– 16 –
“BAEKHEE!!” diye arkasından
gürleyen sesi duyduğunda Baekhee beyninin tek seferde kaldırabileceğinden çok
daha fazlasını işlemeye çalışıyordu. Arkasını döndüğünde Kai’nin yerine, tehlikeli
bir biçimde yaklaşan zifiri siyah bulutta çakan, gerçek patlama öncesi
kıvılcımlara benzeyen küçük şimşekleri gördü. Yesung’un ışığının kaybolduğunu
fark etti ve daha fazlasını idrak edemeden bir şey ona çarpıp yere devirdi. O
siyah bulutun müjdelediği yıldırım, sırtı yerle buluşup yuvarlanmaya
başladığında geldi.
Baekhee gözlerini ve kulaklarını
kapatıp korkuyla anın geçmesini bekledi, parlak ışık kaybolduğu zamansa
dehşetle etrafına bakındı. Tepesinde ciddi bir ifadeyle durumu tartan Kai, yan
tarafında yıldırımın düştüğü yerde alev almış çalılar vardı. Yıldırım onları
sadece birkaç metreyle ıskalamıştı.
“Burası güvenli değil.” Dedi Kai
ve Baekhee’yi de beraberinde çekerek ayağa kalktı.
“Bekle- Yesung!” diye
arkadaşından bir iz arayarak etrafa bakındı Baekhee; ama Kai onu rahatça
arkasından sürükledi.
“Sen her şeyi- sen nasıl- aklım
çorba oldu Kai, bana her şeyi anlatmak zorundasın!” dedi Baekhee. Aptal bir
korku filmi kızı gibi olduğu yerde kalmak için savaş vermiyordu; aksine Kai’ye
yetişebilmek için olanca hızıyla gidiyordu. Yine de alması gereken cevaplar
vardı.
“Her şeyi anlatacağım; ama sen de
eve gidince hiçbir şey olmamış gibi davranmak zorundasın, beni anladın mı?”
dedi Kai, “Az önce olanlar hiç yaşanmadı, sen arkadaşınla hiç konuşmadın.
Ormanda birini gördüğünü sanarak bir ayıyı takip ettin ve fırtınanın ortasında
kaldın, beni anladın mı?”
“Bana öldüğümü söyledi!” diye
haykırdı Baekhee, fırtınanın gürültüsünün üzerinden sesini duyurabilmek için.
“Hayalet olanın ben olduğumu söyledi!”
“Çünkü öylesin. Hepimiz öyleyiz
ve bu ev, kış bahçesi, güzel havalar, fırtınalar, hepsi birer yalan. Neredeyse
ölü olduğumu unutacak kadar uzun zamandır buradayım ben; ama şimdi bunun sırası
değil.”
“Nasıl sırası değil?!” diye
neredeyse çığlık atarak Kai’nin ceketinin kolunu yakaladı Baekhee. Onu
durdurmaktan çok dikkatini çekmeye çalışıyordu; Kai daha çok yola ve fırtınaya
odaklanmış gibiydi ve Baekhee delirmek üzere gibi hissediyordu kendini. “Bir
açıklamaya ihtiyacım var!”
“İstediğini alacaksın ama sabret
biraz!” diye gürledi Kai, Baekhee’yi yakalayıp bir kere daha kendini yere
atarken. Sağır edici bir gürültü daha koptu. Kendine gelip etrafına baktığında
Baekhee az önce durdukları yerin düşen yıldırımla kömürleştiğini gördü. Kai
kızın gözlerine bakarak hırladı. “Niye böyle dediğimi artık anlamışsındır,
sanırım; şimdi acele et.”
