21 Mart 2015 Cumartesi

Aşk Tesadüfleri Sevmez - 7

-7-

Hanna işlerini bitirip Baekhee’yi arayana kadar vakitleri vardı. Baekhee aslında buraya öylesine gelmişti; ama okulun çatı katında yapacak pek de fazla bir şey olmadığını fark ettiğinde hayal kırıklığına uğradı. Çin’deki okulunun çatı katından görünen tek şey toz ve duman olduğundan oraya kimse çıkmazdı; Kore’de nedense çatı katlarının daha eğlenceli yerler olacağını düşünmüştü. En azından mangalarda öyleydiler. Tabi anlaşılan bu durum gerçek hayatta pek geçerli değildi.

Çatıda biraz daha durduktan sonra tırabzanlardan kayarak aşağı indiler. Baekhee spor salonundan bir top alıp oynayabileceklerini düşünmüştü; ama okul saatleri dışında topları da vermiyorlardı. Baekhee yeni hedefi olarak yanına alabileceği oyun kartları gibi bir şey edinmeyi aklına yazdı ve iki gencin peşine takılarak boş boş yürümeye başladı. Sessiz, kendi başına veya müzikle yürümeyi severdi; ama Çin’de ilkokul dışında pek fazla yakın arkadaşı olmadığından arkadaşlarıyla anlamsız ergen muhabbetleri yapıp gülmekten kırılarak yavaş yavaş yürümenin ne kadar eğlenceli bir şey olabileceğini unutmuştu.

“Ya Hanna gerçekten güzel kız, onu kimse inkar edemez.” Dedi Himchan bir ara, sohbet ederlerken. Gencin yüzündeki etkilenmiş ifade nedense Baekhee’nin içgüdülerini sopayla dürttü.

“İçimden bir ses sadece güzelden fazlası olduğunu söylüyor…” diye mırıldandı kendi kendine, gözlerini gökyüzüne dikerek; ama bunu Himchan’ın duyabileceği bir sesle söylemişti.

“N-ne alakası var canım? Ben- ben sadece- yani bu- bu herkesin bildiği bir şey! Kız güzel işte!” dedi Himchan telaşla. Baekhee yüzüne yerleşen kendinden memnun, tatmin olmuş sırıtışı engellemek için hiçbir çaba harcamadı.

“Ebe sobe…” dedi, şarkı söyler gibi, sonra aynı sırıtışla gözlerini yeni arkadaşına çevirdi.

“Ne- ne diyorsun sen ya?” dedi Himchan inatla; ama Yongguk çoktan pes etmişti, genç elini kaldırıp arkadaşının omzuna koyarak başını iki yana salladı.

“İnat etme oğlum, kız çakal işte.” Dedi Yongguk, hemen ardından Baekhee’den bacağına hafif bir tekme yese de tepki vermedi. Himchan inanamazlıkla bir Yongguk’a, bir Baekhee’ye baktı, sonra derin bir nefes alıp pes ederek ofladı.

“Tamam, teslim oluyorum.” Dedi bıkkınca, ellerini kaldırarak. “Beni yakaladın. Evet, Hanna’dan ben de hoşlanıyor olabilirim; ama tek değilim, yani ne var bunda?”

“Nasıl ne var?” dedi Baekhee, hızla Himchan’ın önüne gidip dikildi ve onun da durmasını sağladı. Gencin yüzündeki şaşkın ifade o kadar saftı ki Baekhee playboy havasının içi boş bir maskeden ibaret olduğunu düşünmeye başlamak üzereydi… ya da belki de bu çocuk kızları idare etmeyi iyi bilip iş gerçek duygularına geldiğinde sudan çıkmış balığa dönenlerdendi.

“Yani, nasıl nasıl ne var- of tamam dur sonsuza kadar gider bu. Bildiğin ne var bunda?” dedi Himchan.

“Sen salak mısın yoksa sadece bana mı öyle geliyor?” diyerek kaşlarını çattı Baekhee. Himchan’ın yüzünde sinirli bir gülümseme belirdi.

