Baekhee şişman olduğunu düşünmüyordu.
Değildi işte.
Peki o zaman neden...
"Yoldan çekilsene, koca göt!"
"Daha ne kadar yavaş yürüyebileceğini mi deniyorsun fıçı bozması? Yuvarlanmaya ne dersin?"
"Baekhee gerçekten korse giymeye başlaman gerek - beden dersinde küçük sınıfları korkutuyorsun."
"O gevşek kollarını biraz daha çok sallarsan her an uçmaya başlayabilirsin."
"Nasıl uçacak? Zar zor zıplıyor."
"O da doğru."
Baekhee sandalyesinde çöktü, kollarını kavuşturup öğlen yemeği masasına koydu ve başını da kollarına gömdü. Bugün her zamankinden daha da tatsızdı. İnsanların ona kilo problemini hatırlatması hiç de hoş değildi - ki o zaten bir sorunu olduğunu düşünmüyordu. Tamam kolları birazcık kalındı ve bu kastan kaynaklanmıyordu. Tamam, hiç bira içmemesine rağmen bir bira göbeği vardı. Bacakları birbirine sürtünüyordu, parmakları kısa ve tombuldu ve ellerinin ufacık elf elleri gibi görünmesine neden oluyordu; ama sadece 73 kilo çekiyordu! Bu şişman sayılmazdı... sayılır mıydı?
"Hey çift çene, bana şunu uzatsana." başını kaldırmadan Baekhee kimin konuştuğunu ve kime seslendiğini biliyordu. Birisi onu dürttü.
"Ona öyle demesene, gerzek!" dedi Baekhee'nin yanında oturan Yesung, haşlarcasına; sonra Baekhee'yi tekrar dürttü. Baekhee bütün heybetiyle doğrulup oturdu.
"Şunu o Kangin denen bok herife uzatır mısın, lütfen?" dedi Yesung. Baekhee dönüp Kangin'e baktı. Kangin oldukça iri bir genç adamdı; ama şişman sayılmıyordu. Sadece birazcık daha sert göründüğü için şişmanlığından paçayı kolayca sıyıran adama pis pis baktı Baekhee.
"Çift çene değilim ben, götoş!" dedi tükürürcesine ve kutuyu adama neredeyse fırlattı. Kangin omuz silkerek kızın fırlattığı kutuyu rahatça yakaladı.
"Aslında birazcık öyle olabi..." birisi cümlesini bitiremeden Hanna'nın röfleli kumral kafasına bir tane patlattı. Heechul birazcık aşırı giyinmiş kıza kızgınlıkla gözlerini devirdi. Hanna onu cimcikledi. İki aptal birbirlerine fiziksel zarar verme üzerine kurulu bir savaşa girerken Baekhee sıkkın bir biçimde bakışlarını kaçırdı.
"Tepsiyi masaya geri bırak Chullie!" diye bağırdığını duydu Hanna'nın. Sonra bir çarpma sesi geldi ve herkes onlara ağzına geleni söylemeye başladı; ama Baekhee varlıklarını reddediyordu. Onlar toplum içinde aptalca şeyler yapabilirlerdi. Ne zaman birazcık cesurca veya komik bir şey yapmaya kalksa istediği kahkahaları alırdı Baekhee; ama bununla birlikte pek de gereği olmayan alaylara ve şişman şakalarına da maruz kalırdı. Hanna aslında Baekhee'nin olmak istediği şeyin iyi bir örneği sayılabilirdi. Güzeldi, kaçıktı, istediği her şeyi yemesine rağmen hep incecik kalırdı, dünyanın en uyuz insanı olmasına rağmen onu seven ve saygı duyan arkadaşlara sahipti ve hepsinden öte sevgilisiyle her yemekte sürekli kavga eden ve sonrasında yaptıkları "kaçamaklar" sayesinde hep kendini beğenmiş görünmeyi başarabilen birinci sınıf bir kız arkadaştı.
