-7-
Hanna işlerini bitirip Baekhee’yi
arayana kadar vakitleri vardı. Baekhee aslında buraya öylesine gelmişti; ama
okulun çatı katında yapacak pek de fazla bir şey olmadığını fark ettiğinde
hayal kırıklığına uğradı. Çin’deki okulunun çatı katından görünen tek şey toz
ve duman olduğundan oraya kimse çıkmazdı; Kore’de nedense çatı katlarının daha
eğlenceli yerler olacağını düşünmüştü. En azından mangalarda öyleydiler. Tabi
anlaşılan bu durum gerçek hayatta pek geçerli değildi.
Çatıda biraz daha durduktan sonra
tırabzanlardan kayarak aşağı indiler. Baekhee spor salonundan bir top alıp
oynayabileceklerini düşünmüştü; ama okul saatleri dışında topları da
vermiyorlardı. Baekhee yeni hedefi olarak yanına alabileceği oyun kartları gibi
bir şey edinmeyi aklına yazdı ve iki gencin peşine takılarak boş boş yürümeye
başladı. Sessiz, kendi başına veya müzikle yürümeyi severdi; ama Çin’de ilkokul
dışında pek fazla yakın arkadaşı olmadığından arkadaşlarıyla anlamsız ergen
muhabbetleri yapıp gülmekten kırılarak yavaş yavaş yürümenin ne kadar eğlenceli
bir şey olabileceğini unutmuştu.
“Ya Hanna gerçekten güzel kız, onu kimse inkar edemez.” Dedi
Himchan bir ara, sohbet ederlerken. Gencin yüzündeki etkilenmiş ifade nedense
Baekhee’nin içgüdülerini sopayla dürttü.
“İçimden bir ses sadece güzelden fazlası olduğunu söylüyor…”
diye mırıldandı kendi kendine, gözlerini gökyüzüne dikerek; ama bunu Himchan’ın
duyabileceği bir sesle söylemişti.
“N-ne alakası var canım? Ben- ben sadece- yani bu- bu
herkesin bildiği bir şey! Kız güzel işte!” dedi Himchan telaşla. Baekhee yüzüne
yerleşen kendinden memnun, tatmin olmuş sırıtışı engellemek için hiçbir çaba
harcamadı.
“Ebe sobe…” dedi, şarkı söyler gibi, sonra aynı sırıtışla
gözlerini yeni arkadaşına çevirdi.
“Ne- ne diyorsun sen ya?” dedi Himchan inatla; ama Yongguk
çoktan pes etmişti, genç elini kaldırıp arkadaşının omzuna koyarak başını iki
yana salladı.
“İnat etme oğlum, kız çakal işte.” Dedi Yongguk, hemen
ardından Baekhee’den bacağına hafif bir tekme yese de tepki vermedi. Himchan
inanamazlıkla bir Yongguk’a, bir Baekhee’ye baktı, sonra derin bir nefes alıp
pes ederek ofladı.
“Tamam, teslim oluyorum.” Dedi bıkkınca, ellerini
kaldırarak. “Beni yakaladın. Evet, Hanna’dan ben de hoşlanıyor olabilirim; ama
tek değilim, yani ne var bunda?”
“Nasıl ne var?” dedi Baekhee, hızla Himchan’ın önüne gidip
dikildi ve onun da durmasını sağladı. Gencin yüzündeki şaşkın ifade o kadar
saftı ki Baekhee playboy havasının içi boş bir maskeden ibaret olduğunu
düşünmeye başlamak üzereydi… ya da belki de bu çocuk kızları idare etmeyi iyi
bilip iş gerçek duygularına geldiğinde sudan çıkmış balığa dönenlerdendi.
“Yani, nasıl nasıl ne var- of tamam dur sonsuza kadar gider
bu. Bildiğin ne var bunda?” dedi Himchan.
“Sen salak mısın yoksa sadece bana mı öyle geliyor?” diyerek
kaşlarını çattı Baekhee. Himchan’ın yüzünde sinirli bir gülümseme belirdi.
