7 Şubat 2015 Cumartesi

Ego Savaşları - 5

Bir saat yirmi beş dakika sonra Baekhee kumların üzerine serilmiş yatıyordu; göğsü aldığı her nefeste körük gibi şişip iniyordu ve topa attığı bütün kafalar yüzünden başı zonkluyordu.

Topa ilk defa yanlışlıkla kafa atıp filenin karşısına yolladığında Changmin ve Kyuhyun onunla o kadar gurur duymuşlardı ki Baekhee, zaten kafası kollarından daha fazla işe yaradığından, bulduğu her fırsatta topa kafa atmaya başlamıştı. Takımına bir sayı kazandırdığında bütün takım arkadaşları gururla sırtına vurmuştu. Bütün maş boyunca sırıtışı suratına yapışıktı; onunla dalga geçmek yerine cesaretlendirip tezahürat eden arkadaş canlısı insanlarla oynarken kendini çok canlı hissediyordu.

Kyuhyun'un gerçekten iyi arkadaşları vardı.

Ancak oyun bittikten sonra ne kadar yorgun olduğunu sonunda idrak edebildi. Maç sırasında bunu hiç fark etmemişti, anlaşılan adrenalin ve kararlılığı bunu hissetmesine engel olmuştu; ama şimdi her şey bittikten sonra vücudunun her bir milimetresi ona kıpırdamamasını emrediyordu. Vücudundaki varlığını daha önce bilmediği kasların acısıyla kumun üzerine kıvrılmıştı ki Zelo üzerine bir şemsiye tutarak onu güneşten korumaya çalıştı.


"Sağol, Zelo." dedi Baekhee nefes nefese.

"Sorun değil..." dedi Zelo; ama sonuna doğru sesi kısılmıştı. Birisi Baekhee'nin omuzlarından tutup sırt üstü yatana kadar çevirdi. Kyuhyun'un yüzü görüş alanına girince Baekhee "hepsi senin suçun" dercesine yüzünü buruşturdu. Antrenörü bu bakışı yakalayıp kıkırdadı.

"Bana öyle bakma, kimse sana orada milli voleybolcuya bağla demedi. Biraz daha yavaş gidersin sanıyordum, ama vahşi hayvan gibiydin." dedi Kyuhyun. Sonra Baekhee'den izin almaya zahmet bile etmeden sıcak elleri kızın bacaklarından birini kolayca kaldırıp dizden büktü, sonra karnına değene kadar iterek esnetti. Tombul kız çok saçma hissediyordu; ama yüzü alev aldığı ve şaşkınlıkla Zelo'ya bakmakta olduğu için konuşamadı.

"Eee, Kyuhyun; ne yapıyorsun?" dedi Zelo; ama Baekhee gencin suratındaki şeytani sırıtışı rahatlıkla görebiliyordu. Kyuhyun başını kaldırıp baktı.

"Sadece onu biraz esnetiyordum." dedi Kyuhyun. Bu sefer Zelo gülmesini bastırmadı.

"Senin onu..." Zelo boğazını temizledi, "...oldukça iyi esnetmen gerekiyor, değil mi?"

Zelo'nun söylemek istediğini Kyuhyun kolayca kaparak cilveli bir gülümseme takındı; ama Zelo'ya bakmak yerine sapkın gözlerini Baekhee'ye dikti. "Yani böylesi ikimiz için de daha kolay oluyor. O biraz fazla sıkı."

Baekhee Kyuhyun'u iterek uzaklaştırdı - uyuz herif uygun bir yerine uygun bir tekme yemediğine şükretmeliydi, aslında. Bunun yerine genç kendini yere bırakıp histerik bir kahkaha krizine girmişti, karnını tutarak gülüyordu.

"Tam bir domuzsun." diye gözlerini devirdi Baekhee.

"Kime domuz diyorsun sen?" diye sordu yeni bir ses. Baekhee ve Zelo hızla döndüler; Changmin, barbekü sosuna bulanmış ağzıyla onlara dik dik bakıyordu. Elindeki barbekü soslu tavuk kanadını tekrar ağzına götürüp iştahla ısırdı. Mutlu mesut çiğnerken de kanattan kalanı onlara doğru salladı; tekrar konuştuğunda sesi boğuktu. "Böyle şeylerden alınırım ama."