Düşününce Baekhee'nin küçük arkadaş grubunun her birinin kızın kıskandığı bir özelliği vardı. Etrafına göz gezdiren Baekhee masanın en ucundan, Siwon'dan başladı - adam dibine kadar mükemmeldi. Kusur aramaya bile uğraşmadan Siwon'u çabucak atladı; bazen Siwon'dan nefret ediyordu. Sonrasında Donghae vardı; harika bir sporcuydu, tam mükemmel oranda kaslıydı ve suratı bir anime çizerinin elinden çıkmış gibi duruyordu. Televizyonda ve internette var olan bütün animelerin esas ideal çocuğu gibi görünüyordu. Kusurları varsa da küçüktü, Baekhee onu da çabucak geçti.
Sekyung, Donghae'nin kız arkadaşıydı. Grupta yeni sayılırdı; ama Baekhee kızın varlığının kolayca yok sayılabildiğini düşünüyordu çünkü kız sadece Donghae'yle ve sinir edilirse Henry'yle konuşuyordu. Biraz erkeksiydi; Baekhee'ye göre çok seksi değildi ve aslında biraz gizli bir lezbiyen gibi duruyordu.
"Neye bakıyorsun sen?" dediği zaman Baekhee hızla bakışlarını kaçırmak zorunda kaldı. Evet, Sekyung aynı zamanda oldukça dobraydı.
Sırada Eunhyuk vardı ve her ne kadar Baekhee - ki bu biraz tuhaf bir karşılaştırma olacaktı - onunla kıyaslanınca kendisinin çok daha göz kamaştırıcı olduğunu söylemek istese de o tren çoktan kaçmıştı. Hyukjae artık bir tanrıydı. Başlangıçta Eunhyuk grubun en çirkini olarak anılırdı; ama o korkunç rastalardan kurtulduğundan beri gittikçe her gün biraz daha dikkat çekiyordu. Masadaki bir çok insandan daha ipeksi bir yapıya sahipti; ama aslında tamamen kastan ve kuvvetten ibaretti. Baekhee bir ara onunla bir yarış yapmaya kalkmak suretiyle Hyukjae'nin ne kadar dayanıklı olduğunu zor yoldan öğrenmişti.
Eunhyuk'un yanında Hanna oturuyordu; çoktan başını Heechul'ün omzuna kedi gibi yaslayıp mırıldanmaya başlamıştı. Heechul dışarıdan pek göstermese de Hanna'yla birlikte olduğu için peygamber sabrına sahip olduğuna Baekhee'nin inandığı bir transfer öğrenciydi. Heechul de güzeldi ve tam şu anda, Hanna'nın saçlarını okşarken sevgiyle yumuşayan yüzüne baktığında Baekhee kendini iç çekip kendi sevgilisini bulduğu hayaller kurarken buluyordu.
Başını sallayarak devam etti.
Victoria'nın yemek tabağı kadar geniş bir ağzı vardı ve Baekhee bunun onu çirkin yaptığını söylemek isterdi; ama bu görüntü kızın neşeli kişiliğiyle uyumluydu ve onu diğerleri için çok daha çekici hale getiriyordu. Kangin bir bok suratlıydı ve o gerzekle birlikte olmak isteyen herkes kör olmalıydı. Devam etti.
Baekhee'nin öbür yanında Tiffany oturuyordu; Baekhee bir an baktıktan sonra çabucak gözlerini kaçırdı; çünkü o aslında oldukça kibirliydi ve biri ona biraz uzun bakacak olursa ağlamaya başlardı. Kimse bakmazdı.
En son kişi Yesungie'ydi ve Baekhee kusur aramaya zahmet bile etmedi. Karşısındaki adam Heechul gibi dişil, Donghae kadar yakışıklı, Siwon gibi mükemmel falan değildi; ama birazcık farklı sayılabilecek zevklerinin dışında (böcek koleksiyonu yapmak, tosbağa beslemek, saçlarını pembeye boyatmak...) Yesung oldukça harika bir insandı. Özetle bütün arkadaşlarına baktığı zaman olay hep herkesin incecik olmasına geliyordu - Kangin hariç, o bir istisnaydı.