“Sen dünyaya beni aşağılamak için mi geldin, hayatım?” dedi
genç, kollarını kavuşturarak. Baekhee abartılı bir biçimde elini suratına
vurdu, ardından iki elini de beline koyarak meydan okur bir tavır takındı,
bakışlarını Himchan’ın gözlerine dikti.
“Hanna’nın seni kabul etmeyeceğini sana düşündüren ne?
Yakışıklısın, eğlencelisin, inanılmaz derecede popülersin ve-”
“Hanna bunların hiçbirini umursamaz ki! Ama sen nereden
bileceksin? Onu sadece bir haftadır tanıyorsun.” Dedi Himchan, duyguları
incitilmiş bir erkeğin kırılganlığıyla. Baekhee bir an şaşkınlıkla ağzı açık
bakakaldı.
“Bir dakika… sen bu kızı gerçekten, bildiğin seviyorsun.”
Dedi şaşkınlıkla.
“Yok canım, gerçekten mi?” dedi Himchan iğneli bir biçimde.
Baekhee dudaklarını ısırdı ve ellerini gencin omuzlarına koydu.
“Bak, onu bir haftadır tanıyor olabilirim; ama onun hakkında
yeterince fazla şey biliyorum. Emin ol eğer senin iyi bir insan olduğuna
inanmış olmasam ona açılman için seni cesaretlendirmeye çalışmazdım. Salak
değilim ben.” Dedi Baekhee. Himchan burnundan güldü.
“Belli oluyor, hani çatının korkuluklarında yürümeye
kalkmandan…” dedi iğneleyerek. Baekhee sinir olabilirdi; ama kendini tutmayı
bir şekilde başardı, şu anda konu bu değildi.
“Dürüst olacağım Himchan-chan, senin var olan ününle
Hanna’nın senden nefret etmesi işten bile değil. Muhtemelen sana zaten soğuk
davranıyordur, bu yüzden de sen çekiniyorsun. Ama emin ol, çok ciddi
söylüyorum, gerçekten nasıl bir insan olduğunu bilse bu iş yürüyebilirdi.
Sadece bir şansın olmazdı, çok büyük bir şansın olurdu, hayatım.” Diye açıkladı
Baekhee, ciddiyetini göstermek için gözlerini gencin gözlerinden bir saniye
bile ayırmamıştı. Himchan bu sefer biraz yumuşamış gibi duruyordu.
“Emin misin?” diye sordu genç yavaşça. Baekhee hızla başını
yukarı aşağı salladı.
“Noona’ya güven gerisini merak etme sen.” Dedi Baekhee,
Himchan’ın tek kaşını kaldırmasına neden olarak.
“Noona mı?”
“Senden bir yaş büyüğüm, bilmiyor muydun?” dedi Baekhee.
Himchan gülerek bir adım geri çekildi. Baekhee ellerini ceketinin ceplerine
soktu.
“Şöyle ki tatlım, benden bir yaş büyük olsan da benimle aynı
seviyede olduğundan arkadaş oluyoruz,
sana noona demeyeceğim.” Dedi Himchan, bütün narsistliğiyle.
“Bilemiyorum, aslında sınıfta da Taekwoon diye çok sevimli
bir çocuk da vardı… Hanna’dan bayağı hoşlanıyor gibiydi… hem çok da sevimli bir
insan, bence Hanna da ondan hoşlanabilir, onunla mı konuşsam ben…” dedi
Baekhee. Sözlerinin etkisi ışık hızındaydı.
“Sana güveniyorum, noonim.” Diyerek saygılı bir biçimde
doksan derece eğildi Himchan. Baekhee elinde olmadan bir kahkaha patlattı,
sonra uzanıp gencin saçlarını karıştırdı.
“Merak etme sen.”
“Ya noonim bana da uygun bir kısmet bulsan aslında…” dedi
Yongguk, hemen yanından.