Baekhee tek kelime daha etmeden başını
salladı ve ayağa kalkıp ormanın içine doğru hızla ilerlemeye başlayan Kai’yi
takip etmeye koyuldu. Bir yıldırımın daha düşmemesi için dua ederek, aptal
gözyaşlarının akmasını önlemeye çalışarak ve sormak istediklerini beynine yazarak
ilerliyordu. Beklediğinden çok daha kısa bir süre içinde ev ufukta göründü. Eve
doğru hızla yürürken kendini toplamaya ve Kai’nin uyduracağı her hikayeye eşlik
etmek için hazırlanmaya çalıştı Baekhee. Senaryo oldukça kolaydı. Vardıklarında
kapı daha onlar ellerini süremeden açıldı, arkasından endişeli bir bekleyenler
ordusu göründü.
“Dağılın gençler, bir an önce
sıcak bir banyoya girmesi gerek.” Dedi Kai, insanları kolayca yarıp Baekhee’yi
arkasından sürüklerken. Merdiven boyunca yavaşlamadı ve Baekhee’nin tökezleyip
dengesini kaybetmesine aldırmadan üst kattaki banyonun kapısını açıp kızı içeri
doğru itti. “Dediklerimi unutma, uzun ve sıcak bir banyo yap, sonra odana geç.
Kalanını da bana bırak.”
“Kai!” diye seslendi Baekhee ayaklarını
yeniden sağlam basar basmaz, genç arkasını dönüp çıkmadan hemen önce. Sesinin
titremesine engel olamamıştı. Kai başını çevirip ona tekrar baktı; kızın
yüzündeki kayıp köpek yavrusu ifadesini görünce bakışları yumuşadı. “Bana tek
bir şey söyle. İyi olacağız, değil mi?”
“Her şey iyi olacak, güven bana.”
Dedi Kai, sonunda gülümseyerek, sonra kapıyı kapatıp çıktı. Arkasından kilit
sesini duyduktan sonra merdivenlerden aşağı geri indi.
Salonda D.O. onu elinde battal
boy bir havluyla bekliyordu. Daha kimse bir şey söyleyemeden de elindeki havluyu
Kai’nin kafasına atıp genci kurulamaya başladı. “Kendini öldürtmek için bahane
arıyorsun, o kız da öyle; hadi o manyak, niye peşinden sen gidiyorsun? Bırak
Sehun gitsin, değil mi? O da o kadar manyak zaten. Sana bir şey olursa
sorumluluk almayacağım, anladın mı? Hastalanırsan kendi çorbanı kendin
pişirirsin.” Diye jet hızıyla söyleniyordu bir yandan da. Koltuktan sahneyi
şaşkın şaşkın izlemekte olan Rian bile karı koca gibi göründüklerini düşünmeden
edememişti.
“Ben hasta olmadan sen beni
boğarak öldüreceksin, Kyungsoo.” Dedi Kai. D.O. bir an durakladı, sonra havluyu
bırakıp geri çekildi. Gence D.O. diye seslenilmesine o kadar alışıktı ki Rian,
Kai gencin gerçek adını kullandığında bir an kimden bahsedildiğini anlamamıştı.
D.O. onu bırakır bırakmaz Kai havluyu yüzünü açıkta bırakacak kadar çekiştirdi
ve çarşaf gibi sarınarak bir tabureye oturdu. Üzeri sırılsıklam olduğundan
koltuktan uzak duruyordu.
“Neden gitmiş Baekhee öyle
birden?” diye sordu Baekhyun, merakla. Onun da saçları ıslaktı; ama üzerini
değiştirdiğinden koltuğa kurulmuş oturuyordu.
“Ormanda birini gördüğünü sanmış,
eğer bu fırtınada kaybolduysa ona da yardım etmesi gerektiğini düşünmüş. Ama
kovaladığı şey bir ayı çıkınca biraz korktu, haliyle.” Dedi Kai, sonunda
gözlerini devirip hafifçe sırıtarak.
“Merhameti bir gün onu öldürecek,
desene?” dedi Luhan, oturduğu yerden, “Kız uçlarda yaşıyor. Bir an durduk yere
beni haşlıyor, sonra bir bakıyorsun bir ayı için hayatını tehlikeye atıyor.”