Aslında Kangin hala arkadaşı sayılıyor muydu? Lanet piç...
Sıkkın sıkkın soğumuş pizzasını yedi. Anca kenarındaki çıtıra geldiği zaman az önce beşinci büyük dilimini de yediğini fark etti. Daha da fazla şişko bir sümüklü böcek gibi hissederek karnını ovuşturdu ve suçluluk duygusunu yok saymaya çalıştı.
"Selam millet! Selam, tatlım." Rian'ın neşeli tavrı havayı doldurdu ve Baekhee homurdanma isteğini bastırmak zorunda kaldı. Kız, somurtmak istediği zaman en son etrafta isteyeceği kişiydi. Sanki insanın içindeki karanlığı ve sıkıntıyı emip yerine kendi sıcak enerjik tavrını dolduruyordu.
Rian kendini Kangin ve Victorian'ın arasında bir şekilde sokuşturdu ve resmen koca gorilin kucağına oturdu. Baekhee Rian kadar parlak ve canlı bir karakterin Kangin gibi biriyle çocukluğundan beri kardeş gibi olmayı bırak, arkadaş olabilmesine bile hayret ediyordu - ki kız kör de değildi aslında.
"Rian, çekilecek misin?" dedi Kangin; ama bunu söylerken bile düşmemesi için kızı belinden tutmuştu. Neredeyse tatlı görünmesine neden olacak bir hareketti; ama Baekhee çocuğu "tek gerçek pislik" ışığından başka bir ışıkta görmeyi reddediyordu.
"Niye bu kadar geciktin?" dedi Victoria. Donghae Sekyung'un arkasından uzanıp Eunhyuk'u dürttü. Bunu gizli yaptığını sanıyordu; ama Baekhee görmüştü ve diğer herkes Rian'ın cevabını dinlerken Eunhyuk'la Donghae'nin birbirlerine bakıp sırrıttıklarını ve çabucak yeniden Rian'a baktıklarını da gördü. Gözlerini kıstı. Bu ikisi herkesin arkasından bir şeyler çeviriyorlardı - Sekyung'un bile bilmediği bir şeydi bu - ve Rian'ın geç gelmesiyle bir ilgisi vardı. Baekhee bir süre şüpheyle ikisine baktı, sonra başını sallayıp önüne döndü. Yakında kokusu çıkardı.
"Baekhee çenende bir şey var." dedi Rian, kızın yüzünü işaret ederek nazikçe gülümserken. Herkesin gözü Baekhee'nin üzerine dikilince kız pancar rengine döndü ve bir an önce geçmesini umarak hızla çenesini sildi.
"Yok orada değil, diğerinde." dedi Rian, yardım etmeye çalışarak. Ses tonu dalga geçmeye çalışmadığını belli ediyordu; ama sonuçta grubun gülüşmesine ve Baekhee'nin korkunç biçimde utanmasına neden olmuştu.
"Rian!" dedi Victoria haşlarcasına; ama o da gülmemek için çok çaba sarf ediyor gibiydi.
"Ne? Ne dedim ki?" dedi kız; o meleksi masumiyetteki ses ve ifadeden nefret etmek imkansızdı çünkü Rian her zaman duygularında samimiydi. Heechul nazikçe Rian'a ona "gıdı" da denebileceğini açıklarken Baekhee kıza sinir bile olamadığına üzülse mi sevinse mi bilemediğini düşündü.
Öğlen yemeği daha hızlı gelemezdi. Baekhee, Sekyung ve Victoria derse gittikten sonra Donghae ve Eunhyuk'un gizlice fısıldaşmalarını tamamen yok saymaya çalıştı. İnsanların işine maydanoz olmadan da yeterince derdi vardı. Tam şu andan itibaren diyetteydi.
Bu sözünü bir daha ancak akşam yemeğinden sonra, kendisinin ve annesinin cheesecake dilimlerini silip süpürdüğü zaman hatırladı ve kendisini düpedüz acınası hissetti.
