2 Eylül 2014 Salı

Başlangıç - 16

– 16 –

“BAEKHEE!!” diye arkasından gürleyen sesi duyduğunda Baekhee beyninin tek seferde kaldırabileceğinden çok daha fazlasını işlemeye çalışıyordu. Arkasını döndüğünde Kai’nin yerine, tehlikeli bir biçimde yaklaşan zifiri siyah bulutta çakan, gerçek patlama öncesi kıvılcımlara benzeyen küçük şimşekleri gördü. Yesung’un ışığının kaybolduğunu fark etti ve daha fazlasını idrak edemeden bir şey ona çarpıp yere devirdi. O siyah bulutun müjdelediği yıldırım, sırtı yerle buluşup yuvarlanmaya başladığında geldi.

Baekhee gözlerini ve kulaklarını kapatıp korkuyla anın geçmesini bekledi, parlak ışık kaybolduğu zamansa dehşetle etrafına bakındı. Tepesinde ciddi bir ifadeyle durumu tartan Kai, yan tarafında yıldırımın düştüğü yerde alev almış çalılar vardı. Yıldırım onları sadece birkaç metreyle ıskalamıştı.

“Burası güvenli değil.” Dedi Kai ve Baekhee’yi de beraberinde çekerek ayağa kalktı.

“Bekle- Yesung!” diye arkadaşından bir iz arayarak etrafa bakındı Baekhee; ama Kai onu rahatça arkasından sürükledi.

“Sen kendin için endişelen, o iyi olacak!” dedi Kai, hızla evin olduğu tarafa doğru yürürken, “Sınırı çok aştın; evden bu kadar fazla uzaklaşamayız. Geri dönmemiz gerek.”

“Sen her şeyi- sen nasıl- aklım çorba oldu Kai, bana her şeyi anlatmak zorundasın!” dedi Baekhee. Aptal bir korku filmi kızı gibi olduğu yerde kalmak için savaş vermiyordu; aksine Kai’ye yetişebilmek için olanca hızıyla gidiyordu. Yine de alması gereken cevaplar vardı.

“Her şeyi anlatacağım; ama sen de eve gidince hiçbir şey olmamış gibi davranmak zorundasın, beni anladın mı?” dedi Kai, “Az önce olanlar hiç yaşanmadı, sen arkadaşınla hiç konuşmadın. Ormanda birini gördüğünü sanarak bir ayıyı takip ettin ve fırtınanın ortasında kaldın, beni anladın mı?”

“Bana öldüğümü söyledi!” diye haykırdı Baekhee, fırtınanın gürültüsünün üzerinden sesini duyurabilmek için. “Hayalet olanın ben olduğumu söyledi!”

“Çünkü öylesin. Hepimiz öyleyiz ve bu ev, kış bahçesi, güzel havalar, fırtınalar, hepsi birer yalan. Neredeyse ölü olduğumu unutacak kadar uzun zamandır buradayım ben; ama şimdi bunun sırası değil.”

“Nasıl sırası değil?!” diye neredeyse çığlık atarak Kai’nin ceketinin kolunu yakaladı Baekhee. Onu durdurmaktan çok dikkatini çekmeye çalışıyordu; Kai daha çok yola ve fırtınaya odaklanmış gibiydi ve Baekhee delirmek üzere gibi hissediyordu kendini. “Bir açıklamaya ihtiyacım var!”

“İstediğini alacaksın ama sabret biraz!” diye gürledi Kai, Baekhee’yi yakalayıp bir kere daha kendini yere atarken. Sağır edici bir gürültü daha koptu. Kendine gelip etrafına baktığında Baekhee az önce durdukları yerin düşen yıldırımla kömürleştiğini gördü. Kai kızın gözlerine bakarak hırladı. “Niye böyle dediğimi artık anlamışsındır, sanırım; şimdi acele et.”

Baekhee tek kelime daha etmeden başını salladı ve ayağa kalkıp ormanın içine doğru hızla ilerlemeye başlayan Kai’yi takip etmeye koyuldu. Bir yıldırımın daha düşmemesi için dua ederek, aptal gözyaşlarının akmasını önlemeye çalışarak ve sormak istediklerini beynine yazarak ilerliyordu. Beklediğinden çok daha kısa bir süre içinde ev ufukta göründü. Eve doğru hızla yürürken kendini toplamaya ve Kai’nin uyduracağı her hikayeye eşlik etmek için hazırlanmaya çalıştı Baekhee. Senaryo oldukça kolaydı. Vardıklarında kapı daha onlar ellerini süremeden açıldı, arkasından endişeli bir bekleyenler ordusu göründü.

