Uyuyamıyordu.
Darbe çok ağırdı, tekrar tekrar düşünmeyi bir türlü bırakamıyordu. Genç kadının sözleri bir hidrojen bombası gücüyle vurmuştu, Jaejoong'un dünyası hala bulanıktı. Odasına nasıl gidip yatağa ne ara yattığını bile hatırlamıyordu. Kadının sözleri hala kulaklarında çınlıyordu. Hiçbir kadın aşk evliliği yapıp aşksız yaşamaz... yani bu annesinin babasını aldatmakta haklı olduğu anlamına mı geliyordu? Ya da bu onun Jaejoong'u bırakıp gitmesini haklı mı gösterirdi? Bunda kesinlikle yanlış bir şeyler vardı; sadece düşününce bile o kadar kızıyordu ki yumruklarını sıkmaktan tırnakları avuçlarına batıyordu. Ama Yeojin hiç bunun doğru olduğunu söylememişti.
Aslında, Jaejoong'u arkada bırakmanın annesinin yaptığı tek yanlış olduğunu söylemişti. Ama o zaman annesinin babasını aldatmasını haklı buluyordu. Babası ne yaparsa yapsın annesi onlara ihanet etmiş oluyordu... ama daha iyi düşününce, annesinin aşkını bitiren de babası değil miydi? Ama yine de gitmek zorunda mıydı? En azından önce boşanamaz mıydı? Muhtemelen oğlunu geride bırakmak istememişti... ama sonuçta bırakıp bir başka adamla kaçmıştı; değil mi? Jaejoong homurdanıp yüzünü hamur gibi ovuşturdu. Bitmez bir labirentteymiş gibi hissediyordu.
28 Aralık 2014 Pazar
25 Aralık 2014 Perşembe
Evlilik - 4
"Evet, aynen öyle; ama maşallah güneş gibi ortalığı aydınlatıyorsun. Sorun ne?"
"Hiç, izninle ben gidiyorum."
Kapının çarpmasıyla Jaejoong irkildi ve iç geçirdi.
"Evet, tabi, sana da iyi çalışmalar."
Bu Yeojin'in onu terslediği tam olarak kırk yedinci seferdi ve kahretsin ki istediği zaman tam bir buz dağına dönüşebiliyordu. Genç adam ortamdaki buzları kırmak için şimdiye kadar kaç kere teşebbüste bulunup buz gibi bakışlarıyla direk durdurulduğunu hatırlamıyordu bile. Hevesini ve kararlılığını kaybetmemeyi bir şekilde başarsa bile genç kadın sadece sessizce odayı terk ediyordu, sonra kendini odasına kilitliyordu. Jaejoong'a biraz birini hatırlatıyordu ya, kim olduğunu bir türlü çıkaramıyordu... gerçi bir şeyi kesinlikle anlamıştı: hiç takmayan biriyle arkadaş olmaya çalışmak fena halde zor bir işti. Yeojin'in bunu bir ay bıkmadan sürdürdüğünü hatırlıyordu; ama genç adam daha sadece iki haftadan sonra pes etmek üzereydi.
"Hiç, izninle ben gidiyorum."
Kapının çarpmasıyla Jaejoong irkildi ve iç geçirdi.
"Evet, tabi, sana da iyi çalışmalar."
Bu Yeojin'in onu terslediği tam olarak kırk yedinci seferdi ve kahretsin ki istediği zaman tam bir buz dağına dönüşebiliyordu. Genç adam ortamdaki buzları kırmak için şimdiye kadar kaç kere teşebbüste bulunup buz gibi bakışlarıyla direk durdurulduğunu hatırlamıyordu bile. Hevesini ve kararlılığını kaybetmemeyi bir şekilde başarsa bile genç kadın sadece sessizce odayı terk ediyordu, sonra kendini odasına kilitliyordu. Jaejoong'a biraz birini hatırlatıyordu ya, kim olduğunu bir türlü çıkaramıyordu... gerçi bir şeyi kesinlikle anlamıştı: hiç takmayan biriyle arkadaş olmaya çalışmak fena halde zor bir işti. Yeojin'in bunu bir ay bıkmadan sürdürdüğünü hatırlıyordu; ama genç adam daha sadece iki haftadan sonra pes etmek üzereydi.
Evlilik - 3
"Hayır, anlamıyorsun; ondan gerçekten nefret ediyorum!"