Sonraki gün perşembeydi ve o da bir önceki gün gibi geçti: rezalet.
"Neden spora başlamıyorsun?" diye önerdi Rian, günün sonunda. Baekhee biraz tavsiye almak umuduyla kızı yapışık ikiz gibi gezdiği Kangin'den bir şekilde uzaklaştırmayı başarmıştı.
"Onu denedim, olmuyor. Sanırım yeterince kararlı değilim. Geçen sefer üç gün gittim, sonra sokağına bile uğramadım." dedi Baekhee. Rian düşünceli bir biçimde kafasını kaşıdı.
"Tek başına çalışınca oluyor öyle; biri seni çalıştırsa halledersin, bence. Okulun spor salonundaki antrenörlerden birini tanıyorum, seni çalıştırmalarını sağlayabilirim; ama üyelik gerekecek." dedi Rian. Okulun spor salonu kampüsün dışındaydı; ama Baekhee orada hiç ders almıyordu, bu yüzden neye benzediği hakkında hiçbir fikri yoktu, daha önce gidip bakmamıştı. Ona tembel diyebilirlerdi; ama sebepsiz yere o kadar yolu tepmek, çok değerli vaktinin kaybı demekti.
"Aslında... neden olmasın? Sağol Rian, bir kere daha denerim en azından. Onları arasan da yarın için bir şeyler ayarlasan olur mu?" dedi Baekhee.
"Tabii ki! Sen yanında spor kıyafeti getirmeyi unutma, yeter." dedi Rian, özgüvenle ışıyarak.
Ertesi gün, günün son dersi olan biyoloji dersindeki faciadan sonra (kanlı lateks eldivenleri kalp krizi geçiriyormuş gibi görünmeden ellerinden çıkarmayı başarana kadar çektiği çileleri bir o bilirdi) Baekhee spor salonuna doğru uzun yürüyüşüne başladı - spor salonuna giderken otobüse binmek istememişti. Ama oraya vardığı zaman, üzerine çekiç gibi vuran güneş ışınları yüzünden ter içindeydi, muhtemelen biri üzerine bir kova su boca etmiş gibi göründüğüne emindi.
Baekhee böyle sırılsıklam olmaktan utanarak spor salonunun önünde bir süre rüzgarın hızlanıp terini kurutmasını bekledi. Genelde yanında taşıdığı küçük havlu da terini silmekten sırılsıklamdı; ama bu onu havluyu bir daha kullanmaktan alıkoymadı. Sonunda içeri girdiğinde onu klimadan esen soğuk hava karşıladı. Klima cennet gibiydi; ama içerideki bütün aletler cehennemden çıkmış gibi duruyorlardı. Kız aletlere şeytan icadı gibi kötü kötü baktı; ama daha birine dokunmaya yeltenemeden birisi seslendi.
"Merhaba, Baekhee sen misin?" dedi yumuşak bir kadın sesi. Baekhee dönüp baktığında karşısındaki kadını tanıdığını fark etti: her sabah toplandıkları sınıftaki öğrencilerden biri olan Soohee.
"Evet, merhaba..." diyordu ki kız arkasını döndü ve Baekhee'ye onu takip etmesini işaret etti. Baekhee kızın yavaş adımlarına kolayca yetişerek arkasından gitti.
"Yenisin, değil mi?" dedi Soohee. Baekhee dudak büktü.
"Belli olmuyor mu?" dedi, bedenini işaret ederek. Kız durup ona döndü.
"Yargılamak benim işim değil." dedi kız. Baekhee'nin omzunun üzerinden baktı ve gülümsemesine neden olan birini gördü - en azından Baekhee'ye bir gülümseme gibi görünmüştü. "Ah, işte bizim gönüllü çalıştırıcılarımızdan biri."
Baekhee arkasını döndüğü anda şeytani bir sırıtışla ona bakmakta olan Hanna'yla burun buruna geldi.
