25 Ağustos 2014 Pazartesi

Shojo Gibi Sevmek - Final

“İşte ona harabeoji demeyi böyle bıraktım.”

Önümde oturan dört yaşındaki çocuklar gurubu kocaman sevimli gözleriyle önce bana, sonra birbirlerine baktılar. Harabeoji lakaplı çocuk, ona lakabı takan küçük kıza kaçamak bir bakış attıktan sonra gözlerini daha da kocaman açarak bana döndü.

“Ne yani, büyüyünce biz de evlenebilir miyiz?” dedi, korku ve heves karışımı bir ifadeyle.

“Belli mi olur? Daha o yaşınıza yıllar var.” Dedim, gülümseyerek.

“Hadi bakalım, çocuklar, oyun zamanı! Sona kalan çürük yumurta!” diye yanında yardımcısıyla beraber içeri dalan Minhyuk’la beraber sadık dinleyicilerim neşeli çığlıklar eşliğinde beni terk edip oyuna koştular. Yardımcısı arkalarından giderken Minhyuk yanıma geldi. “Seni de yordum, Rian, sağ ol onları oyaladığın için.”

“Ne demek? Kısa bir masal anlattım sadece.” Dedim, gülümseyerek.

“Umarım yaşlarına uygun bir masaldır.” Dedi Minhyuk, öyle olduğunu bilmesine rağmen.

“Olası uygunsuz yerleri tıraşlamayı öğrendim bayağı, annelik zor iş, azizim.” Dedim, oturduğum yerden kalkmaya çalışarak. Minhyuk anında kolumdan tutup kalkmama yardım etti. Dengemi sağladığımda elimi belime koyup derin bir nefes aldım ve yavaşça verdim.

“Aman dikkat. Seni yorduğumu öğrenirse Jonghyun dalağımı söküp kebap yapar, yedirir bana.” Dedi Minhyuk. Elimde olmadan güldüm.

“Bu tehdidi gerçekten yedin ondan, değil mi?” dedim. O da güldü.

“Hamilelik izninde buraya gelmene izin verdiğim için bana hala kızgın, zaten.” Dedi, bana kenardaki koltuğa kadar eşlik edip oturmama bizzat yardım ederken. Ayaklarımı rahatça uzattım. Minhyuk üniversiteden mezun olduktan sonra sahip olduğu bütün sermaye ve biraz da krediyle bir anaokulu açmıştı. Çocukların ev gibi sevebilecekleri bir yer olsun, istiyordu. Anaokulu öğretmenliği gerçekten tam Minhyuk’un yapacağı bir işti ve ona gerçekten yakışıyordu.

“Aman, evde otur otur, içim şişiyor! Burada en azından biraz eğleniyorum. Woohyun hala uyuyor mu?” diye sordum. Küçük canavarım daha üç yaşındaydı ve öğlenleri en az iki saat uyumak gibi hoş bir alışkanlığı vardı.

“Melek gibi.” Diye gülümsedi Minhyuk, “Bu arada, hala isim seçemediniz mi?”

“Hala emin değiliz; ama biz ne yapalım, bu sefer işimiz zor. Uyumlu iki isim arıyoruz.” Dedim.

“Minwoo’yla Minah nasıl olur?” dedi Jonghyun. Daha kapıdan girerken muhabbete katılma yeteneğine hayrandım, doğrusu.

“Fena değil, hoş geldin, ben de seni özledim.” Dedim, o yanıma gelirken. Ayaklarımı uzatmakta olduğum koltuğun yanında diz çöküp elini artık gerçekten burnuma değecek kadar şiş karnıma büyük bir şefkatle koydu. Onun bu hali beni her zaman gülümsetiyordu. “Hayırdır, erken mi çıktın?”

“İzin aldım; doğum için.” Dedi, karnımı okşayarak. Bazen kendi karnımı kıskanıyordum.

“İyi yapmışsın, ben de evde sıkılıp sıkılıp buraya kaçıyordum. Yakında direk Minhyuk’a kaçmayı düşünmeye başlayacaktım.” Dedim.

“Karımın aklını çelmez misin lütfen, vahşi bir cinnet haberiyle gazete manşetlerini süslemek istemiyorum.” Diye sahte bir bıkkınlıkla takıldı Jonghyun. Minhyuk güldü.

“Yaa tüh, benimki çok memnun olurdu halbuki böyle taze, kendinden hamile bir metresi olsa!”

“Niye, bence gerçekten gayet memnun olurdu.” Diye sırıttım. Minhyuk’un eşi öyle sevimli minyon bir insandı ki bir yeğenim olmasını dört gözle bekliyordum. O bebek sevimliliğiyle bütün bir evrenin fatihi olabilirdi. Minhyuk başını iki yana salladı.

“Canına susamışsın sen.” Dedi, gülmeyi bir türlü kesemiyordu.

“O değil de, yetiştirmem gereken bir dedikodu var.” Dedi Jonghyun birden. Minhyuk’un kulakları diktiğini göz ucuyla gördüm.

“Joon sevgilisinden ayrılmış. Çok bile dayanmıştı.” Diye çok mantıklı bir tahmin yürüttüm. Joon oldukça ünlü bir basketbol oyuncusuydu artık ve liseden beri çıktığı herhangi bir kızla bir haftadan uzun dayanmamıştı; bu yüzden aklıma ilk gelen bu oluyordu.