Kadın kapının hemen dışında, elinde tepsiyle kalakaldı. Kulak kabartmak gibi bir niyeti yoktu; ama genç adamın konuşmasını kesmek için iyi bir zaman gibi de görünmüyordu. Jaejoong'u hiç bu kadar duygulu konuşurken duymamıştı. Sesinde resmen bıkkınlık ve soğuk bir sinirden başka duygular vardı. Sözleri içten geliyordu. Yeojin olduğu yerde durdu.
"Hayııır, kesinlikle ondan değil!.. tamam, belki birazcık; ama o da hiç yardımcı olmuyor. Beni sadece tiksindiriyor, bu her şeyi bu kadar hafife alması... benim için kolay olduğunu mu sanıyor?"
Daha iyi duymak için eğilirken Yeojin'in kaşları çatıldı. Kimden bahsediyordu? Bir fikri vardı elbet; ama anlamadan bir sonuca varmak istemiyordu.
Kadın kapının hemen dışında, elinde tepsiyle kalakaldı. Kulak kabartmak gibi bir niyeti yoktu; ama genç adamın konuşmasını kesmek için iyi bir zaman gibi de görünmüyordu. Jaejoong'u hiç bu kadar duygulu konuşurken duymamıştı. Sesinde resmen bıkkınlık ve soğuk bir sinirden başka duygular vardı. Sözleri içten geliyordu. Yeojin olduğu yerde durdu.
"Hayııır, kesinlikle ondan değil!.. tamam, belki birazcık; ama o da hiç yardımcı olmuyor. Beni sadece tiksindiriyor, bu her şeyi bu kadar hafife alması... benim için kolay olduğunu mu sanıyor?"
Daha iyi duymak için eğilirken Yeojin'in kaşları çatıldı. Kimden bahsediyordu? Bir fikri vardı elbet; ama anlamadan bir sonuca varmak istemiyordu.
24 Aralık 2014 Çarşamba
Evlilik - 2
"Aman tanrım, bu çok güzel!"
"Senin kadar değil, ama..."
"Yılışık küçük şey, seni çok seviyorum!" diyerek Jaejoong'un açık kollarına atladı Yeojin; genç adam onu belinden sıkıca kavrayıp birkaç tur döndürdükten sonra yere geri bıraktı.
"Ben de seni seviyorum..." dedi ve gülümsedi Jaejoong, "Ama bilesin diye söylüyorum, acayip acıktım."
"Yemeğin bu kadar gecikmesi benim suçum mu? Hadi yiyelim." dedi Yeojin. Onlar masaya otururken kemanlar daha yumuşak bir şarkıya geçiş yaptılar. Akşam yemeğinden sonra el ele Yeojin'in her zaman gurur duyduğu metalik kan kırmızısı Audi A7 Sportsback'e yürüdüler. Yeojin bu arabayı şu anda sahip olduğu pozisyona ilk geldiğinde almıştı ve onu bebeği gibi seviyordu. Aynı sebepten dolayı da sürmek bir kenara, Jaejoong'un bu güzelliğin direksiyonuna bir tek parmağı bile değmemişti. Bugün de farklı olmayacaktı. Yeojin sürücü koltuğuna geçti ve Jaejoong'un yanında yerini almasını beklerken radyoyu açtı. Yumuşak, rahatlatıcı bir müzik kanalı buldu, Jaejoong'un kemerini takmasını bekledi, sonra sürmeye başladı.
"Senin kadar değil, ama..."
"Yılışık küçük şey, seni çok seviyorum!" diyerek Jaejoong'un açık kollarına atladı Yeojin; genç adam onu belinden sıkıca kavrayıp birkaç tur döndürdükten sonra yere geri bıraktı.
"Ben de seni seviyorum..." dedi ve gülümsedi Jaejoong, "Ama bilesin diye söylüyorum, acayip acıktım."
"Yemeğin bu kadar gecikmesi benim suçum mu? Hadi yiyelim." dedi Yeojin. Onlar masaya otururken kemanlar daha yumuşak bir şarkıya geçiş yaptılar. Akşam yemeğinden sonra el ele Yeojin'in her zaman gurur duyduğu metalik kan kırmızısı Audi A7 Sportsback'e yürüdüler. Yeojin bu arabayı şu anda sahip olduğu pozisyona ilk geldiğinde almıştı ve onu bebeği gibi seviyordu. Aynı sebepten dolayı da sürmek bir kenara, Jaejoong'un bu güzelliğin direksiyonuna bir tek parmağı bile değmemişti. Bugün de farklı olmayacaktı. Yeojin sürücü koltuğuna geçti ve Jaejoong'un yanında yerini almasını beklerken radyoyu açtı. Yumuşak, rahatlatıcı bir müzik kanalı buldu, Jaejoong'un kemerini takmasını bekledi, sonra sürmeye başladı.