Kısa bir atıştırmanın ardından - ki bu diğer herkes için yığınla abur cubur demekken Baekhee için iki kap diyet yoğurt anlamına geliyordu - büyük grupları küçük parçalara ayrıldı. Öğlen yemeği hızla yaklaşıyordu ve Changmin annesine yemeğini diğerlerinden önce alabilmek için sızlanırken Zelo Baekhee'yi ve birkaç diğer insanı bir kovalamaca oyununa ikna etti.

Evet, öyle. Çocuksu bir "elim sende!" oyununa.

Oyunun bir yerinde Kyuhyun, ki katıldıktan kısa bir süre sonra ebe olmuştu, yakalayana kadar Baekhee'nin peşinden koşmayı hayat amacı haline getirdi. Baekhee Kyuhyun'un bunu sadece kızı koşturmak için yaptığına oldukça emindi ve öylece pes edip yakalanmak gibi bir şansı olmasına rağmen Baekhee bunu yapmayı reddedip plajın öbür ucuna kadar koştu. Kyuhyun'un onu kovalaması hoşuna gidiyordu ve bir süre sonra kendini bu ilgiden memnun bir şekilde kıkır kıkır gülerken buldu.

Baekhee suyun içine koştu, yaklaşan Kyuhyun'dan kurtulmayı umuyordu; ama ıslanır ıslanmaz su ve fazla yağları onun aleyhine çalışmaya başlayıp hareketlerini yavaşlattılar. Halbuki onun aksine Kyuhyun gittikçe hızlanıyordu. Kyuhyun üzerine atlarken tek düşünebildiği "bu haksızlık" olmuştu. Baekhee dengesini kaybetti ve bir anlığına ikisi de suyun altına daldılar. Yüzeye çıktığında sol kalçasına yediği bir çimdik neredeyse su yutmasına neden oluyordu.

"Elim sende!" dedi Kyuhyun; ama daha bunu derken bile kıyıya yüzmeye çoktan başlamıştı. Baekhee'nin arkasından suyun içinde hoplayarak gelmeye çalıştığını fark ettiği zamansa sanki jet motoru takılmış gibi uçarak uzaklaştı. Baekhee intikam almak isteyerek Kyuhyun'un peşinden koştu; ama kısa süre sonra yorulup pes ederek Yoona'yı yakalamaya gitti. Kız hazırlıksız yakalanmıştı; ama saniye sektirmeden bir başkasını yakalamak için koşmaya başladı.

"Siz iki aşk kuşunun orada işi pişirdiğini düşünüyordum." dedi Zelo ve imalı imalı bakarak Baekhee'ye omuz - daha doğrusu kızın omzuna dirsek - attı.

"Sadece beni koşturmaya çalışıyordu, biliyorsun, hani eğlenirken birkaç kalori fazladan yakayım diye." dedi Baekhe sırıtarak; çünkü üşümüş, ıslak ve yorgun olmasına rağmen oldukça eğleniyordu.

Kovalamaca oyunu kimin en fazla insanı suya atabileceğine dair bir savaşa dönüştükten kısa bir süre sonra öğlen yemeği yediler. Baekhee bir şekilde Zelo'yu ve Bom denen ufak bir kızıl saçlıyı atmayı başarmıştı - gerçi Zelo'nun onu atmasına izin verdiğinden ciddi bir biçimde şüpheleniyordu. Ardından Changmin ortaya çıkmış ve Yoona'yı kolayca suya fırlattıktan sonra Baekhee'yi gıdıklayarak yere yıkmıştı. Ardından o ve Kyuhyun kızı ayaklarından sürüyerek suya çekmişlerdi. Tristan, iri yapılı uzun siyah metalci saçlı bir genç adam, yeni kurbanlarıydı. Baekhee ve diğer kızlar Kyuhyun gencin sırtına atlamış gözlerini kapatırken Changmin'in onları suya itmeye çalışmasını eğlenerek izledi.

Öğlen yemeğinde Baekhee'nin tabağını Kyuhyun doldurdu; gencin tabağı yeşillikle tıka basa doldurması kızı birazcık bile şaşırtmamıştı. İşin kızı şaşırtan yanı, tabağında bir de hamburger olmasıydı; üstelik içinde kalın bir dilim peyniri bile vardı. İçinde bir dolu domates ve marul vardı, sos yoktu ve ekmeği kepekliydi; ama yine de tadı harikaydı ve Baekhee Kyuhyun'a teşekkür dolu bir selam göndermeyi ihmal etmedi.