“Hayır işte, ayrılmamış; hatta ayrılmayacakmış da. Hayatında bu kadar mutlu olmadığını sayıklayıp duruyordu bugün.” Dedi Jonghyun. Çenem karnıma düştü.

“Ay şimdi doğuracağım, sen ciddi misin? Öyleyse bu kızla bir an önce tanışmamız lazım, çünkü.” Dedim, yerimde doğrularak. Başını onaylayarak salladı Jonghyun.

“Daha az önce karşılaştım; şirketin kapısından geçiyordu. Kızla buluşmaya gidiyormuş; elinde bir demet çiçek ve suratında aptal bir sırıtışla. Bizim Joon.” Dedi, hala şaşkın olduğu her halinden belliydi.

“Ne diyeyim, Allah mesut etsin; yakında istemeye gideriz, artık!” dedim, ellerimi kaldırarak. “Neyse, madem geldin, beni hastaneye sen götür bari.”

“Hastane mi, o nereden çıktı?” dedi Jonghyun, kaşları çatılmıştı.

“Sen gelmeden doktor aradı; içime sinmedi böyle, kontrole gel, dedi. Sen gelmesen Minhyuk’tan isteyecektim; yarım saat sonraya verdi randevuyu.” Dedim. Kaşları anladığını gösterircesine havalanırken ayağa kalktı Jonghyun.

“E gidelim mi o zaman? Geç kalmayalım.” Dedi. Ayağa kalkmak için hareketlendiğimde neredeyse hiç güç harcamadan ayağa kalkmamı sağlayacak iki destek anında yanımda hazırdı. Doğrulabildiğimde Minhyuk bizi gülümseyerek kapıya kadar geçirdi. Ona veda edip beklenmedik kontrolüme gitmek için arabaya bindik. Biner binmez Jonghyun karnıma doğru eğilip ellerini koydu ve doğru dürüst duyamadığım bir şeyler fısıldamaya başladı. Sonra arabayı çalıştırdı.


Arkamızdan el sallayan sevimli arkadaşımla sürmeye başlamadan önce kocaman karnımla konuşmayı asla ihmal etmeyip kendi karnımı kıskanmama neden olan sevgili kocama baktım. Bütün dertleriyle ve sıkıntılarıyla bile kusursuz bir ailem, hala böyle içten kalmış bir sürü arkadaşım ve bazen bir canavara dönüşse de melek gibi bir oğluşum vardı; iki yeni canavar da yoldaydı. Bizi uyutmayacak biri kız biri erkek iki yeni minnoşumuz olacaktı. Uykusuz gecelere karşı iyi kahvemiz, sabah kahvaltıları için güzel manzaramız, elektrik kesilirse diye mumlarımız ve yatağın altına saklı bir yedek çocuk bezi yığınımız da her daim hazırdı. Bir hayattan bundan daha fazlasını isteyemezdim, herhalde. 

5 yorum:

  1. omo omo omo... moe moe çiçekleri saçıyorum etrafa. TANRIM BU ÇOK SEVİMLİYDİ. hoş joon un sonsuza dek yalnız kalıp bir çöplükte çürümesini tercih ederdim ama neyse. jonghyun sana bir şey demiyorum zaten adamın dibisin. insan hiç mi yalan söylemez hayatında? bir şeyleri saklamaz? kim sorsa pat diye gerçekleri söylüyor çok hoş :D zaten yakında minhyuk ancak bunların çocuklarına bakacak duruma gelir tavşan gibiler mübarek. ( Sanırım jonghyun a rağmen minhyuk favori karakterim.) Ve yonghwa malı öldü mü? lütfen ölsün... Noooolur ölsün. sevmiyoooom onu işte hıh.

    Son paragraf da cidden kitap finali gibi olmuş. son iki bölümü insan suratında aptal bir sırıtışla okuyor. aptal kısmı riandan sırıtış kısmı jonghyundan kaynaklı tabi :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ahahah ama neden ki rian da oldukça sevimli bir karakterdi bence xD ayrıca aradan kaç yıl geçmiş halla halla minhyuk kendi derdine yansın daha ilk çocukta XD Joon gibileri asla yalnız kalmaz hayatım, sen hiç merak etme ve Yonghwa'yla da galiba artık sık görüşmüyorlar, bayağı olmuş konuşalı, kavgalı değiller gerçi ama o.O bu arada minhyuk'un benim aklımda hayal ettiğim karısı ayhan, bu yüzden sakin olabilirsin xD okuduğunuz için teşekkürler, efenim <3

      Sil
    2. ehehehe ne demek :D ve "karısı ayhan..." hımmm bilemedim. allah sabır versin ne diyeyim o vakit :D rian ı seviyorum ama bu jonghyuncuğuma belli bir döneme kadar acı çektirdiği gerçeğini değiştiriyor mu?

      bir de sendeki şu olaya hastayım noonim oppa moppa diyorlar ama bir yandan osmanlı nın adı geçiyor çok türk türk konuşuyorlar cidden hoşuma gidiyor. :D herkes koreli-türk melezi gibi

      Sil
    3. Napam başka türlü olmuş gibi gelmiyor aslında sanırım koreli olan sadece karakterlerin tipi ve adı tamamen türkçe yazıyor olabilirim. Bu iyi bişey mi? :')

      Sil