25 Ağustos 2014 Pazartesi

Başlangıç - 15

– 15 –

“Hava bunu sık sık yapar mı?” diye sordu Baekhee, toplanmaya başlayan bulutlara bakarak. Bulaşıkları yıkıyorlarken havada bir tane bile bulut yoktu; ama şimdi işi bitmiş, bahçede oturup eski klasiklerden bir şey okumak istediği zaman gökyüzü koyu renkli bulutlarla lekelenmeye başlıyordu. Şu Murphy’i bir bulsa odun ateşinde çevirme yapacaktı.

“Hayır, aslında sık yapmaz…” diye mırıldandı D.O. kendi kendine. Baekhee o tarafa bir göz attı ve yeniden hızla toplanan bulutlara döndü.

“Rian’la Lay’i içeri çağırsak mı?” dedi, düşünceli bir biçimde.

“Aslında fena olmayabilir…” diyordu ki Chanyeol, kendi cümlesinin ortasında durdu. Ani sessizliği herkesin ilgisini onun üzerine çekmişti. Gencin yüzünde çok önemli bir şeyi yeni fark etmiş birinin dehşet dolu ifadesi vardı. “Sekyung’la Chen ormandaydı.”

Shojo Gibi Sevmek - Final

“İşte ona harabeoji demeyi böyle bıraktım.”

Önümde oturan dört yaşındaki çocuklar gurubu kocaman sevimli gözleriyle önce bana, sonra birbirlerine baktılar. Harabeoji lakaplı çocuk, ona lakabı takan küçük kıza kaçamak bir bakış attıktan sonra gözlerini daha da kocaman açarak bana döndü.

“Ne yani, büyüyünce biz de evlenebilir miyiz?” dedi, korku ve heves karışımı bir ifadeyle.

“Belli mi olur? Daha o yaşınıza yıllar var.” Dedim, gülümseyerek.

Shojo Gibi Sevmek - 08

Uyanır uyanmaz telefonumu kontrol ettim; ama hiçbir şey yoktu, ne bir cevapsız çağrı, ne de mesaj. İki gündür boşuna bekliyordum. Bu sabah burada olması gerekiyordu; bugün matematik sınavının sonuçları asılacaktı. Burada olmak zorundaydı; yoksa bütün hayallerim yerle bir olacaktı.

İç çekip yataktan kalktım ve kendimi banyoya sürükledim. Joon’un, itiraz etmeme rağmen, almamı istediği kedili kolye aynanın kenarından sarkıyor, bana göz kırpıyordu. O gün, onu reddetmeme rağmen pes etmeyeceğini söylemişti. Bu kolyeyi benim için aldığında ve verecek kimsesi olmadığında ısrar etmişti. Ablasına vermesini söylediğimdeyse ablasının kedili şeylerden hoşlanmadığı bahanesinin arkasına sığınmıştı. Halbuki beklenmedik itirafının hatırına en baştan açıklamıştım; eskiden ondan hoşlandığımı ama artık öyle bir şey olmadığını, başka birinden hoşlandığımı ve bir umut olmadığını açıkça söylemiştim.

Daha önce birazcık bile şüphem vardıysa eğer, iki gün Jonghyun’u görmeyince hislerim içimde daha da netleşmişti. Sadece cumartesi için gidecekti aslında; ama bütün hafta sonu orada kalmışlardı ve ben onu deli gibi özlüyordum. Yiğitlikten aramamıştım daha; ama o da beni aramayınca dün gece rüyamda gelip çocukken yaptığımız gibi benim yanımda uyuduğunu görmüştüm. Zaten uyanır uyanmaz telefonuma bakma nedenlerimden biri de buydu: arka planımda artık onunla beraber sırıttığımız bir resim vardı. Resim beni gülümsetse de bu sabah sadece onu görmeyi daha çok istememe neden olmuştu.