“Dağılın gençler, bir an önce sıcak bir banyoya girmesi gerek.” Dedi Kai, insanları kolayca yarıp Baekhee’yi arkasından sürüklerken. Merdiven boyunca yavaşlamadı ve Baekhee’nin tökezleyip dengesini kaybetmesine aldırmadan üst kattaki banyonun kapısını açıp kızı içeri doğru itti. “Dediklerimi unutma, uzun ve sıcak bir banyo yap, sonra odana geç. Kalanını da bana bırak.”

“Kai!” diye seslendi Baekhee ayaklarını yeniden sağlam basar basmaz, genç arkasını dönüp çıkmadan hemen önce. Sesinin titremesine engel olamamıştı. Kai başını çevirip ona tekrar baktı; kızın yüzündeki kayıp köpek yavrusu ifadesini görünce bakışları yumuşadı. “Bana tek bir şey söyle. İyi olacağız, değil mi?”

“Her şey iyi olacak, güven bana.” Dedi Kai, sonunda gülümseyerek, sonra kapıyı kapatıp çıktı. Arkasından kilit sesini duyduktan sonra merdivenlerden aşağı geri indi.

Salonda D.O. onu elinde battal boy bir havluyla bekliyordu. Daha kimse bir şey söyleyemeden de elindeki havluyu Kai’nin kafasına atıp genci kurulamaya başladı. “Kendini öldürtmek için bahane arıyorsun, o kız da öyle; hadi o manyak, niye peşinden sen gidiyorsun? Bırak Sehun gitsin, değil mi? O da o kadar manyak zaten. Sana bir şey olursa sorumluluk almayacağım, anladın mı? Hastalanırsan kendi çorbanı kendin pişirirsin.” Diye jet hızıyla söyleniyordu bir yandan da. Koltuktan sahneyi şaşkın şaşkın izlemekte olan Rian bile karı koca gibi göründüklerini düşünmeden edememişti.

“Ben hasta olmadan sen beni boğarak öldüreceksin, Kyungsoo.” Dedi Kai. D.O. bir an durakladı, sonra havluyu bırakıp geri çekildi. Gence D.O. diye seslenilmesine o kadar alışıktı ki Rian, Kai gencin gerçek adını kullandığında bir an kimden bahsedildiğini anlamamıştı. D.O. onu bırakır bırakmaz Kai havluyu yüzünü açıkta bırakacak kadar çekiştirdi ve çarşaf gibi sarınarak bir tabureye oturdu. Üzeri sırılsıklam olduğundan koltuktan uzak duruyordu.

“Neden gitmiş Baekhee öyle birden?” diye sordu Baekhyun, merakla. Onun da saçları ıslaktı; ama üzerini değiştirdiğinden koltuğa kurulmuş oturuyordu.

“Ormanda birini gördüğünü sanmış, eğer bu fırtınada kaybolduysa ona da yardım etmesi gerektiğini düşünmüş. Ama kovaladığı şey bir ayı çıkınca biraz korktu, haliyle.” Dedi Kai, sonunda gözlerini devirip hafifçe sırıtarak.

“Merhameti bir gün onu öldürecek, desene?” dedi Luhan, oturduğu yerden, “Kız uçlarda yaşıyor. Bir an durduk yere beni haşlıyor, sonra bir bakıyorsun bir ayı için hayatını tehlikeye atıyor.”

“Sorma. Bu aralar biraz bipolar kendisi.” Dedi Hanna.

“Nece konuşuyorsun sen?” diye araya karıştı oradan Chanyeol.

“Bipoların ne demek olduğunu bilmiyor musun?” dedi Hanna, inanamazca. Muhabbet koyulaşırken Kai ilgisizliğini saklamaya çalışarak sessizce havlusuna gizlenip odasına sıvıştı. Üzerine kuru bir şeyler giymeye ihtiyacı vardı, biraz da kafa dinlemeye. İçerideki kalabalıkla doğal olarak bu mümkün olmuyordu.

Üst katta Baekhee kuru olmaktan tamamen uzakta olmasına rağmen, üzerinden nazikçe akan sıcak sulardan oldukça memnundu. Az önce olanların rüya gibi gelmesini sağlayan dumanlı damlacıklar tenine vurdukça her türlü kötü şeyi unutuyordu, sanki… başını iki yana hızla sallayarak düşünmeye zorladı kendini Baekhee. Sıcak banyonun rehavetine kapılıp unutmaması gereken şeyler vardı. Bu evde unutmak fazlasıyla kolaydı.