“Sen dünyaya beni aşağılamak için mi geldin, hayatım?” dedi genç, kollarını kavuşturarak. Baekhee abartılı bir biçimde elini suratına vurdu, ardından iki elini de beline koyarak meydan okur bir tavır takındı, bakışlarını Himchan’ın gözlerine dikti.

“Hanna’nın seni kabul etmeyeceğini sana düşündüren ne? Yakışıklısın, eğlencelisin, inanılmaz derecede popülersin ve-”

“Hanna bunların hiçbirini umursamaz ki! Ama sen nereden bileceksin? Onu sadece bir haftadır tanıyorsun.” Dedi Himchan, duyguları incitilmiş bir erkeğin kırılganlığıyla. Baekhee bir an şaşkınlıkla ağzı açık bakakaldı.

“Bir dakika… sen bu kızı gerçekten, bildiğin seviyorsun.” Dedi şaşkınlıkla.

“Yok canım, gerçekten mi?” dedi Himchan iğneli bir biçimde. Baekhee dudaklarını ısırdı ve ellerini gencin omuzlarına koydu.

“Bak, onu bir haftadır tanıyor olabilirim; ama onun hakkında yeterince fazla şey biliyorum. Emin ol eğer senin iyi bir insan olduğuna inanmış olmasam ona açılman için seni cesaretlendirmeye çalışmazdım. Salak değilim ben.” Dedi Baekhee. Himchan burnundan güldü.

“Belli oluyor, hani çatının korkuluklarında yürümeye kalkmandan…” dedi iğneleyerek. Baekhee sinir olabilirdi; ama kendini tutmayı bir şekilde başardı, şu anda konu bu değildi.

“Dürüst olacağım Himchan-chan, senin var olan ününle Hanna’nın senden nefret etmesi işten bile değil. Muhtemelen sana zaten soğuk davranıyordur, bu yüzden de sen çekiniyorsun. Ama emin ol, çok ciddi söylüyorum, gerçekten nasıl bir insan olduğunu bilse bu iş yürüyebilirdi. Sadece bir şansın olmazdı, çok büyük bir şansın olurdu, hayatım.” Diye açıkladı Baekhee, ciddiyetini göstermek için gözlerini gencin gözlerinden bir saniye bile ayırmamıştı. Himchan bu sefer biraz yumuşamış gibi duruyordu.

“Emin misin?” diye sordu genç yavaşça. Baekhee hızla başını yukarı aşağı salladı.

“Noona’ya güven gerisini merak etme sen.” Dedi Baekhee, Himchan’ın tek kaşını kaldırmasına neden olarak.

“Noona mı?”

“Senden bir yaş büyüğüm, bilmiyor muydun?” dedi Baekhee. Himchan gülerek bir adım geri çekildi. Baekhee ellerini ceketinin ceplerine soktu.

“Şöyle ki tatlım, benden bir yaş büyük olsan da benimle aynı seviyede olduğundan arkadaş oluyoruz, sana noona demeyeceğim.” Dedi Himchan, bütün narsistliğiyle.

“Bilemiyorum, aslında sınıfta da Taekwoon diye çok sevimli bir çocuk da vardı… Hanna’dan bayağı hoşlanıyor gibiydi… hem çok da sevimli bir insan, bence Hanna da ondan hoşlanabilir, onunla mı konuşsam ben…” dedi Baekhee. Sözlerinin etkisi ışık hızındaydı.

“Sana güveniyorum, noonim.” Diyerek saygılı bir biçimde doksan derece eğildi Himchan. Baekhee elinde olmadan bir kahkaha patlattı, sonra uzanıp gencin saçlarını karıştırdı.

“Merak etme sen.”

“Ya noonim bana da uygun bir kısmet bulsan aslında…” dedi Yongguk, hemen yanından.

“Sana sevgili bulma fabrikası gibi mi göründüm ben? Hoşlandığın biri varsa bakarız, bir şeyler yaparız.” dedi Baekhee.

“Dursana bir sen, önce bir şu işi başarsın da!” dedi Himchan, arkadaşının omzuna vurarak. “Eee, ne yapmayı düşünüyorsun?”