"Evet, Rian bana taze kan geldiğini söylemişti ve sende, arkadaşım, gerçekten gereğinden fazla kan ve ondan daha fazla et var."
Baekhee bir adım geri attı. Hanna'yla tam olarak çok yakın arkadaş oldukları söylenemezdi ve ne zaman konuşsalar kızın oldukça korkutucu olduğunu düşünüyordu. Kız hiç spor salonunda gönüllü olduğunu söylememişti; ama şimdi üzerindeki kalçalarını sıkıca saran dar siyah taytına ve yapışan, fosforlu pembe yarım atletine bakınca Baekhee Hanna'nın spor salonunun sunabileceklerinin mükemmel bir reklamı gibi göründüğünü düşündü. Ve şimdi Hanna'nın onu çalıştıracağını düşündüğü zaman Baekhee çoktan dehşetin tadının boğazında yükseldiğini hissedebiliyordu... ya da belki de bu sadece öğlen yediği tacoydu.
"Ama, ah, çok yazık; yazık ki bendeniz seni şimdi çalıştıramam." dedi Hanna. Afallayan Baekhee somurttu, gerçekten, demek kaderinde yoktu.
"Yapacak çok fazla şeyim var Baekbaek. Yapacak işlerim, eğleyecek bir sevgilim; bir kişiyi daha kaldıramam. Beni anlıyor musun?"
"Tabi tabi, anlıyoruz." dedi Soohee. Baekhee kızın neden hala orada olduğunu ve neden onun adına konuştuğunu merak ederek kıza döndü.
"Ancak, bir asistanım var ve yeni bir öğrenci aldığına memnun olacaktır. Şimdi, neden üstünü değiştirmiyorsun? Ben de gider onu bulurum ve siz de başlayabilirsiniz VE eğer istersen üyelik için de konuşuruz." dedi Hanna, cilveli bir biçimde göz kırparak gülümsedi ve cevap beklemeden üzerinde "görevli personel dışında girilmez" yazan kapıya yürüdü. Hanna kapıya doğru geri geri yürüyüp kapının arkasında kaybolurken yüzündeki Cheshire kedisi sırıtışı Baekhee'yi korkutuyordu. Sonunda kendine gelebildiğinde soyunma odasının yerini bulmak için Seohee'yi bulmayı denedi ama kız ortadan kaybolmuştu. Tanrım, burası korku filminden fırlamış gibi...
Tam çantasıyla amaçsızca dolanıyordu ki Soohee birdenbire mantar gibi yoktan var olarak (tamam, abartıyor olabilirdi) ödünü kopardı.
"Soyunma odası orada." dedi kız, Baekhee'ye bakmadan; eliyle de bir kapıyı işaret ediyordu. Diğer eliyle de şu anda okumakta olduğu bir klasör tutuyordu. Baekhee teşekkür etmeye çalıştı; ama kız çoktan tekrar uzaklaşmaya başlamıştı.
Soyunma odasına girip yanında getirdiği kıyafetleri poşetinden çıkardı ve üzerini değiştirdi. İşini bitirdiğinde üzerindeki geniş tişört her tarafını kapatıyordu ve geniş eşofmanları onun gibi birinin bile üzerinden sarkmayı başarıyordu. Saçları kısa olmasına rağmen küçük bir at kuyruğu yapılabilecek uzunluktalardı, ayaklarında da annesinin eski yürüyüş ayakkabıları vardı. Üzerinden çıkardığı eşyaları ve sırt çantasını seçtiği bir dolaba tıkıştırdı.
Dışarı çıktığında spor salonu birazcık kalabalıktı, Baekhee iç geçirdi. Saatine bakınca üçü geçtiğini gördü, muhtemelen birinci sınıfların çoğunun dersleri bitmişti. Bütün bu sıska insanların burada ne işi vardı ki? Tam olarak hangi kiloyu vermeye çalışıyorlardı, acaba? En yakındaki makinenin üzerine çıkarken hepsine kıskançlıkla bakıyordu. Kullanmaya yeltendiği makine bir bisiklete benziyordu, bu yüzden kullanmanın da bisiklete binmek gibi kolay olması gerektiğini düşünmüştü Baekhee.