23 Aralık 2014 Salı
Evlilik - 1
"Evet." dediğini duydu genç kadın, hemen önündeki adamın. Gergince yutkundu.
"Evet." dedi kadın kısa bir süre sonra, ne sorulduğuna pek de aldırmadan. Hemen ardından adam hafifçe eğilip dudaklarını kadının dudaklarına bastırdı ve o bunu yaptığı anda hava alkış seslerine boğuldu. Adamın dudakları sıcak ve yumuşaktı, nefesi nane kokuyordu ve öpüşü bir tüy kadar hafifti; ama kadının bunları düşünecek pek zamanı yoktu. Adam geri çekildi, el ele tutuşup arkalarını döndüler ve kalabalığa gülümsediler. Ardından yüzükler değişildi, pasta kesildi ve müzik akarken her tarafa fırtına gibi şampanya yağdı. Ve gitme zamanı gelmişti bile.
Adam genç kadını yol kenarına park edilmiş, koltuklarının arkası her renkten gül yapraklarıyla dolu parlak kırmızı spor arabaya kadar taşıdı. Kalabalık tezahürat edip arkalarından el sallarken adam sürücü koltuğuna geçti. Genç kadın, adam hızlandıkça gittikçe daha fazla küçülen kalabalığa neşeyle el salladı. Kısa süre sonra, genç bir çift için rüya gibi olacak olan küçük, beyaz salondan bir iz bile görememeye başladığında, önüne döndü ve koltuğuna düzgün bir biçimde oturdu. Direksiyondaki kadınla aynı derecede ifadesiz adama bir bakış bile atmaya tenezzül etmedi.
"Evet." dedi kadın kısa bir süre sonra, ne sorulduğuna pek de aldırmadan. Hemen ardından adam hafifçe eğilip dudaklarını kadının dudaklarına bastırdı ve o bunu yaptığı anda hava alkış seslerine boğuldu. Adamın dudakları sıcak ve yumuşaktı, nefesi nane kokuyordu ve öpüşü bir tüy kadar hafifti; ama kadının bunları düşünecek pek zamanı yoktu. Adam geri çekildi, el ele tutuşup arkalarını döndüler ve kalabalığa gülümsediler. Ardından yüzükler değişildi, pasta kesildi ve müzik akarken her tarafa fırtına gibi şampanya yağdı. Ve gitme zamanı gelmişti bile.
Adam genç kadını yol kenarına park edilmiş, koltuklarının arkası her renkten gül yapraklarıyla dolu parlak kırmızı spor arabaya kadar taşıdı. Kalabalık tezahürat edip arkalarından el sallarken adam sürücü koltuğuna geçti. Genç kadın, adam hızlandıkça gittikçe daha fazla küçülen kalabalığa neşeyle el salladı. Kısa süre sonra, genç bir çift için rüya gibi olacak olan küçük, beyaz salondan bir iz bile görememeye başladığında, önüne döndü ve koltuğuna düzgün bir biçimde oturdu. Direksiyondaki kadınla aynı derecede ifadesiz adama bir bakış bile atmaya tenezzül etmedi.
Başlangıç - 19
Sabah Baekhee gözlerini açtığında gün ışımaya daha yeni başlamıştı. Jongin hemen yanında derin bir uykudaydı, gencin yumuşak nefes alıp verişleri kızın yüzüne vuruyordu. Yatağın başucundaki pencereden, bulutların arasından süzülen güneşin ilk ışıkları üzerlerine vuruyordu. Daha gökyüzünde sadece minicik bir köşesi vardı güneşin; ama en azından bugün fırtınalı olmayacaktı; burası kesindi.
Derin bir iç geçirip yanında bütün masumiyetiyle uyumakta olan gence döndü Baekhee. Gencin dolgun dudakları uykuyla daha da şişmiş ve aralıktı; saçları darmadağın bir biçimde yüzüne dökülüyordu ve kirpiklerinin gölgesi sabahın ilk ışıklarında yanaklarına vuruyordu. Elinde olmadan gülümsedi Baekhee. Yavaşça elini yorganın altından kurtarıp gencin saçlarına dokundu. Uyandırmamak için özel bir çaba sarf ediyordu; güneşin nazik ışıkları teninde parlarken genç gerçek olamayacak kadar güzeldi.