Tam Baekhee ağzını açıp olası fikirlerini sıralamaya başlayacaktı ki telefonu çaldı. Arayan Hanna’ydı; defterleri geçirmeyi bitirmişti ve onları geri çağırıyordu.

“Hadi, sen bana uy yeter!” dedi Baekhee Himchan’a telefonu kapatır kapatmaz, ardından okula doğru koşmaya başladı. Yongguk ona kolayca yetişiyordu; ama Himchan neden bu kadar acele etmeleri gerektiği konusunda sızlanmaktan arkada kalıyordu. Baekhee sebep sunmadı, sınıfa vardıklarında Himchan zaten konuşamayacak kadar nefes nefeseydi.

“Bu ne hal böyle?” diye sordu Hanna içeri girdiklerinde, “Kuduz köpek kovalamış gibi duruyorsunuz.”

“Ufak bir ders çıkışı egzersizi, diyelim.” Dedi Baekhee, çabucak toparlanarak.

“Her neyse, hadi defterlerini al da gidelim. Abim zaten üç kere nerede kaldın diye sormak için aradı.” Dedi Hanna, homurdanarak.

“Of, fazla mı korumacı?” diye söylendi Baekhee, arkadaşının uzattığı defterleri alıp çantasına yerleştirirken. Hanna hiçbir şey bilmiyorsun, der gibi gülümsedi.

“Bu iyi hali.”

İkisi de hazır olduklarında onları bekleyen gençleri peşlerine takıp okuldan çıktılar. Yongguk’la Himchan’ın da Baekhee gibi bisikletleri vardı; ama Hanna’yı abisi bıraktığından onun bisikleti yoktu. Kapıya geldiklerinde Baekhee Hanna’ya ne tarafa gideceğini sordu. Hanna’nın gösterdiği yön Baekhee’nin evinin tam tersi yöndeydi. Mükemmel.

“O zaman boşuna yolu uzatmayalım; ikiye ayrılalım.” Dedi Baekhee, mesajı alması için de Hanna’nın hemen arkasında olan Himchan’a bir göz attı.

“Seni ben bırakırım.” Dedi Himchan anında. Hanna bunun düşüncesi onu rahatsız ediyormuş gibi gence dönünce Himchan omuz silkti. “Yongguk’un evi de o yönde, ona da ters kalacak. Rahatsız olmuş gibi duruyorsun; ama aynı yöne gidiyoruz.”

“Peki, tamam o zaman.” Dedi Hanna huzursuzca; ama çok uğraştırmadan Himchan’ın bisikletinin yanına doğru gitti. Vedalaştıktan sonra kız Himchan’ın arkasına oturdu ve tereddütle kollarını gencin beline doladı; gereğinden biraz daha bile sıkı sarılmamaya çok özen göstermişti. El sallayarak ikiliyi uğurladılar, arkasından Yongguk ve Baekhee de yola koyuldu.

Anlaşılan Himchan yalan söylememişti; Yongguk’un evi de gerçekten aynı taraftaydı. Yongguk’un sapağı gelip de ayrılması gerekene kadar yan yana sürdüler, ayrılmadan önce Baekhee iki yeni arkadaşının da telefon numaralarını alıp kaydetti. Kendi numarasını da Yongguk’a verip isterse Himchan’a söylemekte serbest olduğunu belirttikten sonra vedalaşarak ayrıldı.

Eve vardığında yemek çoktan hazırlanmış, onu bekliyordu. Bu sefer neyse ki sebzeli pilav ve miso çorbası vardı da biraz daha lezzetli geldi. Yemeğin hemen arkasından ödevlerini bitirme bahanesiyle odasına kapanan Baekhee telefonuna sarıldı. Bir bahaneyle yolun nasıl gittiğini sormak için Hanna’yı arayacaktı; ama telefonunda bizzat Hanna’dan gelen üç cevapsız aramayı gördüğünde bahane aramaktan kurtuldu. Çabucak arkadaşını geri aradı, arkadaşı daha ilk çalışında açtı.

“Neredesin sen?!” diye haşladı Hanna, telefonu açar açmaz.

“Yemekteydim, bu kadar acil ne oldu ki?” dedi Baekhee şaşkınlıkla.