Bir süre dinlendiler; uzanıp sadece öylesine, düşünmeden konuşarak harika zaman geçirdiler. Bir sonraki aktivite herkesi kapsıyordu ve kısa süre sonra üç bacaklı koşu yarışı olduğu anlaşıldı.Tabii ki Baekhee direk Zelo'yla eşleşmek istemişti; ama Kyuhyun onunla eş olmasını söyleyince nasıl hayır diyeceğini bilemedi.

"Çok çok üzgünüm!" dedi Zelo'ya, yalvarırcasına; Zelo tırnaklarını koluna sürtüyordu ve alt dudağını canı sıkkın bir biçimde sarkıtmıştı.

"Peki hangi piç için beni terk ediyorsun bakalım ha? Umarım en azından uzun olmasa da yakışıklıdır. Her şeye sahip olabilirdik, biliyorsun. We could have had it aaaaaaaaaalll!! Lolling in the deeeepppp!!" Genç aslında dramatik bir assolist edasıyla söylemeye çalışacak gibiydi; ama fazlasıyla tiz bir giriş yapmıştı ve korkunç telaffuzu her şeyi daha da beter hale getiriyordu. Baekhee gülmemek için yanağının içini ısırarak genci omuzlarından tuttu ve susana kadar sarstı.

"Kyuhyun'du! O geldi bana sordu, ben de işte.... hayır diyemedim... demek istemedim." dedi kız ve alt dudağını gergince ısırdı. Zelo'nun yüzü anında parlamıştı, neredeyse tepedeki güneş kadar fazla ışık yayacaktı.

"Neden müstakbel kocacığın olduğunu söylemedin?? Kyuhyun ve Baekhee ağaçta oturmuşlaar, öpüşüyorlaarrr!! K-I... "öpüşmek" kelimesini İngilizcede nasıl heceliyorduk?"

"F-U-C-K-I-N-G" diye yanlarından şarkı söyleyerek geçti Kyuhyun, geçerken de kolunu Baekhee'nin koluna taktı. "Hadi karıcığım, gidip o ağacı bulalım."

---

Bacağının Kyuhyun'un bacağına bağlı olması düşündüğünden çok daha rahatsız edici bir histi. Plajın sonundaki kurdeleye kadar koşmaları gerekiyordu. Kendilerine ait sadece tek bacaklarının olduğu düşünülünce mesafe oldukça uzaktı ve zor olacak gibi görünüyordu. Baekhee daha önce hiç böyle bir yarışa katılmamıştı; ama daha önce birkaç kere izlemişti.

Daha önce kimse onun eşi olmak istememişti. Kimse şişko kızla bağlanıp arkada kalmak istemezdi; bu yüzden hiç oynayamamıştı.

Aslında Kyuhyun'un onunla eş olmak istemesi oldukça harikaydı. Yanındaki genç aslında oldukça düzgün bir insan çıkıvermişti. Baekhee, Kyuhyun'un onunla çıkmak isteyebileceği fikrini beyninde oluşturmayı bile reddediyordu. Zelo'nun masalları ne derse desin Kyuhyun'un ondan hoşlanmasına imkan yoktu... yani... o şekilde hoşlanmasına. Bu imkansızdı... ya da, belki...

Hayır. Baekhee böyle hayaller kurmazdı. Bunun sadece Zelo'nun hayal ürünü olduğu ortaya çıktığında hayal kırıklığına uğrayacağı bir düşünceyi aklına yaklaştırmazdı. Kyuhyun onun antrenörüydü, sadece Baekhee'ye kilo verme çabalarında yardım etmek istiyordu ve hepsi buydu.

Yarış başlamadan önce Kyuhyun Baekhee'nin gövdesine kolunu doladı ve kıza da aynı şeyi yapmasını söyledi. Baekhee de kolunu gencin arkasından geçirerek belinden kavradı. Kyuhyun artık lacivert bir tişört giyiyordu, bu yüzden Baekhee daha rahat hissediyordu. Birbirlerine yapışık değillerdi; ama birbirlerini bu şekilde tutuyor olmaları koşarlarken bir denge odağı sağlayacaktı.

"Benim bu oyundaki stratejim harekete ortadaki bacakla başlamak, sonra devam etmek, tamam mı? Yani düdük çaldığında önce bağlı olan bacağını sallamaya odaklan, ardından ona doğru hoplayacağız. Sallayacağız ve hoplayacağız, tamam mı?" dedi Kyuhyun. Baekhee onaylayarak başını salladı. Bu tekniği de daha önce görmüştü. Dışarıdan kolay görünüyordu görünmesine; ama şimdi yapmak üzere olan kendisi olunca neredeyse imkansız görünüyordu. Ama Kyuhyun o kadar kararlı ve hazırdı ki Baekhee de batırmamak için kendini motive etmeye başladı.

Zelo Yoona'yla eşleşmişti; ama kızın kaşlarının arasındaki derin çizgiden bundan hiç memnun olmadığını anlamak zor değildi. Changmin kolunu ondan birazcık daha kısa; ama yapılı bir adamın beline dolamıştı - yapılı olduğu kolaylıkla anlaşılabiliyordu; çünkü üzerine giydiği yüzücü mayosu vücudunun bütün kıvrımlarını sararak hiç kırışık bırakmadan yapışıyordu. Ciddi bir biçimde konuşmakta olan iki gençten Baekhee'nin tanımadığı başını çevirmişti, ne kadar rahatsız hissettiği görülebiliyordu. Changmin'in de tam diğer yöne kaçası vardı; ama adamı da beraberinde götürürdü.

"Speedo giymiş adam kim?" diye sordu Baekhee, elinde değildi. Dar streç materyal oldukça sıkı duruyordu ve adamın kaslarını, uzun bacaklarını, sıkı poposunu ve küçük arkadaşını resmen gösterişli bir biçimde sergilemek için tasarlanmış gibiydi. Şaşırtıcı bir biçimde adamın üstü çıplak değildi; açık pembe bir polo tişört giymişti adam. Kyuhyun ona bakmaya bile ihtiyaç duymadı.

"Muhtemelen Yunho'dur. Her plaj gezisinde Speedo giyer." dedi Kyuhyun. Baekhee antrenörünün umursamazlığına eğlenerek baktı.

"Neden ki?"

"Kıçını güzel gösteriyordur, gerçekten bilmiyorum." dedi Kyuhyun ve sırıttı. "Changmin onları seviyor gibi görünüyor."

"Ne? Yani Min gey mi?" Baekhee bunu sessizce sormuştu, kimsenin duymasını istemiyordu.

"Biseksüel diyelim. Ya da bence aslında heteroseksüel; ama aynı zamanda Yunho-seksüel. Bir süredir yatıyorlar." diye omuz silkti Kyuhyun, bunları Baekhee'ye anlatmasının veya anlatmamasının bir önemi yokmuş gibi.

Baekhee kaşlarını çattı. Bu ona Donghae'yle Eunhyuk'u hatırlatıyordu - iki hafta önce Eunhyuk'u köşede sıkıştırıp korkudan altına işeterek - nasıl yapmıştı, onu da bilmiyordu ya - gerçekleri ağzından almadan önce o ikisinin de Sekyung'un arkasından iş çevirdiğini düşünmüştü. Eunhyuk öttüğünde işin altında daha derin bir şeylerin olduğu da ortaya çıkmıştı tabii; ama ondan önce Baekhee ikisini de çıplak elleriyle boğarak öldürebileceğine emindi. Şimdi de aynı şeyi hissediyordu. Madem Changmin Yunho'yla yatıyordu, neden Yoona'yı da peşinden sürüklüyordu ki? Baekhee eski Adonis'e şöyle bir baktı - bu kadar göt bir insan olduğu için sanki birdenbire bin kat çirkinleşivermişti.

"Onlara biraz daha bakarsan ateşe falan vermeyi başaracaksın." bir el Baekhee'nin gözlerinin önünde sallandı ve tombul kız gözlerini kırpıştırarak bakışlarını Changmin'den ayırdı.

"Peki ya Yoona? O Changmin'den çok hoşlanıyor." dedi Baekhee. Kyuhyun tekrar omuz silkti ve boştaki eliyle boynunu kaşıdı.

"Gerçekten beni ilgiledirmez. Min benim en iyi arkadaşım ve kötü bir insan da değil. Yoona muhtemelen bu işi önceden biliyordu zaten, pek sır olduğu söylenemez." dedi genç. Baekhee bir başka soruyu araya sokuşturamadan bir ses onlara hazır olmalarını söyledi. Düdük çaldığında Baekhee ve Kyuhyun ortadaki bacaklarını salladılar ve hopladılar; ama Baekhee anında batırmak suretiyle takılıp düştü, Kyuhyun'u da beraberinde çekti.

"Bilmem gerekirdi." diye homurdandı Kyuhyun, ikisini tekrar ayağa çekerken.

"Üzgünüm." diye somurttu Baekhee; bu kadar sakar olduğu için kendi suratının ortasına sağlam bir yumruk çakmak istiyordu.

"Sorun değil bebek, hadi sadece onları yakalamaya çalışalım."

Yavaş ama sağlam bir ritim yakalamayı başardılar; ama bu Baekhee için oldukça iyiydi çünkü takılıp düşmeden iki ayağının üzerinde kalmayı başarabiliyordu. Çiftlerin çoğu mümkün olduğunca hızlı hareket etmeye çalıştıklarından sonuçta birbirlerine takılıp düşüyorlardı. Zelo ve Yoona, ayaklarının üzerinde dik kalmak için çok fazla gülüyorlardı; Tristan ve partneri olan kızsa liderdiler. Tristan kızı resmen taşıyordu; sanki bez bebeği bir devin bacağına bantlamışsınız gibi duruyorlardı. Kızın fazla bir şey yapmasına gerek kalmıyordu; Tristan koşarken onu da yanında götürüyordu sadece. Changmin ve Yunho da bir yerde düşmüşlerdi ve kalkmakta zorlanıyor gibi bir halleri vardı.

"Onlara yardım mı etsek?" diye önerdi Baekhee. Gözleri, Yunho'nun speedo'sunun sunduğu müthiş manzaraya takılırken kendini korkunç sapık hissederek çabucak bakışlarını kaçırmayı başardı. Aslında ikiliye yardım etmezdi, yaptıklarını onaylamıyordu; ama kumun ortasında debelenirken bayağı birbirlerine dolanmış gibilerdi ve Baekhee'yi bu da rahatsız ediyordu.

"Tabi." dedi Kyuhyun ve Changmin'e yöneldi. İkili didişiyor gibiydi.

"...adam gibi giyin!" Changmin'in şikayetlenmesinin sonuna yetişmişlerdi; onlar giderken ikili - ya da çift, hangisi daha uygunsa - başlarını kaldırıp gelenlere baktı. Baekhee bir şey söylemeye zahmet etmeden yardım etmek için elini uzattı, Yunho da sorgulamadan kabul etti.

"Seni tekrar görmek güzel, Kyuhyun." dedi Yunho, etkileyici bir gülüşle; utanmasa göz süzecekti. Baekhee gözlerini devirmemek için çabalayarak bu sefer Changmin'i kaldırdı ve eski Adonis gecikmeden Yunho'yu yanına çekti. Baekhee'nin gözlerini devirmemek için bu sefer daha fazla çaba harcaması gerekti.

"Kendine sakla." dedi Min, sonra onlara çabucak teşekkür etti. Baekhee bunun artık serbest olduklarına dair bir işaret olduğunu biliyordu. İkiliye el salladılar ve en azından yarışı bitirebilmek adına ilerlemeye devam ettiler.

Tristan yarışı çoktan kazanmıştı; ama hala Changmin'in annesi ve onun eşi de dahil on iki ikili vardı. Kyuhyun ve Baekhee hızlarını stratejik olarak artırarak iki çiftin yanından geçtiler. Baekhee ağzından çıkan abartılı kahkahayı bastıramadı. Oyunun saçmalığı sonunda dank etmişti; o ve Kyuhyun düşmemek için korkunç çabalayarak yol boyunca yarı koşuyor, yarı hopluyorlardı.

Yolun bir yerinde Kyuhyun dengeyi sağlamak için Baekhee'yi biraz sert çekince kız irkilerek dengesini kaybetti ve Kyuhyun'un üzerine doğru düştü. Hemen kalkıp devam etmek yerine kendilerini yattıkları yerde kahkahalar atarken buldular. Kyuhyun bir süre sonra Baekhee'yi itip oturarak gözlerindeki yaşları sildi. Bom ve eşi yanlarından geçerken onlara gülüp başparmaklarını kaldırdılar. Zelo ve Yoona da çabucak yakaladı, hemen arkalarından kararlı bir Changmin ve sıkılmış görünen bir Yunho geliyordu. Oyunda en son kalanlar onlardı; bu yüzden Baekhee oyuna dönmeye karar verdi. İlk sırada olmayabilirlerdi; ama son sırada da olmayacaklardı.

Baekhee'nin bu kadar hevesli olduğunu gördüğü için mutlu olan Kyuhyun çabucak yerden kalktı ve kızı da yerden kaldırmak için elini uzattı. Konuşmadılar, sadece kaldıkları yerden devam ettiler.

"We must wiiiiinnnn!!" diye İngilizce bağırdığını duydu Baekhee Zelo'nun. Baekhee ve Kyuhyun bitiş çizgisine yaklaşırken öndeydiler; ama Baekhee biraz yavaşlamaya başladı. Kyuhyun onun yapmak istediği şeyi çabucak kaptı ve kıza eşlik etti. Kyuhyun'un onun ne düşündüğünü anlayabildiğini fark ettiğinde tombul kız kızardı. Neredeyse birbirlerinin düşüncelerini tamamladıklarını söyleyecekti. Bu korkutucu ve aslında biraz ahmakça bir biçimde romantikti.

Zelo ve Yoona onlara yaklaştığında Kyuhyun uzandı ve boştaki kolunu Yoona'nın beline dolayarak kızları yanına çekti. Changmin onlara yaklaştığında da tombul kız aynı şeyi yaptı, kolunu Min'in beline sardı. Yunho'nun ona attığı kıskanç bakışları kaçırmamıştı; ama karşısındaki adam daha çok beyin delici, öldürücü, yok edici, atomlarına ayırıcı bakışları hak ettiğinden (Baekhee'nin mantığına göre hala Yoona'yı aldatıyorlardı çünkü) kız bunu umursamadan gülümsemekle yetindi. Birlikte, altısı birden saçma bir hoplama, koşma ve sürükleme yumağının içerisinde bitiş çizgisini geçti ve üçlü bir beraberlikle yarışı bitirdiler. Sarıldıktan, birbirlerinin kıçını taciz ettikten ve anırarak güldükten sonra ayrılıp bacaklarını birbirlerinden çözdüler.

"ALTTA KALANIN CANI ÇIKSIN!!"

Changmin bütün bedenini Baekhee'nin üzerine atmadan önce aldıkları tek uyarı bu naraydı. Kız hazırlıksız yakalanmıştı; dengesi bozuldu ve üzerinde Changmin'le sırt üstü düştü. Yunho çabucak arkasından takip etti, Baekhee'nin üzerindeki ağırlığa fazlasını ekledi. Arkasından Kyuhyun geldi; ama yığının üzerine atlayan gencin aksine Zelo ve Yoona Kyuhyun'un üzerine nazikçe oturdular. Zelo arkasına yaslanıp Kyuhyun'un üzerinde kıpırdandı, yerleşti.

"Ay, burası da kuş tüyü yatak gibiymiş!"

---

Kyuhyun onu evine bıraktığında saat akşam dörttü. Baekhee aslında shojolardaki gibi onu evinin ön kapısına bıraksın ve bir iyi geceler öpücüğü versin istiyordu - ama tabii ki bu onun shojo mangalarda en sevdiği sahne olduğundan ve ilk defa birisi onu bu şekilde evine bıraktığından bunu istemesi çok doğaldı. Zaten mantıklı düşününce sahne de uymuyordu: Kyuhyun ve Baekhee bir randevudan dönmüyorlardı ve henüz gece değil, öğleden sonraydı.

"Yarın gerçekten sıkı bir diyetle devam edersen sevinirim. En azıdan beş dakika spor yap. Bunu benim için yapar mısın?"

"Yani aslında senin için yapmamalıyım. Kendim için en azından denemeliyim. Bu benim bedenim, sonuçta." dedi Baekhee. Kyuhyun, Baekhee'nin iğneli tonuna rağmen gülümsedi.

"Evet, öyle. Sen de ona iyi bakmalısın. Bak, ben, yani seni zorlamak istemiyorum, sadece bu işi ciddiye almanı, öncelikli hale getirmeni ve devam etmeni sağlamaya çalışıyorum. Ben sadece yardım etmek için buradayım."

"Bi-biliyorum ve- ve yani, böyle uğraştığın için de teşekkür ederim. İkimiz de bayağı sinir bozucu olabiliyoruz; ama... ama yani biliyorum ki buna değecek. Bugün beni çağırdığın için de çok teşekkür ederim. Çok eğlendim."

"Ben de eğlendim. Hem gördün mü, spor yapmayı bırak kıçını yırttın ve şikayet bile etmedin... çok." diye ekledi sonuna Kyuhyun. Baekhee şakayla karışık gencin kolunu yumrukladı.

"Her neyse, bir kurdele aldım! Yani HA! Bu da sana kapak olsun." diyerek gururla göğsündeki mavi kurdeleye işaret etti; üzerinde "sonuncu" yazıyordu. Kyuhyun yarım bir sırıtışla kendi kurdelesini işaret etti; parlak kırmızıydı ve üzerinde "birinci" yazıyordu. Genç onu Dara'dan almıştı - Tristan'ın partneriydi ve kız Kyuhyun'a fena halde yanıktı.

"Şimdi kaldır tatlı kıçını götür evine sok. Eğer seni biraz daha tutarsam Saya amaçlarımı sorgulamaya başlar." dedi Kyuhyun. Baekhee gözlerini devirdi; ama başka bir şey söylemedi. Kapıyı açmak için gidiyordu ki Kyuhyun bileğinden tutarak onu durdurdu. Kız kafası karışmış bir biçimde dönüp gence baktı; ne yapacaktı, gidecek miydi, kalacak mıydı?

"Üç kilo verirsen seni sinemaya götürürüm." dedi Kyuhyun, "Bu haftanın motivasyonu bu olsun."

Baekhee orada şok içinde kalakaldı. Bu şakaydı, değil mi? Ya da şaka değildi de Baekhee kıçından anlıyordu - malum yüzey alanı da kapladığı hacim de fazla büyük olduğundan lanet et yığını onu ilgilendirmeyen konulara da karışabiliyordu.

"N-ne yani, randevu gibi mi?!" dedi kız. Kyuhyun'un gözleri ardına kadar açıldı, yüzünde bariz bir "sen neden bahsediyorsun be" ifadesi vardı.

"Ah, şey, hayır. Hayır, randevu değil." diye güldü Kyuhyun, utanmış görünüyordu; Baekhee ilk defa bir erkeği bu kadar allak bullak olmuş, sudan çıkmış balık gibi debelenirken gördüğünü düşünerek şaşırdı. Kyuhyun'dan beklediği son şey buydu. Bu, onu sinemaya götürme vaadinden bile daha şaşırtıcı olabilirdi şu anda.

"Changmin ve Yoona da gelir ve- ee... ve sen Zelo'yu da çağırabilirsin tabii ki yani bu randevu falan gibi bir şey değil, sadece birkaç arkadaş takılacağız." dedi Kyuhyun, sonra parmağını kızın suratına doğrulttu. "Ama sadece üç kilo daha verirsen."

Tamam, zaten düşüncesi bile saçma olduğundan randevu olup olmaması önemli değildi. Kyuhyun onu dışarı çağırmıştı... yine! Demek ki kızın etrafta olmasından hoşlanıyordu. Baekhee suratına yerleşmek için çabalayan geniş sırıtışla savaştı.

"Tamam. Tamam, bunu sana hatırlatırım bak!" diye uyardı. Kyuhyun masum olduğunu gösterircesine ellerini kaldırdı.

"Ben sözü çoktan verdim, tek yapman gereken kendine düşeni kısmı halletmen."






















1 yorum:

  1. sürekli bel altı şakalar yaparak eğlenen bir gençlik sadece amaerikan romantik komedilerinde olur sanırdım fan fiction aleminde de olabiliyormuş. O Baekhee nihayet eziklerin efendisi Changmin'i tanrı olarak görmekten kurtuldu ya bana bu da yeter. Zeloyu seviyorum. Kyuhyun gittikçe daha mı sempatik oluyor ne hani kızla kanka olsalar da kabulüm olacak benim baya iyi oldular böyle. Zelo'yu seviyorum. Yunho-seksüel demek bunu daha önce duymuştum bir Nu'est fanficinde Baekho da ben Ren-seksüelim diyordu. mantıklı tabi. hani cidden mantıklı ruh eşin seninle aynı cins olabilir ve bu seni gay yapmak zorunda değildir. Zelo'yu seviyorum. ama Baekhee sen yanlış düşünöüyorsun bu yapılan her türlü Yoona'ya haksızlık. 100 puan sana. Kyuhyun bayez atlı prens değil şunu bi anla artık. o illa bir masal kahramanı olacak olsa Once Upon A Time daki Rumple olurdu yani o kadar diyorum bak sana. son olarak yorumu bitirirken bak söylemeyi unutmayayayım Zelo'yu seviyorum!

    YanıtlaSil