"Hey, ağır ol. Sen, arkadaşım, önce bir ısınma falan yapmalısın. En son ne zaman egzersiz yaptın?"
En azından denemeye bile çalışamadan çabaları yarıda kesildiği için sinir olmuş bir şekilde Baekhee davetsiz misafirine döndü. Karşısında duran kişiyi tanıyordu: Cho Kyuhyun. Karşısındaki genç sadece orada durmuş Baekhee'ye dik dik bakmakla meşguldü, şişman kızın aletten inmesini bekliyordu.
"Sen Baekhee misin?" dedi Kyuhyun, Baekhee aletten inerken.
"Evet. Sen de Kyuhyun'sun, değil mi?" dedi Baekhee. Kyuhyun karşısındaki kız onu tanıdığı için şaşırmış görünüyordu. Tanımamak zordu halbuki. Kyuhyun okulun popüler çocuklarından bir tanesiydi. Arkadaşı Changmin'in aksine kızlar tarafından "ölümcül yakışıklı, göz kamaştırıcı" gibi sıfatlarla övülüyor ve tapılıyordu. Changmin'e bir yarı tanrı gibi davranılıyordu: ona tam anlamıyla tapılıyordu ve neredeyse her gün üzerine adak gibi hediyeler yağıyordu.
"Eee, evet. Aynı zamanda senin yeni antrenörünüm. Kabul etmeliyim ki hala biraz yeniyim; ama bu bana insanları motive ettiğim için harika hissettiren bir iş ve..."
"Bunları broşüre sakla usta, zaten buradayım, bu kısımları pas geç." diye gencin sözünü kesti Baekhee. Kyuhyun'un gözleri kısıldı.
"Şey ben de şişko insanların biraz daha mütevazı olması gerektiğini sanıyordum." dedi Kyuhyun. Baekhee saldırmaya hazır bir kobra gibi gerildi.
"Bu ne be? Müşterilerinle hep böyle mi konuşursun?" diye tısladı Baekhee. Kyuhyun neşesizce güldü.
"Hanna bana senin henüz üye olmadığını söyledi, yani teknik olarak bu senin ne kadar uyum sağlayabileceğini görmek için bir deneme."
"Gayet iyi uyum sağlayabilirim, sağol." dedi Baekhee. Odanın kenara dizilmiş kocama toplar dışında boş olan bir köşesine gittiler. Yarım bir sırıtışla Kyuhyun Baekhee'ye onu taklit etmesini söyledi.
Bacaklar sonuna kadar açık; nefes alırken yukarı, verirken aşağı. Toplamda on iki çeşit esneme egzersiziyle başladılar. Antrenör Baekhee'ye kendisinin izlediği nefes düzenini takip etmesini söyledi, eğer düzgün yapabilirse enerjisini korumasının daha kolay olacağını iddia ediyordu. Kyuhyun öne ayaklarını yerden kaldırmadan vücudunun üstünü döndürüp tamamen arkaya bakmaya çalıştı. Baekhee de onu taklit etti. Bunu çok fazla yapmadılar.
"Ellerini kalçana koy." dedi Kyuhyun. Baekhee de yaptı. "Şimdi adım çalışması yapacağız, göstermem daha kolay olacak." dedi Kyuhyun ve sağa sola hoplamaya başladı. Önce bir ayağını diğerinin hemen yanına getirip dokunduruyor, sonra öbür ayağını açıyordu. Ardından bunun aynısını diğer tarafa doğru yapıyordu; bir sağa, bir sola. Baekhee için çocuk oyuncağı bile değildi; kolayca taklit etti.
"Şimdi ellerini arkada birleştir ve yukarı kaldır." dedi Kyuhyun, konuşurken bir yandan gösteriyordu. Baekhee önceki hareketi bitirmeye çalışırken muhtemelen onun istediğinden daha yavaş kalmıştı çünkü karşındaki genç sabırsızlıkla konuştu. "Ellerini belinden çek, aptal; bütün bir günü seninle mi harcayacağım ben?"