23 Ağustos 2014 Cumartesi

Shojo Gibi Sevmek - 07

“Kalemleri bırakıp arkanıza yaslanın, çocuklar.” Dedi hoca, derin bir nefes alarak kalemi yerine bıraktım ve ellerimi birleştirip esnettim. Sonra gerindim ve rahatlamayla arkama yaslandım. Hoca kağıdı önümden alırken yüzümde görmeye alışık olmadığı kendinden memnun gülümsemeye ters bir bakış attı; ama umurumda olduğunu söyleyemeyecektim.

Son on dakikadır çözdüğüm sorularda hata yapıp yapmadığımı kontrol etmekle meşguldüm. Sınavda yirmi soru vardı, bir tanesini sadece mantık yürüterek yapmıştım; ama diğerlerinden emin gibiydim ve daha önce hiç kendi başıma çalışarak bu kadar harika bir sınav geçirdiğim olmamıştı. Aşk nelere kadirdi! Ne zaman hevesimi kaybetsem veya umutsuzluğa kapılsam, birkaç dakika kendime Jonghyun’u düşünmek için izin veriyordum ve sanki gün boyu hiç çalışmamışım gibi taptaze bir hevesle çalışmaya devam edebiliyordum.

“Yüzündeki ifadeye bakılırsa ya sıfır alacaksın, ya da harika bir sınav geçirdin.” Dedi Jonghyun, hoca kağıtları toplamayı bitirip çıktığı anda.

Shojo Gibi Sevmek - 06

“Off çok yoruldum!” diye mızıldandım odamda ve kafamı önümde açık duran kitaba gömdüm. Matematik hiçbir zaman iyi olduğum bir alan olmamıştı ve sınav sadece iki gün sonra olacaktı. Korkunç stresliydim ve işin kötü yanı, her zamanki kurtarıcımdan yardım da isteyemiyordum.

İç çekip kafamı kollarımın altına gömdüm. Minhyuk’la konuştuktan sonra balo salonuna geri dönüp hiçbir şey duymamış gibi davranmıştım; ama bu hiç tuhaf hissetmediğim anlamına gelmiyordu. Çooook değişik bir duyguydu. Daha önce Jonghyun hakkında farkına bile varmadığım şeyler kendilerini bana göstermek için çığlık atıp tepinmeye başlamıştı adeta. Mesela; benimle konuştuğu zamanlarda hafifçe bana doğru eğiliyordu, kitap okurken saçları gözlerine düşüyordu ve onları çekmeye zahmet etmiyordu, benimle uğraştığı zamanlarda gözlerinde muzip bir ışık oluyordu… yakın olduğu zamanlarda yumuşak parfümü burnumu gıdıklıyordu… son zamanlarda bu bana fazla geliyordu. Aklım ve duygularım öyle karışıyordu ki onun fazla yanında kalmaya gelemiyordum... ki bu ders çalışmayı fazlasıyla zor hale getiriyordu çünkü kötü olduğum konularda beni çalıştıran oydu. Eğer sınavlardan çakarsam bu sadece ve sadece onun suçu olacaktı!

Shojo Gibi Sevmek - 05

Bu ne lan bu ne lan bu ne lan bu ne lan!!

Kıpırdayamıyordum, nefes alamıyordum, gözlerimi bile açamıyordum ve aklım sadece üç kelimeyle doluydu: bu. ne. lan. Tamamen donmuştum. Bunun anlamı neydi? Neler oluyordu? Neden oluyordu? Ne düşünmem gerekiyordu? Bilmiyordum. Hiçbir fikrim yoktu. Tamamen şok içindeydim ve bunun sebebi olan kişi geri çekilmiyordu. Aslında, o yumuşak, sıcak dudakların benimkilerin üzerinde kıpırdadığını hissettiğimde gözlerimi daha da sıkı kapatıp düşünmek için bir yol bulmaya çalıştım. Ama uzun süre uğraşmam gerekmedi.

“Ne yaptığını sanıyorsun?” gözlerimi açtığımda Jonghyun’u Joon’un bileğini sıkarken gördüm. Joon’u üzerimden almıştı ve yüzünde arkadaş olduğumuz tüm bu yıllar boyunca bir kere bile görmediğim düşmanca bir bakış vardı. Neredeyse korkunç olduğunu düşünecektim. Ama Joon daha korkunçtu, gerçi; birdenbire bir kızı yakalayıp öpmek- üstelik o benim ilk öpücüğümdü!

“Ne yapıyormuşuz gibi görünüyor?” dedi, çarpık bir gülüşle.

22 Ağustos 2014 Cuma

Shojo Gibi Sevmek - 04

“Eş değişebilir miyiz?”

Başımın tepesinde çınlayan tanıdık sesle donakaldım. Joon mu? Joon neden buradaydı? Tam onunla ilgili herhangi bir şey düşünmeyi bıraktığım zaman neden buraya gelmişti? Yani, tabii ki biz arkadaştık; ama Jonghyun’la sevgili gibi görünecek kadar yakın dans ediyorken – vay canına, sadece düşüncesi bile kızarmama neden olmuştu – Joon neden bölüyordu? Onun üstesinden gelmeye çalışarak geçen iki haftadan sonra ilk defa içtenlikle eğleniyordum; onu şu anda etrafımda istemiyordum.

Kısa bir tereddütten sonra gerçi Jonghyun benden bir adım uzaklaştı.

Shojo Gibi Sevmek - 03

Aynaya bakıp gülümsedim. Tek ihtiyacım olan ayakkabılarımdı, sonra tamam olacaktım.

“Aman da aman, ne kadar güzel görünüyorsun.” Dedi annem. Kıkırdadım.

“Güzelim, değil mi?” dedim, mutlulukla.

“Baloda dikkatli ol, tamam mı?” dedi.

“Endişelenme umma, harabeoji her zamanki gibi benimle olacak, iyi olacağım” dedim.

“Şu çocuğa harabeoji demesene!” diye haşladı beni, “Biliyorsun, o gerçekten yakışıklı bir genç adam.”

“Amaan, harabeoji.” Diye burnumu kırıştırdım. Onaylamayarak başını salladı ve gitti. Kendime baktım. Elbisem gül kurusuydu, kalp şeklinde straplez bir göğüs kısmı vardı. Eteği dizlerime kadar geliyordu ve kabarıklaştırmak için altına bir ton siyah tül dikilmişti. Belinde siyah dantelden geniş bir kuşağı vardı, tam göğüs altından başlayıp eteğin başladığı yerde bitiyordu ve arkada sevimli dev bir fiyonk yapıyordu. Saçlarımı dalgalar halinde açık bırakmıştım ve her zamanki klasik, bileğinde ince bir bant olan siyah topuklularımı giydiğimde görünüşüm tamamlanmış olacaktı. Ayakkabılarımın, üzerinde hayatta kalabileceğim, orta yükseklikte topukları vardı ve bu zaten onları ilk giyişim değildi.

Shojo Gibi Sevmek - 02

“Iıı şey, belki benimle gidersin diye düşünmüştüm?” Peki ben bunu neden yapıyordum? Neden? Neden? Beni bu deliliğe ne sürüklemişti? Hiçbir fikrim yoktu.

“Ahh, şu… üzgünüm, çoktan başkasına söz verdim.” Bunu söyleyeceğini bilmeliydim, peki neden sordum ki? Neden? Neden?

“Anladım, evet, doğru; seni de rahatsız ettim… iyi eğlenceler.” Arkama dönüp yürümeye başlamadan önce suratıma bir gülümseme yapıştırmayı ihmal etmedim.

“Hey, Laa-laa! Alınmadın, değil mi?” durup yüzüme yapıştırdığım gülümsemeyle ona döndüm.

“Gururumu o kadar incittin ki tamiri mümkün değil; bana borçlusun, hatırlasan iyi olur.” Dedim şakayla ve kıkırdadım. Bu onu da rahatlatmış gibiydi, en azından önemsediğini görmek güzeldi gerçi.

Shojo Gibi Sevmek - 01

Çok güzeldi.

Benim ezeli aşkımdı, onun için basitçe ölüyordum ve onun hiçbir fikri yoktu. Tamam, belki de biliyordu da umurunda bile değildi. Bilmiyordum. Ama çok güzeldi. Gülümsediğinde güzeldi; güldüğünde, dans ettiğinde, spor yaptığında, arkadaşlarıyla muhabbet ettiğinde, sadece yolda yürüdüğünde; hatta derste uyuyup sırasına salya akıtırken bile güzeldi. Ve sadece güzel de değil; gerçekten hayranlık uyandırıcı biriydi. Neredeyse bütün sporları mükemmel ve, şey, zarifçe yapıyordu; onunla muhabbet etmek eğlenceliydi, arkadaşlarına nazik ve doğal davranırdı ve… sadece ona aşık olmuştum. Lee “Joon” Changsun’un kızlar üzerinde böyle bir etkisi vardı.

Şey, ondan hoşlanan tek kız ben değildim; tabii ki hayır. Sınıfındaki kızlardan çoğunun aşkıydı o. Sadece kızlarla öylesine takılmakla ilgilenmiyordu, hiçbir zaman ilgilenmemişti. Bunu can sıkıcı buluyordu. Nereden mi biliyordum? Onun arkadaşıydım da ondan.

21 Ağustos 2014 Perşembe

Başlangıç - 14

– 14 –

“Saçmalama, bu tarafta olamaz.” Dedi Sekyung, ellerini beline koyarak.

“Güven bana, gerçekten o tarafta.” Dedi Chen, neredeyse yalvarır gibi. Sekyung ofladı.

“Biz buraya gelirken güneş sağ tarafımızdaydı ve saat on ikiydi. Şimdi solumuzda kalmalı, sağımızda değil.” Dedi Sekyung ve gözlerini devirdi. “İtiraf et artık, Chen; kaybolduk.”

“Hayır kaybolmadık!” diye tepindi Chen, belki de birkaç milyonuncu defa. “Kaybolduğumuzu kabullenmek ne işe yarayacak ki? Bak ben eminim; bu tarafta işte!”

“Değil işte, bana mantıklı bir tek sebep bile gösteremiyorsun daha, neden orada olması gerektiğine dair!” dedi Sekyung. Chen ofladı.

“Bana güvensen olmuyor mu, cidden?” dedi Chen, bıkkınlıkla.

“Aa, bilmem? Düşüneyim… mantıklı olsan güvenebilirdim!” dedi Sekyung, tepesi atmak üzereydi.

“Ben sana neden aşık oldum ki?” diye söylendi Chen, kendi kendine. Sekyung’un kaşları tehlikeli bir biçimde havalandı.

Başlangıç - 13

– 13 –

Hanna’nın amacı kesinlikle Luhan’la yalnız kalmak değildi; sadece o da kaldıkları yerde bir yardımı dokunsun istemişti. Hatta bulaşık için ilk gönüllü olduğunda bugünün Luhan’ın sırası olduğundan haberi bile yoktu; Luhan’la Sehun’un sırası olduğunu öğrendiğinde Sehun çoktan işini ona bırakıp kaytarmaya gitmişti bile. Ama şu anda Hanna şikayet ettiğini söyleyemezdi; Luhan kendi kendine sevimli bir şarkı mırıldanırken değil.
Köpüklü bir tabağı daha ona uzattı Luhan. Hanna tabağı aldıktan sonra da köpüklü parmağıyla Hanna’nın burnunu dürterek kızın irkilmesine neden oldu. Hanna neredeyse tabağı elinden düşürecekti; ama son anda tutmayı başarıp gözlerini kırpıştırarak burnunun ucundaki beyazlığa bakmayı denedi. Luhan ufak çaplı bir kahkaha krizine girdiğindeyse oflayıp yanaklarını şişirerek tabağı lavaboya bıraktı.

“Ya! Neye gülüyorsun bakayım sen?” diye haşladı, elini Luhan’ın tarafındaki köpük dağına daldırarak. Luhan gülerek geri geri gitti.

“Hiç; köpük sana gerçekten çok yakıştı da.” Diye gülmeye devam etti Luhan, bir yandan gerilerken.