“Beni Himchan’ın arkasına vermek senin parlak fikrin miydi acaba?” dedi Hanna direk. Baekhee belki de burnunu sokmaması gereken bir yere soktuğunu düşünerek yutkundu.

“Aynı yöne gitmiyor muydunuz? Neden, onu sevmiyor musun?” dedi Baekhee, masumca.

“Sen çok bir seviyor gibisin!” dedi Hanna, neredeyse tıslayarak.

“Ya ilk başta uyuz oldum olmasına; ama biraz konuşunca aslında gerçekten tatlı biri gibi. Sana ne yaptı ki bu kadar nefret ediyorsun ondan?” diye sordu Baekhee.

“Sevmem için bir sebep söyle, vallahi seveceğim; ama sevmemem için milyon tane sebep var! Yani bir kere tam bir pezevenk.” Dedi Hanna. Baekhee onun ağzını bozduğunu daha önce hiç duymamıştı.

“Ya biraz ağır olmadı mı?” dedi dikkatle.

“Her hafta sevgili değiştiriyor, ona çıkma teklif eden herkesle çıkıyor; ama aslında hiçbiriyle gerçekten ilgilenmiyor. Yattıkları bile olmuş, diyorlar. Kendini bir şey sanıyor, tam bir aptal!” dedi Hanna isyanla.

“Dışarıdan öyle görünüyor; ama gerçekten aslında öyle değil. Yani sen defterleri çekerken biz gezdik ya, aslında bayağı eğlenceli bir insan ve o kadar kendini beğenmiş de değil. Bilmiyorum, belki de sadece dışarıdan öyle görünüyordur, ya da herkes ona dış görünüşü yüzünden yaklaştığından öyle yaklaşanları aşağılayan bir tutum geliştirmiştir.” Dedi Baekhee.

“Aman sen de hemen psikanaliz yap, koru onu!” diye söylendi Hanna, arkasından ofladı.

“Sen neden bu kadar sinir oldun, esas onu söyle.” Dedi Baekhee, “Sadece onun arkasına oturmak zorunda kaldın diye bu kadar olay yapmazsın sen, biliyorum seni. Laf çakabilirsin, yarı yolda inebilirsin, unutup devam edebilirsin; ama böyle haşlıyorsan bir şey olmuş olmalı.”

“Bir şey de olmadı.” Diye homurdandı Hanna. Baekhee kendini yatağına bıraktı.

“Hadi hadi.” Dedi sadece. Hanna yine ofladı.

“Yani yol boyunca sessizce gideriz sanmıştım; ama sürekli benimle konuştu. İlk başta kısa cevaplar verdim, mesajı alır sandım; ama almadı, geri zekalı. Ben de sorularına cevap vermeye başlayınca yol boyu konuştuk.” Dedi Hanna.

“E ne güzel işte! Tuhaf bir sessizlik olacağına konuşmanız daha iyi değil mi? Sohbeti çok mu kötüydü?” dedi Baekhee.

“Hayır aslında o kadar da kötü değildi de…” diye mızıldandı Hanna. Baekhee kendini zafer görmüş ordu komutanı gibi hissediyordu.

“Bir saygısızlık mı yaptı, seni sinir mi ettİ?” dedi Baekhee bu sefer.

“Yani, etmedi de…” dedi Hanna.

“O zaman sorun ne?” dedi Baekhee. Hanna’nın hattın diğer ucunda kıvrandığını duyduğuna yemin edebilirdi, muhtemelen az önce kendini bir koltuğa atmıştı.

“Yani sonuçta Himchan bu!” diye isyan etti yine Hanna.

“Hadi ama, önyargılı olma!” dedi Baekhee gülerek, “Gerçekten göründüğü kadar kötü biri değil! Biraz tanısan aslında iyi bir insan, çok da eğlenceli biri. En kötü ne olabilir ki? Düşündüğün gibi biri çıkarsa suratına sövme fırsatın olur hem, fena mı?”

“Eh, orası da doğru tabi…” diye mırıldandı Hanna, kabullenerek.

“Gördün mü? Aslında kızacak çok da bir şey yokmuş.”