"Hey, biraz saygılı davranmaya başlasan fena olmaz!" dedi Baekhee, ama ona söyleneni yaptı.
"Eğer bilmen gerekiyorsa sırt kaslarını çalıştırıyorsun." diye bilgilendirdi Kyuhyun. Baekhee başıyla onayladı ve sesli bir biçimde nefes verirlerken nefes ritmini Kyuhyun'unkine uydurdu. "Şimdi diz çekme; aynı zamanda kollarını kaldırıyorsun."
Kyuhyun ritmi oldukça kolay değiştirip kollarını yukarı kaldırdığı anda bir dizini de yukarı çekmeye başladı. Bu öncekilerden çok daha zor gelmişti, Baekhee sonunda terlemeye başladı.
"Şimdi düz bacak kaldırma; ama bu sefer kollarını yukarı uzatmayıp yanlara açıyorsun." dedi Kyuhyun ve bu sefer kollarını her açtığında bacaklarından birini dümdüz tekme atar gibi yukarı kaldırmaya başladı. Aynı diz çekme çalışmasındaki gibi her seferinde bacak değiştiriyordu. Baekhee takip etmeye çalıştı.
"Esneme" çalışmalarına kısa süre sonra birkaç insan daha katılmıştı. İnsanlar Kyuhyun'un hareketlerini rahatlıkla takip ederken Baekhee her tökezlemesi ve her yanlış hareketi için kendinden nefret ediyordu. Bir yerde zıplayarak bacak çaprazlamaya başladılar ve Baekhee'nin ayakları birbirine dolanıp öne düşmesine neden oldu. Kyuhyun onu tutmak için koşmadı, aksine sadece dengesini sağlayıp hareketi yapmaya dönene kadar onu sessizce izlemekle yetindi.
Kyuhyun bitirdiklerini söylediğinde ve insanlar dağıldığında Baekhee kendini duşlara atmaktan başka bir şey istemiyordu. Şu saatten sonra o aletlerden herhangi birine yaklaşmasının bile imkanı yoktu. Bedeni yaprak gibi titriyordu zaten. Tükenmiş hissediyordu.
"Pekala, halıyı sırılsıklam etmeni saymazsak oldukça iyiydin." dedi Kyuhyun. Baekhee gencin suratının ortasına bir yumruk patlatarak burnunu yamultmak için büyük bir istek duyuyordu; ama homurdanmaktan başka herhangi bir şey için fazla yorgundu. Sonunda nefesleri biraz düzene girdiğinde bitkince konuştu.
"Hanna'ya bıraktığımı söyle, bir işim olduğunda yağ yakıcı haplar isterim ya da liposuction yaptırırım; ama bu? Bu çok saçma." dedi Baekhee, elini sallayarak Kyuhyun'u kovaladı; ama genç onu inatla soyunma odasına kadar takip etti.
"Tamam, eğer ilk gününde bırakmak istiyorsan seni durduramam. Seni tanımak güzeldi, Yağtulumu." dedi Kyuhyun ve gitmek için hareketlendi. Baekhee kanın beynine sıçradığını hissedebiliyordu.
"Benim adım Baekhee, pezevenk herif!"
"Gerçekten mi?" dedi Kyuhyun durup, düşünceli bir biçimde. "Hım, o zaman belki de seni bir sonraki gördüğümde sana Dönek diye seslenirim."
Bir kelime daha edilmesine fırsat bırakmadan giden gencin ardından Baekhee gözlerini devirdi. Bu kuş beyinli kendini beğenmiş uyuz göt pezevenk herifin ne dediği, diyeceği, demek istediği, diyebileceği, diyeyazdığı umurunda bile değildi. Sadece eve gidip yatağına devrilmek istiyordu.