“Sorma. Bu aralar biraz bipolar
kendisi.” Dedi Hanna.
“Nece konuşuyorsun sen?” diye
araya karıştı oradan Chanyeol.
“Bipoların ne demek olduğunu
bilmiyor musun?” dedi Hanna, inanamazca. Muhabbet koyulaşırken Kai ilgisizliğini
saklamaya çalışarak sessizce havlusuna gizlenip odasına sıvıştı. Üzerine kuru
bir şeyler giymeye ihtiyacı vardı, biraz da kafa dinlemeye. İçerideki
kalabalıkla doğal olarak bu mümkün olmuyordu.
Üst katta Baekhee kuru olmaktan
tamamen uzakta olmasına rağmen, üzerinden nazikçe akan sıcak sulardan oldukça
memnundu. Az önce olanların rüya gibi gelmesini sağlayan dumanlı damlacıklar
tenine vurdukça her türlü kötü şeyi unutuyordu, sanki… başını iki yana hızla sallayarak
düşünmeye zorladı kendini Baekhee. Sıcak banyonun rehavetine kapılıp unutmaması
gereken şeyler vardı. Bu evde unutmak fazlasıyla kolaydı.
Son zamanlarda ona tuhaf gelen
her şeyi yavaş yavaş anlıyordu Baekhee. Bu evde neden dışarıyla bağlantılı tek
bir şeyin olmadığı açıklık kazanmıştı, mesela. Neden unuttuğunu da
anlayabiliyordu Baekhee artık; eğer unutmasa burada nasıl yaşayabilirdi? Kapana
kısıldığını fark etmemesi gerekliydi, bu yüzden unutuyor, alışıyor ve burayı asıl
olması gereken yer gibi kabul etmeye başlıyordu. Buradaki bütün insanlar burada
senelerce bu şekilde kalmış olmalıydı; Baekhee’nin arkadaşları da aynen onlar
gibi unutuyor, alışıyorlardı.
Ama aklında binlerce soru da vardı şimdi.
Mesela, burada sadece Kai mi hatırlıyordu her şeyi? Eğer öyleyse o nasıl
hatırlayabiliyordu? Neden burada kapana kısılmışlardı? Onları ne burada
tutuyordu? Evden uzaklaşınca neden fırtına çıkıyordu? Eğer bildiğini gösterirse
ne olurdu? Yesung’un bilekliği sayesinde mi Baekhee de bir şeylerin tuhaf
olduğunu fark etmeye başlamıştı? Kai dost muydu, yoksa sadece yanına yancı
arayan bir ruh muydu? Hayaletler yine de aşık olabilir miydi, öyleyse de Lay ve
Rian nasıl bu kadar çabuk aşık olmuştu? Buna izin verilmesi doğru muydu?
Buradan çıkmalarına engel olur muydu? Buradan nasıl kurtulacaklardı? Herkesin
gözünü duruma nasıl açacaklardı?
Oflayarak sıcak suyu kapattı
Baekhee. Kai uzun bir banyo yapmasını
söylemişti; ama sıcak onun beynini karıncalandırıyor, uyuşturuyordu. Daha
soruları düşünürken bile bir önceki sorunun sıcakla buharlaştığını
hissedebiliyordu ve bu kendini çaresiz hissetmesine neden oluyordu. Başını,
kendine gelmesine yardımcı olmasını umarak sallayıp saçlarının suyunu
silkeledi, sonra havlulara uzandı. Kendi havlusunu yanına almadığından – daha
doğrusu Kai fırsat bırakmadığı için alamadığından – banyodaki bornozlardan
birini kullanmak zorunda kalacaktı; ama bunu dert edecek bir ruh halinde
değildi.