Kısa süre sonra Himchan konusu tamamen unutulmuştu, iki kız Hanna’nın az önce keşfettiği bir tatlının tarifi üzerine derin bir tartışmaya dalmışlardı bile. Telefonu sonunda kapattığında bir saattir konuşmakta olduklarını fark ederek irkildi Baekhee. Ne zaman bir sevgilisi olsa da onunla telefonda uzun süre konuşsa, fatura geldiğinde annesiyle sıkı bir kavgaya girerdi. Şimdi aynı şeyi gerçek bir arkadaşı olduğu için yaşamak istemiyordu. Bir dahaki sefere biraz daha dikkatli davranmaya kendi kendine söz vererek çantasına uzandı ve ödevlerinin başına geçti.

Kore’de okullarda verilen ödevler pek zor sayılmazdı; ama Baekhee’nin alışkın olduğu alfabe bu olmadığından normalde olacağından biraz daha yavaştı. Derslerde hocalar yazmaları gereken noktalarda onlara zaman verdiğinden bu durum ona sıkıntı yaratmasa da akşamları ödevlerin normalden daha fazla zamanını almasına neden oluyordu. Yine de ödevleri bittiğinde saat hala gece ondu ve kendine ayırabileceği iki saati vardı. Odasının bütün ışıklarını kapattıktan sonra masasının üzerine iki tane mum yakıp kulaklığını kulağına taktı – bu sefer Hammock çalıyordu; daha yeni çıkan iki albümleriyle klasik müziğe yeni bir anlam katan iki kişilik bir grubun sözleri olmadan çok fazla şey anlatan muhteşem şarkıları. Sonra kalın, sarı yapraklı defterini açıp kurşun kalemlerini eline aldı ve zihnini tamamen serbest bıraktı.

Çizmeyi bitirdiğinde defter sayfasının her bir santimetrekaresini kaplayan şey, Kore’ye ilk geldiğinde ona montunu veren yabancının yüzüydü. Detaylı değildi, daha çok bir rüyadan fırlamış gibiydi ve Baekhee resme baktığında iki ana odak görüyordu: yıldızlı siyah gözlerle her bir ince çizgisi detayıyla, özenle çizilmiş dolgun dudaklar. Baekhee yabancının yüzünü hala bu kadar net hatırladığı için kendine hayret etti, ardından hala yabancıyı aklından çıkaramadığı için bir daha kendine hayret etti. Ama artık buna alışmıştı. Her gece yatmadan önce dolabının en kenarında asılı duran monta en azından bir kere dokunup öyle uyuyordu. Hatırladığı rüyalarının çoğunda yabancının yüzünü en az bir defa görüyordu. Baekhee hayatına hiçbir şey yokmuş gibi devam etse de takıntılı bir biçimde bu yabancıyı düşünmeyi bir türlü bırakamıyordu.

İç çekip kalemlerini kaldırdı, sarı defter sayfasından ona gülümseyen dudaklara son bir defa daha bakıp defteri kapattı ve mumlarını üfledi, ardından karanlıkta yolunu bulmakta hiç zorlanmadan yorganının altına girip kendini uykunun sıcak kollarına bıraktı.

Okuldaki bir sonraki günü oldukça ilginçti. Hanna hiçbir şey olmamış gibi davranmaya çalışsa da Himchan ne zaman yanlarına gelse boğazını temizleyip Himchan’dan başka her yere bakmak için büyük özen gösteriyordu. Öğlen arasında Baekhee Hanna’yı ve öğlen yemeklerini kaptığı gibi Himchan gelemeden koşarak sınıftan uzaklaştı. Çatı katına tırmanmaları sadece beş dakika aldı; ama kapıyı arkalarından kapattığında Hanna nefes nefeseydi.

“Sen delisin!” dedi kız, konuşabildiğini ilk anda.

“Sen de Hanna’sın.” Dedi Baekhee, arkadaşı tamamen doğal bir şey söylemiş gibi. Kız güldü.

“Neden kaçtık ki şimdi?” dedi Hanna.