*
Pazartesi sabahı önceki haftayla aynı şekilde başladı; aynı sinir bozucu alaylar ve şakalarla. Baekhee bunları umursamamaya çalışmaya çok alışkındı. Hep ergenlikten oluyordu, ergenlikte herkes kilo almaz mıydı? Yirmi yaşına geldiğinde hepsi gidecekti, emindi bundan, annesine de böyle olmuştu. Dolabında kitaplarını toparlıyordu ki kulağının hemen yanından bir fısıltı geldi.
"Selam, Dönek."
Baekhee'nin kafası anında kalktı. Bu sesi tanıyordu. Bu ses bütün hafta sonu yakasını bırakmamıştı. Kafasını kaldırdığında gördüğü şey, Kyuhyun'un yarım sırıtışı, suratına yediği okkalı bir tokat, hatta yumruk, daha da iyisi tekme gibi bir şeydi. O kıpırdayamadan kalırken Kyuhyun neşeyle Baekhee'ye el salladı ve koridorda yoluna devam etti.
İçinde kabaran yepyeni kararlılığa o bile şaşırmıştı. İstediği tek şey bütün başarılarını Kyuhyun'un gözüne sokmaktı. Öğleden sonra kendini yine spor salonunda buldu, Soohee'nin hamarat hamarat çalıştığı masaya elini sertçe vurdu. Kız etkilenmemiş görünüyordu.
"Beni kaydet." dedi açıkça. İçinde gittikçe daha da büyümekte olan kararlılık çok güçlüydü. Ve bunu gördüğünde o piçin suratında belirecek şok ifadesini görmek için sabırsızlanıyordu.
"Elini masadan çekecek misin artık, cilayı berbat ediyorsun." dedi Soohee, kuru bir sesle. Baekhee ona inanamayarak baktı. Bütün spor salonu çalışanları bu kadar kaba mı davranırdı?
"Baekhee, o şişko elin diyorum, çeker misin, sevgilimi rahatsız ediyorsun." dedi Hanna, mantar gibi bitip Baekhee'ye bir kağıt uzattı. "Bunu şu masada dolduruver, hayatım."
Baekhee beyni çorbaya dönmüş halde gösterilen yere gitti. Bu insanların hepsi deliydi. Hanna'nın gösterdiği küçücük sandalyelere baktı, onlardan birine sığıp sığamayacağını merak ediyordu ki kalçasına - özellikle yağlı ve gevşek kısmına - sağlam bir tokat yedi.
"Hoşgeldin."
Kyuhyun kendini beğenmiş bir şekilde yürüyüp gitmeden önce Baekhee gencin kıçına bir tekme geçirmeyi başardı. Kyuhyun hazırlıksız yakalanmıştı; ama kıza meydan okuyarak baktı.
"Bunun için bugün ekstra yirmi squat ekliyorum." dedi genç, uyarırcasına.
"Senden korkan senin gibi olsun, göt oğlanı."
Auvvv çok şeker ya kendimi en sevdiği pembe diziyi yeniden izleyen biri gibi hissediyorum. Evil ötesi Kyu ve arkadaş kisvesi altındaki manyaklar sürüsünü baya özlemişim cidden bak. ve Baekhee ye hiç acımadım, Yesung a da acımamıştım sonuçta durum komik ben ne yapayım yani? kısmen Rian hariç hepimizin tam birer pislik olmamız da acayip hoşuma gidiyor. malum dark side ı pek severim XD demem o ki bu projeden sakın vaz geçme sonuna kadar devam ben arkandayım Baekheenim Fighting!!!!
YanıtlaSilbaekheeye ben de hiç acımıyorum durum aşırı komik hele de sonunu yazarken aşırı eğlendim bu baekheeyle kendimi iyi özdeşleştiriyorum valla özellikle o kıça tekme olaylarında xD senin ciddi bir kaltak olman benim de hoşuma gidiyor nedense seni çok bir yansıtıyor HA HA HA
SilSağol yani ebodaki Hanna ile yarattığım cici kız anaç tavuk imahı letter da yerin dibine girmişti, bununla da bitchness lv.9000 oldu XD
Sil