Son zamanlarda ona tuhaf gelen her şeyi yavaş yavaş anlıyordu Baekhee. Bu evde neden dışarıyla bağlantılı tek bir şeyin olmadığı açıklık kazanmıştı, mesela. Neden unuttuğunu da anlayabiliyordu Baekhee artık; eğer unutmasa burada nasıl yaşayabilirdi? Kapana kısıldığını fark etmemesi gerekliydi, bu yüzden unutuyor, alışıyor ve burayı asıl olması gereken yer gibi kabul etmeye başlıyordu. Buradaki bütün insanlar burada senelerce bu şekilde kalmış olmalıydı; Baekhee’nin arkadaşları da aynen onlar gibi unutuyor, alışıyorlardı.

 Ama aklında binlerce soru da vardı şimdi. Mesela, burada sadece Kai mi hatırlıyordu her şeyi? Eğer öyleyse o nasıl hatırlayabiliyordu? Neden burada kapana kısılmışlardı? Onları ne burada tutuyordu? Evden uzaklaşınca neden fırtına çıkıyordu? Eğer bildiğini gösterirse ne olurdu? Yesung’un bilekliği sayesinde mi Baekhee de bir şeylerin tuhaf olduğunu fark etmeye başlamıştı? Kai dost muydu, yoksa sadece yanına yancı arayan bir ruh muydu? Hayaletler yine de aşık olabilir miydi, öyleyse de Lay ve Rian nasıl bu kadar çabuk aşık olmuştu? Buna izin verilmesi doğru muydu? Buradan çıkmalarına engel olur muydu? Buradan nasıl kurtulacaklardı? Herkesin gözünü duruma nasıl açacaklardı?

Oflayarak sıcak suyu kapattı Baekhee. Kai uzun bir banyo yapmasını söylemişti; ama sıcak onun beynini karıncalandırıyor, uyuşturuyordu. Daha soruları düşünürken bile bir önceki sorunun sıcakla buharlaştığını hissedebiliyordu ve bu kendini çaresiz hissetmesine neden oluyordu. Başını, kendine gelmesine yardımcı olmasını umarak sallayıp saçlarının suyunu silkeledi, sonra havlulara uzandı. Kendi havlusunu yanına almadığından – daha doğrusu Kai fırsat bırakmadığı için alamadığından – banyodaki bornozlardan birini kullanmak zorunda kalacaktı; ama bunu dert edecek bir ruh halinde değildi.

Bulabildiği en uzun bornozun kuşağını bağladıktan sonra kıyafetlerinin arasından bilekliği alıp güvenle bileğine bağladı Baekhee. Islak kıyafetlerini geri giymesi mümkün olmayacaktı ve yanında başka hiçbir şey yoktu. Saçlarını bornozun kollarıyla kurulamaya çalıştı, sonra kapıyı dikkatle açıp başını uzattı. Etrafta kimsenin olmadığına kanaat getirince dışarı çıktı.

Şimdi içinden üzerine olacak bir kıyafet bulabileceği bir oda seçmeliydi. Sehun ve Luhan’ın odasındaki her şeyi elbise niyetine giyebilirdi; ama bunu tercih etmezdi. Elbiselerle arası hiçbir zaman iyi olmamıştı. Suho’nun eşyalarının olduğu oda da güvenli olmayabilirdi, zira orası artık Lay ve Rian’ın odasıydı. Baekhyun ve Chanyeol’ün odasında uygun bir şeyler olabileceğini düşünüyordu Baekhee, benzer bir biçimde Chen’in kıyafetlerinin de ona olacağı kanısındaydı. D.O.’nunkiler muhtemelen en iyi olacak olanlar olsa da onun odasına inmek için salondan geçmeliydi ve bunu bornozla yapmak istemiyordu.

“Öhöm, bir şey mi aramıştın?”

Arkasından gelen sesle yerinden sıçradı Baekhee. Eli kalbinde arkasını dönerken en korktuğu şey, karşısındaki insana bir tekme geçirme isteğini bastıramaması olasılığıydı. Hayır, aslında tekmeyi yiyen insanın olası göreceklerinden hiçbir şey hatırlayacağını sanmıyordu; ama…

“İnsanların arkasından sinsice yaklaşmamalısın.” Dedi Baekhee sinirle. Sehun’un dudaklarında yarım bir gülümseme belirdi. “Ve evet, üzerime olma olasılığı olan bir kıyafet arıyordum.”

“Tahmin etmiştim. Sıcak bir şeyler mi istersin?” dedi Sehun, odalardan birine girerken. İçerisi boş ve karanlıktı. Baekhee, kapının kenarında beklemeyi tercih etti.