“Sence?” dedi Baekhee, ellerini beline dayadı ve hemen önündeki hala nefesini düzenlemeye çalışan, porselen bebek görünümlü kıza baktı. “Tabii ki Himchan’dan kaçtık; çünkü böyle giderse sen çocuğun yanımıza gelmesini bile engelleyeceksin!”

“Ne? Hiçbir şey yapmadım ki ben!” diye isyan etti Hanna. Baekhee abartılı bir biçimde iç çekip gözlerini devirdi.

“Gerçekten onun yanındayken bu kadar gerilmenin sebebi nedir, Hanna?” diye sordu kız, yere oturup öğlen yemeklerinin kutusunu açarken. Hanna bir süre ayakta dikilse de sonunda o da pes edip yere, arkadaşının yanında oturdu.

“Yani, bilmiyorum… sence de tuhaf değil mi?” diye sordu Hanna. Baekhee iki kutunun da kapağını açıp birini Hanna’ya uzattı.

“Tuhaf olan nedir, güzellik?” diye sordu, ilk lokmasını alırken de. Hanna henüz çubuklarını peçetesiyle silmekle meşguldü.

“Bilmiyorum; daha düne kadar nefret ettiğim biriyle bugün hemen arkadaş olmuşum gibi, bu çok tuhaf bence.” Diye açıkladı Hanna. Baekhee başıyla yavaşça onayladı.

“Daha düne kadar Himchan’ın kim olduğundan haberin bile yoktu da ondan.” Dedi sonra. “Senin düne kadar nefret ettiğin kişi Himchan’ın adına ve suratına oturttuğun bir yabancıydı. Zaten tuhaf olan da bunu şu anda fark ediyor olman bence. Eğer Himchan gerçekten senin düşündüğün gibi biri olsa şu anda hiç tuhaf hissetmezdin, değil mi?”

“Bu kadar açık ve dürüst olmak zorunda mısın? Kendimi çıplak hissediyorum!” dedi Hanna, Baekhee’nin bacağına doğru oturduğu yerden bir tekme savurarak. Baekhee gülerek kaçındı.

“Elimde değil, benim tarzım bu! Yoksa artık beni sevmiyor musun aşkım?” dedi kız. Hanna teatral bir biçimde elinin arkasını alnına yasladı ve gözlerini kapatarak burnunu havaya dikti.

“Artık seni tanıyamıyorum Baekhee!” dedi kız, sesini titreterek. Baekhee vurulmuş gibi elini kalbine götürüp keskin bir nefes aldı.

“Aşkım yapma!” dedi yalvarırcasına.

“Çeneni kapa ve yemeğini ye o zaman!” diye parladı Hanna bir anda. Birkaç saniye sessizce birbirlerine baktılar. Hafif bir meltem esti, tepelerinden bir kuş uçtu ve çatının öbür ucundan bir güvercin öttü. Ardından iki kız da gülmeye başladılar.

Öğleden sonra Himchan’la yeniden buluştuklarında Hanna’nın sabahki gerginliğinden eser yoktu. Baekhee ikisinin gülüşmelerini kenardan muzır bir gülümsemeyle izledi; Yongguk’la göz göze geldiği zaman ikisinin de aynı şeyi düşündüğünü biliyordu. Hanna hiç de sevmediği biriyle konuşur gibi durmuyordu, Himchan’ınsa yüzünde hayalleri gerçek olmuş bir oğlan çocuğunun saf mutluluğu vardı. Bu çifti kesinlikle onaylıyordu. Üç gün sonra sürpriz bir biçimde onu okulun kapısında bekleyen aptal tosbağayı gördüğü zaman bile Baekhee’nin aklı tamamen bu konuyla meşguldü.

1 yorum:

  1. foaıgfoeı.. hayır himchan hayır... gözümde kaybettiğin puanları geri kazanamaycaksın işte.bir herif yedisinde kaç kız götürürse 70 inde de o kadar götürür. hanna, sen de malsın... ne çabuk ikna oldun öyle? onları bir kutuya koyup heechul e postalasak da biz hep baekhee ve yongguk takılsak olmaz mıııııııııııı???
    ve ooo ye ye is back. ama nedense içimden bir ses bu işin sonu kötü diyor.. ( kapa çeneni ayhan)

    YanıtlaSil