Bulabildiği en uzun bornozun
kuşağını bağladıktan sonra kıyafetlerinin arasından bilekliği alıp güvenle
bileğine bağladı Baekhee. Islak kıyafetlerini geri giymesi mümkün olmayacaktı
ve yanında başka hiçbir şey yoktu. Saçlarını bornozun kollarıyla kurulamaya
çalıştı, sonra kapıyı dikkatle açıp başını uzattı. Etrafta kimsenin olmadığına
kanaat getirince dışarı çıktı.
Şimdi içinden üzerine olacak bir
kıyafet bulabileceği bir oda seçmeliydi. Sehun ve Luhan’ın odasındaki her şeyi
elbise niyetine giyebilirdi; ama bunu tercih etmezdi. Elbiselerle arası hiçbir
zaman iyi olmamıştı. Suho’nun eşyalarının olduğu oda da güvenli olmayabilirdi,
zira orası artık Lay ve Rian’ın odasıydı. Baekhyun ve Chanyeol’ün odasında
uygun bir şeyler olabileceğini düşünüyordu Baekhee, benzer bir biçimde Chen’in
kıyafetlerinin de ona olacağı kanısındaydı. D.O.’nunkiler muhtemelen en iyi
olacak olanlar olsa da onun odasına inmek için salondan geçmeliydi ve bunu
bornozla yapmak istemiyordu.
“Öhöm, bir şey mi aramıştın?”
Arkasından gelen sesle yerinden
sıçradı Baekhee. Eli kalbinde arkasını dönerken en korktuğu şey, karşısındaki
insana bir tekme geçirme isteğini bastıramaması olasılığıydı. Hayır, aslında
tekmeyi yiyen insanın olası göreceklerinden hiçbir şey hatırlayacağını sanmıyordu;
ama…
“İnsanların arkasından sinsice
yaklaşmamalısın.” Dedi Baekhee sinirle. Sehun’un dudaklarında yarım bir
gülümseme belirdi. “Ve evet, üzerime olma olasılığı olan bir kıyafet
arıyordum.”
“Tahmin etmiştim. Sıcak bir
şeyler mi istersin?” dedi Sehun, odalardan birine girerken. İçerisi boş ve
karanlıktı. Baekhee, kapının kenarında beklemeyi tercih etti.
“Çok da değil. Üşürsem üzerime
kazak alabilirim.” Dedi, Sehun dolabı açarken. Genç kafasını dolaba soktuktan
iki saniye sonra Baekhee’nin kafasından bir pantolon sarkıyordu. Bıkkın bir
yüzle elini pantolona atıp açık renkli kumaşı yüzünden çekti Baekhee. “Çok
kibarsın.”
“Her zaman.” Diyerek gömleği de
kızın kafasına fırlattı Sehun; ama Baekhee bu sefer kumaş topunu yüzüne
çarpmadan yakaladı. Oflayarak kapıdan çıkıyordu ki Sehun’un sesi arkasından
tekrar yükseldi.
“Kazak istiyor muydun?”
“Üşürsem alırım, dedim ya.” Dedi
Baekhee, göz ucuyla arkasına bakarak. Sehun, yüzünde bıkkın bir ifadeyle
üzerindeki uzun örgü hırkayı çıkarmaya başlamıştı bile. “Ne yaptığını sanıyorsun
sen?”
“Sana iyilik de yaramıyor, ha!
Sonra başıma ekşime diye şimdiden veriyorum, çünkü bir tane isteyeceksin.” Dedi
Sehun ve örgü hırkayı da kızın kafasına fırlattı. Baekhee hırkayı da son anda
yakalayıp gözlerini abartıyla devirdi. Sonra yeniden bakışlarını koridora
çevirdi; hedefinde odasının kapısı vardı.
“E ben de gideyim bari, sen
giyin…” dedi Sehun kızın arkasından. Tam Baekhee dönüp bir cevap vermek için ağzını
açmıştı ki kuşağının beline yaptığı baskının azaldığını hissetti. Bir saniye
sonra bornozu tutan hiçbir şey yoktu. Kız ufak bir viyaklamayla kapalı tutmak
için bornoza sarılırken Sehun’un yüzündeki şaşkınlığın yerini kısa sürede yarım,
pis bir gülümseme aldı.
“Tüh, bunun olması için hiçbir
şey yapmamıştım, halbuki! Büyük kayıp.” Dedi, başını iki yana sallayarak. Eğer
genç gerçekten ona dokunamayacak kadar uzakta olmasaydı, Baekhee bunun bir
yalan olduğuna inanırdı.
“Gider misin?!” diye hırladı
gence, en korkunç bakışlarını kullanarak.
“Gideceğim zaten; ama merak
ettim, gitmezsem o bornozla ne yapmayı düşünüyorsun?” dedi Sehun. Kesinlikle
durumdan fena halde zevk alıyordu ve Baekhee’nin kanına dokunmaya başlıyordu.
“Bornozu şimdi çıkarıp atsam
uyandığın zaman kim olduğunu bile hatırlamazsın, emin ol.” Dedi Baekhee, zoraki
bir sırıtışla. Muhtemelen Sehun için oldukça eğlenceli olan bir bakış savaşıyla
geçen birkaç saniye sessizlik oldu.
“Öyle olsun, bakalım.” Dedi genç,
sonunda. Sonra arkasını dönüp merdivenlerde gözden kayboldu. Baekhee anca o
tamamen kaybolduktan sonra rahat bir nefes alıp kollarındaki kıyafetleri bıraktı
ve bornozun kuşağını çabucak yeniden bağladı. Kıyafetlerini yeniden alıp
odasına gittiğinde iç çamaşırları yıkanmış olduğu için şükrediyordu.
Salona giden merdivenlerden
sırıtarak inen Sehun’sa, bunun için hiç çabalamadan, herkesin dikkatini üzerine
çekmeyi başarmıştı. Ekstra bir şey yapmasına pek gerek yoktu gerçi, eğer onun
yüzünde böyle bir gülümseme varsa bunun arkasında ilginç bir şey olması
gerektiğini evdeki herkes biliyordu artık, Rian ve Hanna dahil.
“Tam olarak ne oldu yukarıda?”
diye sordu Hanna, şüpheyle karışık bir merakla. Yanında oturmakta olan Luhan’ın
gözlerinde de benzer bir merak vardı.
“Aynen tahmin ettiğiniz gibi,
yanına hiçbir kıyafet almamış. Bornozla geziyordu.” Dedi genç, sonra geniş bir
sırıtışla, köşede kendi işine bakmakta olan Chanyeol’e döndü. “Senin
bornozunla.”
Baekhyun, daha yeni ağzına
götürdüğü bardağı son anda geri çekip ortalığı sulamaktan kurtulurken kafasını
kaldırmamış olan Chanyeol’ün daha hiçbir şeyden haberi yoktu. Baekhyun’un yüzüneyse
Sehun’unkinin kopyası bir sırıtış ışık hızıyla yerleşti.
“Hey, Yeollie, sana diyor bak.”
Dedi Baekhyun. Chanyeol kafasını kaldırıp saf saf etrafa bakarken Hanna bile
çocuğun fazlasıyla sevimli olduğunu inkar edemezdi.
“Ha? N-ne?” dedi Chanyeol, pis
pis sırıtmakta olan iki arkadaşına bakarak.
“Baekhee senin bornozunla
geziyormuş.” Diye araya karıştı Luhan. Chanyeol’ün gözleri önce anlamaya
çalışarak kısıldı, sonra şaşkınlıkla irileşti.
“Onu bir sonraki kullanışında
yıkamamalısın. Baekhee gibi kokacak.” Dedi Baekhyun, bütün pisliğini konuşturarak.
Hanna birden başlayan bu sapık saldırıya ne zaman müdahale etmesi gerektiğini
düşünürken, Sehun sazı eline aldı.
