nefes aldı. “O kadar zaman herkese karşı sustuktan sonra şimdi böyle anlatmak tuhaf geliyor, aslında. Nereden başlasam, hiçbir fikrim yok.”

“Az önceden başlamaya ne dersin?” diye önerdi Baekhee. Bunun canını çok yakacağını bilse de bu aslında pek önemli değildi. Kyuhyun’a biraz daha yakın olabilecekse, içini rahatlatabilecekse, onun gülümsemesinin bir nedeni olabilecekse, ne kadar canının yanacağının hiçbir önemi yoktu. Kyuhyun ofladı, siniri henüz çok tazeydi.

“Telefonu açıyorum ve sorduğu üç şey neredesin, ben de geleyim mi, yanında kim var? Sanki ondan habersiz pavyona gitmişim… dördüncüsü daha da fena: o arkadaşı kız mı, erkek mi?” diye yakındı Kyuhyun; Baekhee gözlerinin şaşkınlıkla açıldığını hissetti. Bu tam olarak nasıl bir kıskançlık seviyesiydi böyle? Sağlıklı değildi bu! Kyuhyun devam etti. “Yani, kim olduğu neyi değiştiriyor ki? Bir buçuk gündür ne yapacağımı görmek için bana mesaj bile atmamış; ben de hiç sevgilim yokmuş gibi davranıyor muşum, onu unutmuşum, o kadar kolaymış, benim için neymiş ki o zaten? Aslında onu ne kadar seviyormuşum ki? Zaten onu sevsem şimdi sizinle değil onunla olurmuşum, bu kadar evde ne yapıyormuşum, Heechul ve tayfasıyla bu kadar ne yapıyormuşum… bir sürü saçmalık.”

Baekhee hafif bir ıslık çaldı. “Alınma; ama gerçekten uçmuş sanki.”

“Bu sefer öyle, haklısın.” Diye başıyla onayladı Kyuhyun. “Bunu çok sık yapmıyor; ama bu tarz şeyler yüzünden etrafımdaki herkes ondan nefret ediyor. Beni parmağında oynattığını söylüyorlar, tam bir aptal gibi davrandığımı, o kıza çoktan tekmeyi basmam gerektiğini… hele Hanna’yı tanıyan herkes – ki doğal olarak en yakın olduğum herkes – ona mürekkepbalığı diye sesleniyor. Bu çok… yani gerçekten çok aşağılayıcı.”

“Sen de bütün bunlara rağmen hala onunlasın. Neden?” diye sordu Baekhee, yargılayıcı olmadığını umduğu bir ses tonuyla. Kyuhyun savunmaya geçmeyince başarılı olduğuna karar verdi.

“Bilmiyorum, aslında bunların hepsi beni sıkıntıya sokan şeyler; ama onunla ilişkimi pek etkilemiyorlar. Saçma, değil mi?” diye hafifçe güldü Kyuhyun, “Ben onunla çıkmaya başladığımda böyle bir kız değildi. Böyle kıskançlıklar yapmazdı, saçma şeyler yapmaz ve söylemezdi, hatta naz bile yapmazdı, neredeyse. İstenmediğini hissettiğini düşünüyorum; onların beni etkilemesinden korkuyor olmalı. Böyle şeyler yapmasının sebebi bu olmalı.”

“Bu yüzden kavga ettiğiniz zamanlarda ona her seferinde bir şans daha vermeye karar veriyorsun, öyle mi?” dedi Baekhee. Kyuhyun başıyla onayladı. “Bunun en kötü kavganız olmadığı konusunda şüphelerim var.” Dedi Baekhee. Kyuhyun güldü.

“Kötü teriminin anlamını bilmiyorsun, bu yine iyi bir taneydi. Neyse ki kaşımın içinde kaldı, bir yara izim bile var! Bizimkiler hala bir sokak kavgasını ayırmaya çalışırken olduğunu sanıyorlar.” Dedi, eğlenir gibi; ama Baekhee onun gösterdiği kadar eğlenmediğini hissedebiliyordu, kendisi de eğlenmiş değil şaşırmış hissediyordu.

“Sana bir şey mi fırlattı?” dedi, şaşkınlığının sesine yansımasına izin vererek. Kyuhyun başını salladı.

“Geçen sevgililer gününde aldığım kedi biblosunu bir hafta sonra kafama fırlattı. Günü hastanede bitirdiğimizi öğrenmek şaşırtıcı olmaz, herhalde.” Dedi ve omuz silkti.

“Bu senin için önemsiz bir şey mi?” dedi Baekhee. Kyuhyun neyin önemli olduğunu anlamıyor gibi bakınca Baekhee boğazındaki yumruyu yutmak için çabaladı. Gerçekten hasta bir sevgilisi vardı ve Kyuhyun anlaşılan bütün bunları tolere edecek kadar onu seviyordu. Zamanı değil, zamanı değil! “Yani, gerçekten, seni böyle yaralamasını önemsemiyor musun?”

“Ha, önemsemedim diyemem tabi, aslında o zaman aramızda neredeyse ayrılmanın eşiğinden döndüğümüz bir zamandı. En büyük sebebi de onun kafama biblo fırlatabilecek bir düzeye gelmiş olmasıydı. Ama sonra işler değişti, o ara neler yaşadığını bana anlattı, sonra…” Kyuhyun omuz silkti, “İşte, o anlatınca eğer saçmalamayı keserse ben de bu konuda biraz anlayışlı olabileceğime karar verdim, bir kereliğine de olsa.”


“Neyse, seni en azından ağır mazoşist kategorisinden çıkarabilirim.” 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder