28 Ocak 2015 Çarşamba

Ego Savaşları - 4

Saya ikisine de birer dilim cheesecake verdi - eğer Baekhee ağlak bir bebek olsa neden Kyuhyun'un diliminin kendisininkinin iki katı boyutunda olduğu konusunda sızlanabilirdi. Ama bir şey söylemedi, bunun yerine yumuşak, leziz tatlısını çatallamayı tercih etti. Kyuhyun annesine tatlının ne kadar leziz, yumuşak ve harika bir kıvamda olduğuna dair övgüler yağdırmaya devam ediyordu ve annesi, bütün saflığıyla, hepsini yutuyordu.

"Anne, bir bardak su alabilir miyim?"

"Tabii. Sen de içecek bir şeyler ister misin?" diye geniş bir gülümsemeyle Kyuhyun'a döndü annesi. Baekhee homurdanma isteğini bastırmak zorunda kaldı.

"Şey evet, lütfen; bir bardak su alabilirim ben de." dedi nazik piç, gülümseyerek. Saya odadan çıkar çıkmaz Baekhee öfkeli gözlerini Kyuhyun'a dikti.

"Annemle flört etmeyi kesersen sevinirim." diye tısladı. Gence dik dik bakmaya devam etmek istemişti aslında; ama cheesecake'in çağrısı, o pisliğin meymenetsiz suratından çok daha çekiciydi. Kyuhyun kaşlarını çattı.



"Annenle flört ettiğim falan yok; sadece nazik davranıyorum. Sen benim tam olarak nasıl hastalıklı bir insan olduğumu düşünüyorsun, acaba?" dedi Kyuhyun. Baekhee gözlerini devirdi.

"Anneme böyle tatlı tatlı yaklaşıp sonra yatağa atmaya çalışacak bir ruh hastasısın sen, evet. Haber vereyim ki evli ve mutlu ve asla seninle-"

"İĞRENÇ!! Dostum hakkımı yeme ama ya! Tamam pek arkadaş sayıldığımız söylenemez ama ben asla- ASLA! Ve iğrenç, annenle yatmak..." Baekhee, Kyuhyun'un yüzündeki iğrenmiş ifadeye bakıp kaşlarını çattı. Sonra bir anda parladı ve tabağını masaya kırarcasına bıraktı.

"Sen anneme çirkin mi dedin az önce? İki yüzlü piç! Gerçi pek senin tipin sayılmaz, değil mi?"

Kyuhun Baekhee'ye sanki kulaklarından bacak çıkarmaya başlamış gibi baktı. Yüzündeki ifadeden ne demek istediği o kadar açıktı ki sözcüklere dökmesine gerek yoktu: "Hastasın sen."

"Bu küçük tatlı muhabbet az önce çok tuhaf bir hale geldi ve sen sadece ağır sapık bir vakasın." dedi ve Baekhee'nin sözünü kesmesine izin vermeden devam etti, "Sen daha ileri gitmeden söyleyeyim; annen çok iyi bir kadın gibi duruyor ve ben yetişkinlerle konuşurken oldukça saygılı davranırım. Öyle kendimden yaşlılar, anneler-babalar ya da buruşuk dedeler gibi fantezilerim yok. Sadece nazik davranıyorum, hepsi bu. Tatlı canını sıkmaya değmez."

Kyuhyun'un az önce ona bir biçimde tatlı dediği gerçeğini (dünya tersine dönüyor olmalıydı halbuki) yok sayarak Baekhee öne eğildi ve Kyuhyun'a dikkatle baktı. Kyuhyun'un koyu renk gözleri şimdi bir şey düşünür gibi tatlısına sabitlenmişti.

"O zaman iltifat yağmurunu kesebilirsin. Yeterince etkilenmiş görünüyor. En iyi arkadaşım olduğunu falan düşünmesini istemiyorum. Seni akşam yemeğine davet etmeye kalkabilir." dedi Baekhee; ama düşünce akışını bozarak Kyuhyun'un bakışları Baekhee'nin beynini delip geçercesine kızın üzerine dikildi. Genç ona her böyle baktığında olduğu gibi Baekhee kızaran yüzünü kakülünün arkasına gizlemeye çalıştı.

"Yemeğe gelmemin nesi yanlış ki? Ve neden arkadaş değilmişiz?" dedi Kyuhyun. Baekhee başını kaldırıp karşısındaki gence, gözünün önünde baçata yapan gerçekleri görmeyecek kadar kör bir beyin yoksunu insan evladıymış gibi ağzı açık baktı.

"Çünkü sen bir pisliksin!" dedi kız, dünyadaki en basit cevabı az önce gencin yüzüne söylemek zorunda kaldığına ne kadar şaşırdığını bariz belli eden bir ses tonuyla. "Bana sürekli bok gibi davranırsan seninle nasıl arkadaş olabilirim ki?"

"Hey, sana bok gibi davranmıyorum! Gruptaki herkese genel olarak bok gibi davranıyorum." dedi Kyuhyun, çatalını Baekhee'nin suratına doğru sallayarak. Aman ne büyük marifet! En azından biliyorsun...

"Sonuç olarak hiç komik değil ve-"

"Üzgünüm, biraz geciktim. Baban aradı da, ona bir şey götürmemi rica etti." dedi Saya, içeri girip ikisine de birer bardak soğuk su verirken. İkisine de mutlu mutlu gülümseyerek baktı. "Bu yüzden benim şimdi çıkmam lazım. Siz istediğiniz gibi takılın."

Bakışları Baekhee'nin üzerinde durduğunda annesi kızına gizlice göz kırpmaya çalıştı; ama oldukça bariz ve saçmaydı. Kyuhyun gülmemek için boştaki eliyle ağzını kapattı. Baekhee gence tek kaşını kaldırdı, kafasının karışıklığı yüzüne de yansımıştı. Neye gülüyordu şimdi bu mal? Annesine gülüyor olmasa iyi olurdu.

"Tamam anne, biz de çıkıyorduk zaten..."

"Onu plaja götüreceğim." dedi Kyuhyun, Baekhee sözünü bitiremeden. Saya'nın yüzü parladı, kadın ellerini mutlulukla çırptı.

"Bu çok nazik bir düşünce, Kyuhyun! Baekie plajı çok sever." dedi kadın. Şimdi tek kaşını kaldırma sırası Kyuhyun'daydı ve Baekhee utanarak başını eğdi.

"Öyle mi? Hım. O zaman sanırım düşündüğümden çok daha da eğlenceli olacak."

"Eminim çok eğleneceksiniz. Umarım tişörtünü çıkarmasını sağlayabilirsin, gerçi. Göbeğiyle ilgili sorunları var; ama bana sorarsan çok sevimli, Elmo'nun göbeği gibi." dedi annesi. Baekhee başını önüne eğik tuttu; ama Kyuhyun'un eğlenen bakışlarını üzerinde hissedebiliyordu ve yüzü parlak domates kırmızısına erişene kadar gittikçe daha fazla kızardı.

"Ahh tabii ki bu manzarayı kaçırmayı hiç istemem." Kyuhyun'un sesi o kadar sahte ve iğneli bir biçimde cıvıldadı ki Baekhee başını kaldırıp ona pis bir bakış atma ihtiyacı duydu. Annesinin ona sırtı dönüktü; ama Kyuhyun'un onu izlediğini fark edince yavaşça dudaklarını oynattı: Siktir git. 

"Gidip mayonu getireyim." diye cıyakladı annesi hevesle - sanki denize Baekhee değil de annesi gidecekti. Gerek olabilecek her şeyi toparlamak için uzaklaşırken devam etti. "Güneş kremini de almayı unutma, kolların yine kıpkırmızı olmasın."

Annesi gittikten sonra Baekhee sadece oldukça yaratıcı küfürlerin yanında ağır klasiklerden de içeren bir dizi renkli cümleye başlamaya hazırlanıyordu ki Kyuhyun erken davranmayı başardı.

"Seninle yattığımı sanıyor, biliyorsun değil mi?"

Baekhee o kadar hazırlıksız yakalanmıştı ki neredeyse koltuğunun kenarından aşağı yuvarlanacaktı.

"İmkanı yok! Nasıl... ne sebeple... SEN!" Baekhee parmağını suçlayarak Kyuhyun'a doğrulttu, "Onun aklına böyle fikirleri hep sen sokuyorsun! Şu sahte nezaketin, şu- ikiyüzlülüğün ve- ve bir de ay ben de Baekhee'yi plaja götürecektiiiiim!" Baekhee Kyuhyun'un konuşma tarzını taklit etmeye çalıştı; ama Kyuhyun'un sesiyle hiç alakası olmayan tiz bir ses çıkarmıştı.

"Hey, sakin ol Huysuz Virjin, kızarmaya başlıyorsun."

Tabii ki kızarıyorum! diye bağırmak istedi Baekhee; ama Kyuhyun'un onu gaza getirmesine izin vermeden sakinleşmesi iyi olabilirdi, annesinin odaya dönüp Kyuhyun'u koltuğun üstünde iki seksen ölmüş vaziyette bulmasını istemezdi. Neden ikisinin yattığını düşünüyordu ki? Hem...

"Neden senin benimle yattığını söyledin ki? Pekala ben de seni götürüyor olabilirdim!" dedi kız. Genç kaşlarını çatarak bu fikri değerlendirdi.

"Yani annenin düşüncelerine göre sen hala onun küçük kızı, tatlı masum bebeğisin ve ben, ben terbiyeli olduğu kadar havalı bir spor koçuyum; senin ayaklarını yerden kesecek bir centilmen ve sonra tatlı, tutkulu, aaaaşşkkkk!!" Kyuhyun son kelimeyi sahte bir iniltiye çevirerek uzatabildiği kadar uzattı.

Baekhee bu sefer kendini tutmadı. Bu sefer yerinden fırlayıp Kyuhyun'u koltuğa yapıştırmak suretiyle boğazına sarıldı. Eğer onu bu şekilde boğmayı başaramazsa kiloları sonunda bir işe yarayıp onun başaramadığı işi tamamlamak için bir buldozere dönüşebilirdi.

"A-ah, üzgünüm!" dedi Baekhee annesinin odaya geldiğini fark ettiği zaman ve çabucak geri çekilip ellerini kucağında birleştirdi. Annesi gözlerini kaçırmak için büyük çaba sarf ediyordu.

"Şey, yani ben, sadece..." kadın sonunda gözlerini tavana sabitledi ve boğazını temizledi, "Yani şeyi soracaktım, mavi mayonu mu, yeşili mi istiyorsun?"

Baekee onun neden bu kadar utangaç ve şaşkın davrandığını merak ederek baktı. Sonra Kyuhyun'un elini belinde hissetti ve, büyük bir şokla, şu anda nasıl görünmekte olduklarını fark etti. Basitçe Kyuhyun'u koltuğa devirmiş, kucağında oturuyordu!

"Bence mavi ona daha çok yakışır. Güneşte gözleri siyahtan çok lacivert gibi duruyor, mavi gözlerinin rengini açığa çıkaracaktır."

Saya sonunda onlara baktı, yüzü sevgiyle neredeyse çarpılmıştı ve Kyuhyun'a genç mükemmel sıfatının vücut bulmuş haliymiş gibi bakıyordu. Sonra Baekhee'nin ardına kadar açılmış gözleriyle buluştu ve gözleri dolarak gülümsedi, her an sevinçten çığlık atabilirmiş gibiydi.

"Bu çok doğru." diye fısıldadı, arkasını dönüp her ne yapıyorsa devam etmek için koşarak çıktı.

Baekhee Kyuhyun'dan uçarak uzaklaşmaya çalıştı; ama Kyuhyun elini kızın belinden çekmemişti. Baekhee daha da kızararak gence kocaman, kararsız gözlerle baktı. Kyuhyun yattığı yerden ona gururla bakıyordu ki bu kızın bütün dikkatini toplamayı başarmıştı. Kyuhyun belinin yanındaki yağları mıncıklayana kadar da ona bir hayal aleminde boş boş bakmakta olduğunun farkına varmadı.

"Buraların çok yumuşak, kardeşimin oynamaya bayıldığı yumuşak toplar gibisin." dedi; kızın gözlerini kaçırmasına izin vermeyecek kadar keskin bakmaya devam ediyordu. Sonra sırıttı. "Umarım annenin getireceği şey gerçekten bir mayodur. Tanrı biliyor ya bikiniyle rezalet görünürsun."

Saya salona döndüğünde Baekhee'yi bir köşede Kyuhyun'a arkasını dönmüş somurturken buldu; Kyuhyun oturduğu yerden kızı gülümseyerek izliyor, arada bir de yüzündeki kıpkırmızı parlayan el izinin acısından dolayı yüzünü buruşturuyordu.

Evden çıkmadan önce Saya onları sahilde bir evi kiralamaya yetebilecek kadar abur cubur parası verdi. Kyuhyun yolda bir marketin önünde durdu ve tanıştıklarından beri ilk kez aralarında gelişen ve ilginç bir biçimde kötü olmayan bir anı bozduğu için ona kızgın olduğundan Baekhee bu parayı onunla paylaşmamaya karar verdi. Kyuhyun rahatsız olmuş gibi görünmüyordu.

"Senin annen, teknik olarak para senin." dedi, kapıyı kapatırken. Tombul kız arabadan çıktığında Kyuhyun hala orada dikiliyordu. "Sadece kilo aldıran şeylerden uzak durmaya çalış."

Baekhee kızgınca homurdandı ve Kyuhyun'un ardından markete girdi. Sinir bozucu herifin söylediği iğneli sözlerden herhangi birinin kızın kanına dokunmamasını sağlamak imkansızdı. Herif ayaklı sinir etme makinesiydi.

Kyuhyun birkaç büyük paket Doritos, patates cipsi ve diğer abur cuburlardan aldı. Baekhee gencin varlığını bile yok saymaya karar verip kendi canı ne istiyorsa ona bakmaya karar verdi. Kasaya giderken Kyuhyun'un telefonda biriyle konuştuğunu duydu.

"...bu mu? Cidden, Yoona'ya sorsana sadece şeker alsam olmuyor muymuş? Ya da mesela sakız? Onların hepsini alırsam batarım."

Baekhee gözlerini devirdi ve Kyuhyun'un şimdi de arkadaşlarının siparişlerini almasını umursamıyormuş gibi yaptı. Tabii ki Yoona da plajda olacaktı. Yoona'yla Changmin çıkıyordu. Neyse, en azından takılacak birileri vardı. Yoona saçmalık derecesinde iyi görünmesine rağmen oldukça nazik ve ayakları yere basan bir insandı.

"Hey!" Baekhee durdu, Kyuhyun ona seslendiğinde parmakları bir paket Pringles'ı kavramak üzereydi. Müşterilerden birkaçı daha aynı yöne baktı; ama Kyuhyun'un bakışları Baekhee'den hiç ayrılmadı.

"Herkese enerji içeceği alıyorum, sen de istiyor musun?" diye sordu genç, sanki dünyadaki en önemli şey buymuş gibi. Baekhee kendi içeceğini kendisinin alabileceğini söylemek istedi. Kyuhyun nazik tonlamasına dönmüş gibiydi; ama Baekhee'nin pek umurunda olduğu söylenemezdi.

"Ben kendim alırım." dedi, Pringles paketine kaşlarını çatarak. Kyuhyun omuz silkti.

"Nasıl istersen. Ve o çikolatalı kurabiyeler de neyin nesi? Sana şekerli şeyleri azaltmanı söylemedim mi ben?"

Baekhee Kyuhyun'a pis pis bakmak için hızla döndü. Toplum içinde olduklarını ve herkesin ortasında onu haşlamasının Baekhee için oldukça aşağılayıcı olduğunu unutmuş gibiydi Kyuhyun. Etraftakilerin meraklı bakışlarını hissedebiliyordu. Kurabiye paketini dramatik bir şekilde sepetinden çıkarıp yerine bıraktı. Bariz bir biçimde "işte, şimdi mutlu musun?!" diye bağıran bir hareket yaptı. Kyuhyun ona iki başparmağını birden kaldırdı, sonra arkasını dönüp uzaklaştı. Arkasından Baekhee ona iki orta parmağını birden kaldırdı. Rafların arasından geçen bir anne ve oğlu bu kaba hareketi gördüler, kadın Baekhee'ye derhal soğuk bir bakış attı. Kız ellerini indirdi; ama kadının sinirli bakışlarını gerçekten daha az umursayamazdı.

Marketten çıktıklarında Kyuhyun'un elinde abur cuburlarla dolu altı tane poşet vardı. Baekhee ise bir paket bisküvi, dörtlü yağsız yoğurt paketi, bir paket yeşil üzüm ve iki paket fıstıkllı bitter çikolatayla çıkmıştı. Kyuhyun'un kızın aldığı her şeyi inceleyip uygun bulmadığı şeyleri geri göndermesi çok tuhaf ve utanç verici bir durumdu. Çikolatalar hala kilo yapıcı kategorisindeydi tabii; ama Kyuhyun Baekhee'nin nefret dolu somurtmasına maruz kalıp kız da çikolataları bırakmayı reddedince genç bu seferlik onları görmezden gelebileceğine karar vermişti.

Kırk beş dakikalık sessiz bir araba yolculuğu sonrası sonunda Winna-point plajına vardılar. Baekhee arabadan çıktı, çantasını omzuna atıp alışveriş poşetine sarıldı.

"Changmin! Gel şu bokları al!" diye bağırdı Kyuhyun. Yakındaki kalabalıktan gelen patlayıcı kahkahayla Baekhee irkildi. Arabanın üzerinden bir göz attı. Plaja dağılmış birkaç insan vardı; yaklaşık on beş kişilik kızlı erkekli bir grup bir yerde durmuş gülüyordu, diğerleriyse bir yandan yürürken sohbet ediyorlardı. Bir grup küçük çocuk kıkırdayıp birbirlerini kovalayarak koşuyorlardı. Durduğu yerden Baekhee bugün suyun oldukça durgun olduğunu görebiliyordu. Bir sürü kafa suyun üzerinde sakince süzülürken kıyıda çocuklar birbirlerine su sıçratıyorlardı.

Ve sonra seks tanrısının ta kendisi onlara doğru koşuyordu.

Changmin'in onlara doğru hafif adımlarla koşturmasını izlerken Baekhee'nin ağzının suyu akmasın diye özellikle dikkat etmesi gerekti. Bu, fani gözlerin görmeyi hak etmeyeceği bir görüntüydü. Müthiş bir bronzluğa erişmiş teni güneşte parlayan gencin yüzü neşeyle aydınlanmıştı ve ağzı çocuksu bir sırıtışla kulaklarına varıyordu. Siyah ve kısa saçları tuzla sertleşmişti, güneşin ışıklarıyla parlıyordu ve o uzun, biçimli bacaklar aradaki mesafeyi kolayca kapatıyordu. Üstelik gencin vücudu sanki bir heykeltıraş tarafından oyulmuş gibi düzgün, kaslı, basitçe mükemmeldi.

"Bu uzun bir gün olacak..." dedi Baekhee kendi kendine, yutkunup kıskançlıka izlerken. Changmin onlara yaklaşınca sonunda yavaşladı. Mayosu, kumaşın altında kaybolan V çizgisini açığa çıkaracak kadar kalça kemiklerinden aşağı kaymıştı.

"Amma uzun sürdü." dedi Changmin, Kyuhyun'la kardeşçe kucaklaştılar.

"Çocuğu da getirmek zorunda kaldım. Karım bugün istemedi." dedi Kyuhyun, omzunun üstünden Baekhee'yi işaret ederek. Baekhee'nin ona çatacak vakti bile olmadı çünkü daha bir saniye bile geçmeden Changmin gelmiş ona da dostça sarılıyordu. Bu gerçekten adil değildi; bir insanın sahip olamayacağı, olmaması gereken mükemmeliyetteki, erkek olsa kıskançlıktan çat diye ortasından ikiye yarılacağı (ki şimdi bile kıskanmadığı söylenemezdi) beden ondan birkaç milimetre falan uzaktaydı!

"Hey! Bu Unada değil mi?" dedi Changmin. Baekhee'nin yüzüne bakarken oldukça içten görünüyordu. Kyuhyun'un herhangi bir arkadaşının iyi bir insan olması gerçek anlamda şok ediciydi - üstelik böyle müthiş bir fizikle. Bu gerçekten haksızlıktı. Haksızlıktı ve Baehkee resmen eriyordu.

"İstersen bana göt suratlı bile diyebilirsin, umurumda olmaz."

Changmin güldü, Baekhee az önce o cümleyi sesli söylediğini çok geç fark etti. Kyuhyun da onun kahkahasına katıldı ve Baekhee kendini kuma gömüp sadece kemikleri kalana kadar rendelemek istedi. Changmin bir kolunu kızın omuzlarına doladı.

"Gel bakalım koca kız. Gidip seni diğerleriyle tanıştıralım." dedi Changmin, Kyuhyun'un önüne geldiklerindeyse elini uzattı. "Çikolatamı ver, kaltak."

Kyuhyun gözlerini devirdi ama poşetlerden birine uzandı. "Bunlardan aldım; ama böyle paketler halindeydiler..."

Changmin birlikte paketlenmiş bütün çikolataları Kyuhyun'un elinden aldı ve Baekhee'yi de yanında sürükleyerek uzaklaşmaya başladı.

"Onları diğerleriyle paylaşman gerekiyor!" diye bağırdı Kyuhyun.

"Sikerim diğerlerini! Onlar benim." dedi Changmin ve Baekhee'ye geniş, aç gözlü bir sırıtış gönderdi. Baekhee sadece başıyla onaylayabildi.

Kyuhyun Yoona'yı poşetleri taşımada ona yardım etmek için ikna etmeyi başardı, Baekhee yoğurtlarının yakınlardaki boş bir soğutucuya yerleştirildiğini gördü. Aldığı diğer yiyecek şeyler kucağındaydı ve Changmin'le üç diğer gencin voleybol stratejilerini tartışmasını dinliyordu. Şimdilik herkes sıcakkanlı görünüyordu ve Changmin'in annesi oldukça rahat bir kadındı. Yine de kadın sorun istemediğini net bir biçimde belirtmekten geri durmamıştı. Bu, kadının gençler her toplanndığında yaptığı bir uyarı gibi duruyordu, Baekhee üstüne alınmadı.

Yoona, Baekhee orada olduğu için oldukça heyecanlı görünüyordu ve kızla sohbet etmek için oldukça ilgili gibiydi; ama Changmin'in yanına kaçmadan önce en fazla üç cümle kuracak kadar sabit durmuştu. Sanki Changmin dev bir mıknatıstı ve Yoona da onun manyetik gücüne karşı koyamayan zavallı bir ataş parçasıydı.

Diğerlerinin voleybol filesini kurmasını izlerken Baekhee beline dolanan kola hazırlıksız yakalandı.

"Gel, üstümüzü değiştirelim." diye fısıldadı Kyuhyun kızın kulağına, dudakları kızın kulağına sürtünüyordu. Baekhee içgüdüsel olarak başını çekti; ama yüzünde oluşmaya başladığını bildiği pembeliğe yapabileceği hiçbir şey yoktu.

Kyuhyun onun cevap vermesini beklemeden topukları üzerinde dönerek uzaklaştı. Baekhee olduğu yerde kalıp üzerini değişmeye daha sonra gitmeyi isterdi; ama Kyuhyun'un onun üzerinde avantajlı durumda olmasından bıkmıştı. Bugün evinde olan şey, Kyuhyun'un onu aşağılamak ve rezil etmek için ne kadar ileri gidebileceğinin somut bir göstergesiydi. Bu yüzden ayağa kalktı, postacı çantasını omzuna attı ve sağlam adımlarla soyunma odalarına doğru yürümeye başladı. Evlerine yakın olduğu ve ailesi buranın küçük aile gezmeleri için harika bir yer olduğunu düşündüğü için Winno plajına daha önce de gelmişti. İyi tanıdığı küçük binaya vardığında kızlar tarafına giden yola doğru koşturmaya başladı; ama merdivenlerden inen bir adet üstsüz Kyuhyun'un görüntüsüyle olduğu yerde kalakaldı. Kyuhyun Baekhee'nin ona baktığını fark etmemiş gibiydi ve Baekhee bunun için minnettardı. Çocuğun burnu tavana değiyordu zaten, biraz daha kaldırmanın bir anlamı yoktu.

Ama şimdi yiğidi öldür hakkını yeme; piç herif ne kadar övünse hakkı vardı.

Çıplak göğsü bir vampir kadar soluk ve beyazdı, sadece güneşten dolayı hafifçe pembeleşimişti. Kesinlikle çizilmiş gibi düzgün hatlara sahipti ve kollarının inceliği üzerinde kıvrılan müthiş, esnek kaslarıyla sıkı, kaba güçle kabarmış görünüyordu. Kabartılardan bahsetmişken... görünüşe göre Kyuhyun kısa deniz şortunun altına hiçbir şey giymiş değildi ve küçük arkadaşı gencin merdivenden aşağı attığı her adımda özgürce öne doğru hopluyordu.

Baekhee sonunda gözlerini gencin ince uzun figüründen koparabildiği sırada Kyuhyun aşağı baktı ve kızın varlığını fark etti.

"Acele eder misin? Maç yirmi dakikaya başlayacak." dedi Kyuhyun, Baekhee'nin yanından geçerken kızın poposuna hafifçe vurdu. "Şu koca kıçı biraz şekillendirme zamanı."

Baekhee dönüp ona sağlam bir yumruk savurduğunda Kyuhyun küçük bir kız çocuğu gibi koşturarak uzaklaştı. Baekhee ağzından çıkan kahkahayı bastıramadı; bu çok salak bir görüntüydü! Kyuhyun'la inanılmaz iyi arkadaş olabilirlerdi, eğer o piç o kadar şey olmasaydı...yani... piç.

Baekhee soyunma odasından çıktığında gürültüyle tezahürat eden kalabalığın sesini duyabiliyordu. Terliklerini çıkarıp çıplak ayakla yeniden kuma bastığında geniş filenin çoktan yerine dikilmiş olduğunu ve aktivitelerle ilgisi olmayan bir çok plaj sakininin de artık kalabalığa merakla bakmaya başladığını gördü.

Baekhee bir adım geri atıp sonunda onun da popüler bir kalabalığın parçası olduğu gerçeğiyle mutlu olmaya vakit bulamadan Changmin'in ona doğru koştuğunu gördü. Genç bol bermuda şortundan kurtulmuş şimdi su yeşili ve beyaz çizgili deniz şortuyla yakıyordu. Bir başkasının üzerinde aptal görünebilirdi; ama Changmin'in üzerinde anca podyumdaki bir modelin giyeceği tarzda bir şey gibi duruyordu. Baekhee kendini ezik hissederek bir an gözlerini kaçırmak için kendine izin verdi. Bol beyaz tişörtünün ucunu çekiştirdi; her zamankinden bol bir tişörttü, bu sayede göbeğini kapatıyordu. Onun koyu mavi yüzücü mayosunun ve mayosuna takım şortunun üzerinde Yu-Gi-Oh'tan mavi gözlü beyaz ejder baskısı vardı ve Changmin'in muhtemelen bu görüntüyle eğlendiğini düşünerek utanmıştı.

"Hadi Unada, benim takımımdasın." dedi Changmin. Biraz yavaşladı; ama geçen sefer yaptığı gibi yanında durup kolunu kızın omuzlarına dolamak yerine bu sefer kızın bileğini kavradı ve kızı da yanında çekerek geri kalabalığa doğru koşmaya başladı.

Kalabalık onları bataklık kumu gibi içine çekti; yanlarından geçerken tanımadığı insanlar onun sırtına cesaretlendirircesine vuruyordu. Filenin altına vardığında bu arkadaş canlısı ve enerjik atmosferin verdiği sıcak histen başka bir sebebi olmayan geniş bir gülümsemeyle ağzı kulaklarına varıyordu. Ama sonra Changmin bileğini bıraktı ve Kyuhyun'un çıplak üst bedeni beklenmedik bir şekilde kızın yanına yapıştı. Antrenörü Baekhee'nin omuzlarına kolunu doladı ve ona doğru eğildi.

Genç ona yapışık bir biçimde kuralları açıklarken Baekhee onu üzerinden silkip daha önce oynadığını söylemek isterdi; ama bu kuyruğu Mars'a varan bir yalan olurdu ve kız bütün bu nazik insanların önünde kendini rezil etmek istemiyordu. Bu yüzden kendisine rahatsız edici bir biçimde yakın olan bedenin oldukça rahatlatıcı sıcaklığını yok sayıp odaklanarak gencin sözlerine kulak verdi. Genç buram buram güneş yağı kokuyordu, Baekhee ne kadar konsantre olsa da bu kadar ufak bir şey dikkatini bir anda dağıtabilmişti.

Kyuhyun sonunda geri çekilip kıza anlayıp anlamadığını sorduğunda Baekhee anca başıyla onaylayıp fileye ilgiyle bakıyormuş gibi yapabildi. O sırada kalabalığın kenarlarda toplanmış onları izlemekte olduğunu fark etmişti. Kenardaki kalabalığın arasından göz ucuyla Changmin'in annesini seçti; kadın iki tane genç kızla, ellerini hevesle sallayarak konuşmaktaydı.

O sırada birisi kıkırdayarak sırtına atladı.

"Hazır mısın, Baekie?" dedi Zelo'nun sesi, cıvıldarcasına. Baekhee ayaklarını kuma gömüp gencin şaşkın bir "oooooo" sesi çıkarmasına neden olarak Zelo'yu sırtına aldı. Saçma bir biçimde genç ondan çok daha uzun olmasına rağmen hala ondan hafifti. Baekhee dengesini sağlamaya çalışırken Zelo da çöp gibi bacaklarını kızın beline sardı. "Bayağı hazırsın, anlaşılan."

"Ne demezsin. Ne işin var burada?" dedi Baekhee, düşmeden başını çevirip Zelo'ya bakmaya çalışarak. Bir saniye sonra gencin bütün suratı ve kafasının tam tepesinde saçma bir fıskiye şeklinde topladığı saçları kızın görüş alanındaydı.

"Beni Yoona çağırdı. O Changmin ve annesiyle geldiği ve araba ağzına kadar dolu olduğu için anneme beni bıraksın diye yalvarmak zorunda kaldım. Ama iyi ki buradasın!" dedi Zelo ve Baekhee'nin sırtında tepinmeye başladı. Genç hafif olabilirdi; ama Baekhee'nin tepesinde tepinen bir Zelo'yla dengede kalabilmesine imkan yoktu. Uyarı niyetine ancak ufak bir ciyaklama çıkarabilmişti ki ikisi birden arka üstü yere düştüler; Zelo kuma, Baekhee Zelo'nun kucağına. Kahkahaları birbirine karışırken Baekhee genci yerde karasinek gibi ezmemek için yuvarlanıp doğruldu ve ayağa kalktı. Pişmiş kelle gibi sırıtan Zelo'ya da elini uzatıp yerden kaldırdığı an da atlayıp sıkıca sarıldı. Zelo da bir kısa deniz şortu giyiyordu; ama onun şortu bazı insanlarınkinin aksine edepliydi ve üzerinde de bacaklarına kadar sarkan bol bir basketbol forması üstü vardı. Baekhee ona kemiklerini kırarcasına sarılırken birazcık bile rahatsız hissetmiyordu.

"En azından konuşabileceğim birisi var! Şerefsizim Yoona Changmin'in kişisel alanından iki dakikadan daha uzun süre ayrı kalamıyor." dedi kız. Zelo güldüğünü saklamak için ağzını kapattı, Baekhee'ye bakarken gözleri güneşten çizgi halini almıştı.

"Biliyorum; ama sülük gibi yapıştığı için onu suçlayamazsın. Changmin kesinlikle yakıyor." dedi Zelo ve abartılı bir biçimde dudaklarını yalayarak Baekhee'nin omzunun üzerinden bir yere baktı. Baekhee arkasına dönüp baktığında muhabbet konularının onlara arkasını dönmüş dikilmekte olduğunu gördü; sırt kasları güneşin ışığının altında daha da efsanevi görünüyordu. Şortu tam kalça kemiklerinin üzerine gelmişti ve Baekhee gencin belinde sanki parmak basılmış gibi belirgin duran iki gamzeyi rahatça seçebiliyordu.

"Offf kahretsin ki haklısın!" diye aptal gibi sırıtarak Zelo'ya döndü Baekhee. Zelo suratındaki enerjik gülüşü hiç bozmadan anında konuyu değiştirdi.

"Seni buraya ne attı?"

"Ne, değil de, kim demek istiyorsun. Kyuhyun davet etti, sonra da buraya getirdi."

"Vay be." dedi Zelo, etkilenmiş görünüyordu, "Seni gerçekten seviyor olmalı."

Baekhee sinirle homurdanarak avuçlarıyla suratını ovaladı. "Sen de başlama! Diyor ki annem muhtemelen yattığımızı düşünüyormuş. Ki kesinlikle doğru değil ama, off, çok aşağılayıcıydı!" dedi kız. Annesinin onları bulduğu o yanlış anlaşılmaya fazlasıyla müsait pozisyonu düşününce sesi dehşet dolu çıkmıştı.

"Yok artık! Annenle de mi tanıştı?!" diye sordu Zelo, yüzündeki ifade merakla daha da canlanarak. Yüzünü avuçlarına gömüp utançla kızaran yanaklarını saklamaya çalışan Baekhee başıyla onaylamayı tercih etti. Zelo'nun elleri kızın bileklerinden tutup kız sonunda ellerini yüzünden uzaklaştırmaya karar verene kadar nazikçe çekti. Baekhee somurttu.

"Bugün mü?" dedi Zelo. Kız yine başıyla onayladı.

Zelo o kadar tiz bir sesle viyakladı ki yakınlarda bir bardak olsa tuz buz olabilirdi. Baekhee böyle insansı olmayan sesler çıkaran herkesten nefret ederdi; ama Zelo yapınca sadece gülesi geliyordu. Genç tek kelimeyle hiperaktifti. İnsanların muhtemelen onlara baktığının farkındaydı; ama şimdi de olduğu yerde tepinmeye başlamış olan Zelo'dan gözlerini ayırmaya zahmet etmedi. Genç hala kızın bileklerini ellerinde esir tutuyordu ve bir yerden sonra ellerinin kopmasını önlemek için Baekhee'nin de onunla beraber zıplamaya başlaması gerekti.

"Bunun ne anlama geldiğini biliyor musun?!"

Baekhee bir an yüzünü ekşitti. Zelo'nun sesi, eğer bu hala mümkünse, bir nota daha tizleşmişti ve artık insanların onlara güldüğünü duymaya başlamıştı. Bu onu o kadar utandırıyordu ki Zelo'yu kalabalıktan uzağa sürüklemeye başladı. Zelo kızın omuzlarına kolunu dolamayı becerip eğildi ve kulağına fısıldadı.

"Bu harika bir arkadaşlığın başlangıcı olabilir. Daha da iyisi, çıkmaya başlayabilirsiniz."

Baekhee geri çekildi ve gence aklını kaçırıp kaçırmadığını ciddi bir biçimde sorgulayan gözlerle baktı. Zelo ona iki başparmağını birden kaldırdı, sonra omuz silkti. "Cidden! Olabilir bence."

"Beni buraya sadece biraz daha fazladan egzersiz yapayım diye getirdi. Bugün olan aktivitelerin tam benlik olduğunu düşünüyor." diye açıklamaya girişti Baekhee.

"Ayy senin iyiliğini bu kadar düşündüğü zaman çok tatlı oluyor. Biliyorum, bazen tam bir göt olabiliyor; ama ben bunun gerçekten sana fazla kilolarını verdirmek için çok kararlı olmasından kaynaklandığını düşünüyorum." dedi Zelo, sonra gözleri parladı. "Offf, harika olurdun! Ondan sonra ikimiz bu okul için fazla iyi olurduk ve öyle canlar yakardık ki görenlerin ağzı açık kalırdı. Sonra Kyuhyun; o da sana karşı koyamazdı, senden uzak duramazdı..."

Baekhee elini kaldırıp kaşlarını çatarak Zelo'nun pembe hayal baloncuğunu patlattı.

"Eğer anca ben daha ince bir vücuda kavuştuktan sonra benimle ilgilenecekse bu acayip sığ bir hareket olur ve beni çantada keklik gördüğünü gösterir. Beni şu halimle sevmeyen biriyle birlikte olmayı istemiyorum. Aptal değilim, umutsuz hiç değilim ve kimsenin koluna süs diye taktığı bir kız olmayacağım." dedi Baekhee. Karşısındaki sarı saçları darmadağınık küçük lüleler halinde kıvrılmış genç gözlerini kısıp etrafa baktı.

"Seni kesinlikle çok iyi anlıyorum. Az önce söylediklerim için özür dilerim, eğer sadece fit ve seksi olduğun için seni yatağa atmaya çalışırsa o suratını öyle dağıtırım ki bir daha toplayamazlar. Ama şu anda seninle flört etmekten rahatsız olmuyor gibi. Belki..." Baekhee gence keskin bir bakış attı. Zelo ellerini masum olduğunu göstermek ister gibi kaldırdı.

"Sadece diyorum ki, yani belki, eğer küçük bir olasılıkla senden, yani olduğun kişiden, şu anda da zaten hoşlanıyorsa... o zaman onunla taş gibi ateşli bir hatun olduktan sonra da çıkarsın." dedi Zelo. Baekhee kendini taş gibi ve ateşli hayal etmeye çalıştı; ama aklında sadece kendi kafasının Changmin'in vücuduna kötü bir şekilde photoshoplanmış bir görüntüsü belirdi. O kadar da hoş göründüğü söylenemezdi. Çok saçmaydı, beyninin oluşturduğu ilk görüntüde cinsiyet bile tutmuyordu! Tekrar denedi; ama bir sebepten kendini bu şekilde hayal edemiyordu.

"Şeyy..."

Yüksek bir ıslık sesi dikkatlerini çekti.

"Baekhee, kıçını kaldır gel buraya!" diye bağırdı Kyuhyun'un kimseyle karışmayacak sesi. Zelo onu sese doğru iterken sırtına vurdu.

"Aslanım benim, ez geç onları!" dedi Zelo; sonra sanki pençeleri varmış gibi havayı dramatik bir biçimde patileyerek kükremeye çalıştı. Baekhee ondan koşarak uzaklaştı.
























Hiç yorum yok:

Yorum Gönder