“Ne kadar da sıkı sarınmıştı,
üstelik… tamamen Baekhee gibi kokacak, emin ol. Odasına da onunla gitti, onunla
kurulanıp geri yerine asacaktır. Biliyor musun, kızlar banyodan yeni çıktıkları
zaman çok güzel kokarlar. Sahi, senin hiç öyle bir kız arkadaşın olmuş muydu?”
Rian şaşkınlıktan ağzı açık
bakıyordu; Hanna da artık farklı sayılmazdı, müdahale etmek istediğini bile
unutmuş, sessizce bu zalim oyunun nereye gideceğini izliyordu. Kulaklarına
kadar kızarmış olan Chanyeol’e daha neler edeceklerini merak ederek
izlemediğini söylese kesinlikle büyük bir yalan olurdu.
“B-ben- saçmalama Sehun, tabii ki
yıkayacağım!! H-hem kullansın, ne var yani?” dedi Chanyeol, olduğu yerde
tepinerek; ama domates rengini almış yüzü öyle demiyordu. “Siz de, amma
abarttınız!”
“Abartıyor muyuz?” diye saf
ayağına yatarak birbirlerine baktı Sehun ve Baekhyun. Sonra gidip kendilerini
Chanyeol’ün oturduğu yumuşak deri koltuğun iki koluna bıraktılar. Kollardan
aşağı kaydıklarında doğal olarak Chanyeol aralarında tostun içindeki fazlaca
erimiş bir peynir dilimi kadar sıkışmıştı.
“Baksana, sen en son bir kızla
takılalı ne kadar olmuştu?” dedi Baekhyun, tamamen meraktan sorar gibi bir
ifadeyle.
“Sanırım onunla da sadece
öpüşmüşlerdi, üstelik… sahi, sen hiç bir kızla yattın mı, Yeollie?” dedi Sehun,
yüzünde yavşak bir sırıtışla. Bilmese Hanna Chanyeol’le onun yattığını düşünebilirdi. Gerçi o ne biliyordu ki?
“Ya!” diye birden ayağa kalkıp
koltukta kalan iki gencin birbirine çarpmasını sağladı Chanyeol. “Sizin gibi
sapık olmadığım için özür dilemem gerekmiyor, herhalde? Uyuz herifler!”
Chanyeol yüzünde fazlasıyla
sempatik olduğu için Hanna’nın ciddiye alamadığı bir somurtmayla merdivenlerden
tepinerek çıkarken yan yana oturdukları koltukta Sehun ve Baekhyun zaferle
sırıtıyorlardı. Hanna nedense bu evi fazlaca sevmeye başladığını düşünüyordu.
baekhee allahtan kendi mallik sınırlarını aşıp srn hicbir sey aciklamadan buradan kipitdamiyorum gibi bir moda girmedi. kai onun yüzünden ölse (!) dalatdim yani. gerçi sapsallikta hala sinir tanımıyor ama neyse bu arada sehun beni gercekyen dr sinir ediyorsun seni hic srvmiyorum inan o kadar antipayiksin ki. d.o ya biri kai ilr evli olmadigini ve bit kadin da olmadigini soylesin lutgen bildigin kisilik bunaliminda cocuk son olarak chanyeol ile ugrasmayin valla ustunuze kendimi salarim.
YanıtlaSilda bu chanyeol bu kadar sevimliyken benim luhana sadik kalma ihtimalim düşük onu beliryeyeyim
abi baekhee hiçbir zaman mal olmadı ki? öyle yapmamaya özellikle dikkat ettim onu; romantik bir öküz ve uyuz olabilir ama kesinlikle asla mal değildi. şöyle de bir sorun var, sehunla baekhee çok tencere-kapaklar. ve ben baekheeyi kaiyle shipemedim. chanyeol olayıysa muallakta bebeğim kısmet bu işler ;)
Sil