Dünkü halinden çok farklıydı Jongin. Dinlenmiş, tazelenmiş görünüyordu. Gece loş ışıkta bile Baekhee'nin dikkatini çeken mor halkalar artık yoktu. Kaşları endişe veya üzüntüyle çatılmamıştı, dudaklarının köşeleri aşağı kıvrılıp bir sıkıntı ifadesi yaratmıyordu. Tam aksine, gencin yüzünden huzur akıyordu. Böyle düşünmek istemese de bir an onunla beraber uyumanın Jongin'in rahat uyumasını da sağladığını düşündü Baekhee. Böyle olmasını isterdi. Onun uykusu, beklediğinden kısa sürse de, kabussuz ve rahat olmuştu.
Derin bir iç geçirip yanında bütün masumiyetiyle uyumakta olan gence döndü Baekhee. Gencin dolgun dudakları uykuyla daha da şişmiş ve aralıktı; saçları darmadağın bir biçimde yüzüne dökülüyordu ve kirpiklerinin gölgesi sabahın ilk ışıklarında yanaklarına vuruyordu. Elinde olmadan gülümsedi Baekhee. Yavaşça elini yorganın altından kurtarıp gencin saçlarına dokundu. Uyandırmamak için özel bir çaba sarf ediyordu; güneşin nazik ışıkları teninde parlarken genç gerçek olamayacak kadar güzeldi.
Dünkü halinden çok farklıydı Jongin. Dinlenmiş, tazelenmiş görünüyordu. Gece loş ışıkta bile Baekhee'nin dikkatini çeken mor halkalar artık yoktu. Kaşları endişe veya üzüntüyle çatılmamıştı, dudaklarının köşeleri aşağı kıvrılıp bir sıkıntı ifadesi yaratmıyordu. Tam aksine, gencin yüzünden huzur akıyordu. Böyle düşünmek istemese de bir an onunla beraber uyumanın Jongin'in rahat uyumasını da sağladığını düşündü Baekhee. Böyle olmasını isterdi. Onun uykusu, beklediğinden kısa sürse de, kabussuz ve rahat olmuştu.
5 Aralık 2014 Cuma
Baş Belası - 2
“Kızlar bakın ne duydum?” Diye koşarak Rian yanlarına
geldiğinde Hanna ve Sekyung okulun en rahat kafesinde yumuşak ve rahat
koltuklara kurulmuş kahve içiyorlardı. Rian’ın yüzünde dünyanın en heyecan
verici haberini duymuş gibi bir ifade vardı ve genelde yüzündekiler kitap gibi
okunur olduğundan muhtemelen öyle bir haber aldığı sonucuna varılabilirdi.
“Sen derste değil miydin ya?” dedi Hanna, zaten yeterince
büyük olan gözlerini daha da belerterek. Rian kendini kızların yanındaki
koltuğa bırakırken gözlerini devirdi.
“Hayır tabii ki, dersten çıkalı yarım saat oluyor!
Telefonunuza baksaydınız görürdünüz. Ama en azından artık nerede olduğunuzu
mesaj atma zahmetine giriyorsunuz ki bu da büyük bir gelişme. HER neyse.” Dedi
kız ve abartılı hareketlerle saatini düzeltip öne doğru eğilip yüzüne eski
heyecanlı gülümsemesini yerleştirdi. “Çok tatlı haberlerim var.”
4 Aralık 2014 Perşembe
Baş Belası - 1
-1-
“Gecenin daha yeni başladığını hepimiz biliyorduk; ama hiç
kimse bunu dile getirmeye cesaret edemiyordu. Kopacak fırtınayı ölümcül bir
merakla bekliyorduk. Herkesin yüzünde yapmacık bir sırıtış, bir eğlenme ifadesi
vardı. Hepimiz gülüyorduk, televizyondan yayılan müziğin ritmiyle sağa sola
sallanıyorduk. Bir tek ben gerçekten eğleniyormuş gibi oynuyordum, diğer herkes
bariz bir biçimde kendini öyleymiş gibi görünmek için zorluyordu. Tepe lambası
kapalıydı, sadece iki uzun gece lambasından yayılan sarı ışıkların
loşluğundaydık. Umursamamaya çalıştığımız çift televizyonun yanında kucak
kucağaydı. Göz göze geldiğimiz zaman hiçbir şey yokmuş gibi davransak da
genellikle o tarafa hiç bakmamaya çalışıyorduk. Alçak masanın etrafına
dizilmiştik; ortada bir tepside büyük bir kasede alkol, shot bardakları ve oyun
kartları keyfimizi bekliyordu. Bir haftadır beklediğimiz oyun bu değildi; ama
kontrol bizde değildi ve şimdi oyun başlamak üzereydi. Ve hepimiz kopacağından
hiç şüphe duymadığımız bu fırtınayı ölümcül bir merakla bekliyorduk.”
*
Kaydol:
Yorumlar (Atom)