“Sana sevgili bulma fabrikası gibi mi göründüm ben?
Hoşlandığın biri varsa bakarız, bir şeyler yaparız.” dedi Baekhee.
“Dursana bir sen, önce bir şu işi başarsın da!” dedi
Himchan, arkadaşının omzuna vurarak. “Eee, ne yapmayı düşünüyorsun?”
Tam Baekhee ağzını açıp olası fikirlerini sıralamaya
başlayacaktı ki telefonu çaldı. Arayan Hanna’ydı; defterleri geçirmeyi
bitirmişti ve onları geri çağırıyordu.
“Hadi, sen bana uy yeter!” dedi Baekhee Himchan’a telefonu
kapatır kapatmaz, ardından okula doğru koşmaya başladı. Yongguk ona kolayca
yetişiyordu; ama Himchan neden bu kadar acele etmeleri gerektiği konusunda
sızlanmaktan arkada kalıyordu. Baekhee sebep sunmadı, sınıfa vardıklarında Himchan
zaten konuşamayacak kadar nefes nefeseydi.
“Bu ne hal böyle?” diye sordu Hanna içeri girdiklerinde,
“Kuduz köpek kovalamış gibi duruyorsunuz.”
“Ufak bir ders çıkışı egzersizi, diyelim.” Dedi Baekhee,
çabucak toparlanarak.
“Her neyse, hadi defterlerini al da gidelim. Abim zaten üç
kere nerede kaldın diye sormak için aradı.” Dedi Hanna, homurdanarak.
“Of, fazla mı korumacı?” diye söylendi Baekhee, arkadaşının
uzattığı defterleri alıp çantasına yerleştirirken. Hanna hiçbir şey
bilmiyorsun, der gibi gülümsedi.
“Bu iyi hali.”
İkisi de hazır olduklarında onları bekleyen gençleri
peşlerine takıp okuldan çıktılar. Yongguk’la Himchan’ın da Baekhee gibi
bisikletleri vardı; ama Hanna’yı abisi bıraktığından onun bisikleti yoktu.
Kapıya geldiklerinde Baekhee Hanna’ya ne tarafa gideceğini sordu. Hanna’nın
gösterdiği yön Baekhee’nin evinin tam tersi yöndeydi. Mükemmel.
“O zaman boşuna yolu uzatmayalım; ikiye ayrılalım.” Dedi
Baekhee, mesajı alması için de Hanna’nın hemen arkasında olan Himchan’a bir göz
attı.
“Seni ben bırakırım.” Dedi Himchan anında. Hanna bunun
düşüncesi onu rahatsız ediyormuş gibi gence dönünce Himchan omuz silkti.
“Yongguk’un evi de o yönde, ona da ters kalacak. Rahatsız olmuş gibi
duruyorsun; ama aynı yöne gidiyoruz.”
“Peki, tamam o zaman.” Dedi Hanna huzursuzca; ama çok
uğraştırmadan Himchan’ın bisikletinin yanına doğru gitti. Vedalaştıktan sonra
kız Himchan’ın arkasına oturdu ve tereddütle kollarını gencin beline doladı;
gereğinden biraz daha bile sıkı sarılmamaya çok özen göstermişti. El sallayarak
ikiliyi uğurladılar, arkasından Yongguk ve Baekhee de yola koyuldu.
Anlaşılan Himchan
yalan söylememişti; Yongguk’un evi de gerçekten aynı taraftaydı. Yongguk’un
sapağı gelip de ayrılması gerekene kadar yan yana sürdüler, ayrılmadan önce
Baekhee iki yeni arkadaşının da telefon numaralarını alıp kaydetti. Kendi
numarasını da Yongguk’a verip isterse Himchan’a söylemekte serbest olduğunu
belirttikten sonra vedalaşarak ayrıldı.