“Çok da değil. Üşürsem üzerime kazak alabilirim.” Dedi, Sehun dolabı açarken. Genç kafasını dolaba soktuktan iki saniye sonra Baekhee’nin kafasından bir pantolon sarkıyordu. Bıkkın bir yüzle elini pantolona atıp açık renkli kumaşı yüzünden çekti Baekhee. “Çok kibarsın.”

“Her zaman.” Diyerek gömleği de kızın kafasına fırlattı Sehun; ama Baekhee bu sefer kumaş topunu yüzüne çarpmadan yakaladı. Oflayarak kapıdan çıkıyordu ki Sehun’un sesi arkasından tekrar yükseldi. 

“Kazak istiyor muydun?”

“Üşürsem alırım, dedim ya.” Dedi Baekhee, göz ucuyla arkasına bakarak. Sehun, yüzünde bıkkın bir ifadeyle üzerindeki uzun örgü hırkayı çıkarmaya başlamıştı bile. “Ne yaptığını sanıyorsun sen?”

“Sana iyilik de yaramıyor, ha! Sonra başıma ekşime diye şimdiden veriyorum, çünkü bir tane isteyeceksin.” Dedi Sehun ve örgü hırkayı da kızın kafasına fırlattı. Baekhee hırkayı da son anda yakalayıp gözlerini abartıyla devirdi. Sonra yeniden bakışlarını koridora çevirdi; hedefinde odasının kapısı vardı.

“E ben de gideyim bari, sen giyin…” dedi Sehun kızın arkasından. Tam Baekhee dönüp bir cevap vermek için ağzını açmıştı ki kuşağının beline yaptığı baskının azaldığını hissetti. Bir saniye sonra bornozu tutan hiçbir şey yoktu. Kız ufak bir viyaklamayla kapalı tutmak için bornoza sarılırken Sehun’un yüzündeki şaşkınlığın yerini kısa sürede yarım, pis bir gülümseme aldı.

“Tüh, bunun olması için hiçbir şey yapmamıştım, halbuki! Büyük kayıp.” Dedi, başını iki yana sallayarak. Eğer genç gerçekten ona dokunamayacak kadar uzakta olmasaydı, Baekhee bunun bir yalan olduğuna inanırdı.

“Gider misin?!” diye hırladı gence, en korkunç bakışlarını kullanarak.

“Gideceğim zaten; ama merak ettim, gitmezsem o bornozla ne yapmayı düşünüyorsun?” dedi Sehun. Kesinlikle durumdan fena halde zevk alıyordu ve Baekhee’nin kanına dokunmaya başlıyordu.

“Bornozu şimdi çıkarıp atsam uyandığın zaman kim olduğunu bile hatırlamazsın, emin ol.” Dedi Baekhee, zoraki bir sırıtışla. Muhtemelen Sehun için oldukça eğlenceli olan bir bakış savaşıyla geçen birkaç saniye sessizlik oldu.

“Öyle olsun, bakalım.” Dedi genç, sonunda. Sonra arkasını dönüp merdivenlerde gözden kayboldu. Baekhee anca o tamamen kaybolduktan sonra rahat bir nefes alıp kollarındaki kıyafetleri bıraktı ve bornozun kuşağını çabucak yeniden bağladı. Kıyafetlerini yeniden alıp odasına gittiğinde iç çamaşırları yıkanmış olduğu için şükrediyordu.

Salona giden merdivenlerden sırıtarak inen Sehun’sa, bunun için hiç çabalamadan, herkesin dikkatini üzerine çekmeyi başarmıştı. Ekstra bir şey yapmasına pek gerek yoktu gerçi, eğer onun yüzünde böyle bir gülümseme varsa bunun arkasında ilginç bir şey olması gerektiğini evdeki herkes biliyordu artık, Rian ve Hanna dahil.

“Tam olarak ne oldu yukarıda?” diye sordu Hanna, şüpheyle karışık bir merakla. Yanında oturmakta olan Luhan’ın gözlerinde de benzer bir merak vardı.

“Aynen tahmin ettiğiniz gibi, yanına hiçbir kıyafet almamış. Bornozla geziyordu.” Dedi genç, sonra geniş bir sırıtışla, köşede kendi işine bakmakta olan Chanyeol’e döndü. “Senin bornozunla.”

Baekhyun, daha yeni ağzına götürdüğü bardağı son anda geri çekip ortalığı sulamaktan kurtulurken kafasını kaldırmamış olan Chanyeol’ün daha hiçbir şeyden haberi yoktu. Baekhyun’un yüzüneyse Sehun’unkinin kopyası bir sırıtış ışık hızıyla yerleşti.

“Hey, Yeollie, sana diyor bak.” Dedi Baekhyun. Chanyeol kafasını kaldırıp saf saf etrafa bakarken Hanna bile çocuğun fazlasıyla sevimli olduğunu inkar edemezdi.

“Ha? N-ne?” dedi Chanyeol, pis pis sırıtmakta olan iki arkadaşına bakarak.

“Baekhee senin bornozunla geziyormuş.” Diye araya karıştı Luhan. Chanyeol’ün gözleri önce anlamaya çalışarak kısıldı, sonra şaşkınlıkla irileşti.

“Onu bir sonraki kullanışında yıkamamalısın. Baekhee gibi kokacak.” Dedi Baekhyun, bütün pisliğini konuşturarak. Hanna birden başlayan bu sapık saldırıya ne zaman müdahale etmesi gerektiğini düşünürken, Sehun sazı eline aldı.

“Ne kadar da sıkı sarınmıştı, üstelik… tamamen Baekhee gibi kokacak, emin ol. Odasına da onunla gitti, onunla kurulanıp geri yerine asacaktır. Biliyor musun, kızlar banyodan yeni çıktıkları zaman çok güzel kokarlar. Sahi, senin hiç öyle bir kız arkadaşın olmuş muydu?”

Rian şaşkınlıktan ağzı açık bakıyordu; Hanna da artık farklı sayılmazdı, müdahale etmek istediğini bile unutmuş, sessizce bu zalim oyunun nereye gideceğini izliyordu. Kulaklarına kadar kızarmış olan Chanyeol’e daha neler edeceklerini merak ederek izlemediğini söylese kesinlikle büyük bir yalan olurdu.

“B-ben- saçmalama Sehun, tabii ki yıkayacağım!! H-hem kullansın, ne var yani?” dedi Chanyeol, olduğu yerde tepinerek; ama domates rengini almış yüzü öyle demiyordu. “Siz de, amma abarttınız!”

“Abartıyor muyuz?” diye saf ayağına yatarak birbirlerine baktı Sehun ve Baekhyun. Sonra gidip kendilerini Chanyeol’ün oturduğu yumuşak deri koltuğun iki koluna bıraktılar. Kollardan aşağı kaydıklarında doğal olarak Chanyeol aralarında tostun içindeki fazlaca erimiş bir peynir dilimi kadar sıkışmıştı.

“Baksana, sen en son bir kızla takılalı ne kadar olmuştu?” dedi Baekhyun, tamamen meraktan sorar gibi bir ifadeyle.

“Sanırım onunla da sadece öpüşmüşlerdi, üstelik… sahi, sen hiç bir kızla yattın mı, Yeollie?” dedi Sehun, yüzünde yavşak bir sırıtışla. Bilmese Hanna Chanyeol’le onun yattığını düşünebilirdi. Gerçi o ne biliyordu ki?

“Ya!” diye birden ayağa kalkıp koltukta kalan iki gencin birbirine çarpmasını sağladı Chanyeol. “Sizin gibi sapık olmadığım için özür dilemem gerekmiyor, herhalde? Uyuz herifler!”


Chanyeol yüzünde fazlasıyla sempatik olduğu için Hanna’nın ciddiye alamadığı bir somurtmayla merdivenlerden tepinerek çıkarken yan yana oturdukları koltukta Sehun ve Baekhyun zaferle sırıtıyorlardı. Hanna nedense bu evi fazlaca sevmeye başladığını düşünüyordu. 

2 yorum:

  1. baekhee allahtan kendi mallik sınırlarını aşıp srn hicbir sey aciklamadan buradan kipitdamiyorum gibi bir moda girmedi. kai onun yüzünden ölse (!) dalatdim yani. gerçi sapsallikta hala sinir tanımıyor ama neyse bu arada sehun beni gercekyen dr sinir ediyorsun seni hic srvmiyorum inan o kadar antipayiksin ki. d.o ya biri kai ilr evli olmadigini ve bit kadin da olmadigini soylesin lutgen bildigin kisilik bunaliminda cocuk son olarak chanyeol ile ugrasmayin valla ustunuze kendimi salarim.
    da bu chanyeol bu kadar sevimliyken benim luhana sadik kalma ihtimalim düşük onu beliryeyeyim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. abi baekhee hiçbir zaman mal olmadı ki? öyle yapmamaya özellikle dikkat ettim onu; romantik bir öküz ve uyuz olabilir ama kesinlikle asla mal değildi. şöyle de bir sorun var, sehunla baekhee çok tencere-kapaklar. ve ben baekheeyi kaiyle shipemedim. chanyeol olayıysa muallakta bebeğim kısmet bu işler ;)

      Sil