Eve vardığında yemek çoktan hazırlanmış, onu bekliyordu. Bu
sefer neyse ki sebzeli pilav ve miso çorbası vardı da biraz daha lezzetli
geldi. Yemeğin hemen arkasından ödevlerini bitirme bahanesiyle odasına kapanan
Baekhee telefonuna sarıldı. Bir bahaneyle yolun nasıl gittiğini sormak için
Hanna’yı arayacaktı; ama telefonunda bizzat Hanna’dan gelen üç cevapsız aramayı
gördüğünde bahane aramaktan kurtuldu. Çabucak arkadaşını geri aradı, arkadaşı
daha ilk çalışında açtı.
“Neredesin sen?!” diye haşladı Hanna, telefonu açar açmaz.
“Yemekteydim, bu kadar acil ne oldu ki?” dedi Baekhee
şaşkınlıkla.
“Beni Himchan’ın arkasına vermek senin parlak fikrin miydi
acaba?” dedi Hanna direk. Baekhee belki de burnunu sokmaması gereken bir yere
soktuğunu düşünerek yutkundu.
“Aynı yöne gitmiyor muydunuz? Neden, onu sevmiyor musun?”
dedi Baekhee, masumca.
“Sen çok bir seviyor gibisin!” dedi Hanna, neredeyse
tıslayarak.
“Ya ilk başta uyuz oldum olmasına; ama biraz konuşunca
aslında gerçekten tatlı biri gibi. Sana ne yaptı ki bu kadar nefret ediyorsun
ondan?” diye sordu Baekhee.
“Sevmem için bir sebep söyle, vallahi seveceğim; ama
sevmemem için milyon tane sebep var! Yani bir kere tam bir pezevenk.” Dedi
Hanna. Baekhee onun ağzını bozduğunu daha önce hiç duymamıştı.
“Ya biraz ağır olmadı mı?” dedi dikkatle.
“Her hafta sevgili değiştiriyor, ona çıkma teklif eden
herkesle çıkıyor; ama aslında hiçbiriyle gerçekten ilgilenmiyor. Yattıkları
bile olmuş, diyorlar. Kendini bir şey sanıyor, tam bir aptal!” dedi Hanna
isyanla.
“Dışarıdan öyle görünüyor; ama gerçekten aslında öyle değil.
Yani sen defterleri çekerken biz gezdik ya, aslında bayağı eğlenceli bir insan
ve o kadar kendini beğenmiş de değil. Bilmiyorum, belki de sadece dışarıdan
öyle görünüyordur, ya da herkes ona dış görünüşü yüzünden yaklaştığından öyle
yaklaşanları aşağılayan bir tutum geliştirmiştir.” Dedi Baekhee.
“Aman sen de hemen psikanaliz yap, koru onu!” diye söylendi
Hanna, arkasından ofladı.
“Sen neden bu kadar sinir oldun, esas onu söyle.” Dedi
Baekhee, “Sadece onun arkasına oturmak zorunda kaldın diye bu kadar olay
yapmazsın sen, biliyorum seni. Laf çakabilirsin, yarı yolda inebilirsin, unutup
devam edebilirsin; ama böyle haşlıyorsan bir şey olmuş olmalı.”
“Bir şey de olmadı.” Diye homurdandı Hanna. Baekhee kendini
yatağına bıraktı.
“Hadi hadi.” Dedi sadece. Hanna yine ofladı.
“Yani yol boyunca sessizce gideriz sanmıştım; ama sürekli
benimle konuştu. İlk başta kısa cevaplar verdim, mesajı alır sandım; ama
almadı, geri zekalı. Ben de sorularına cevap vermeye başlayınca yol boyu
konuştuk.” Dedi Hanna.
“E ne güzel işte! Tuhaf bir sessizlik olacağına konuşmanız
daha iyi değil mi? Sohbeti çok mu kötüydü?” dedi Baekhee.
“Hayır aslında o kadar da kötü değildi de…” diye mızıldandı
Hanna. Baekhee kendini zafer görmüş ordu komutanı gibi hissediyordu.
“Bir saygısızlık mı yaptı, seni sinir mi ettİ?” dedi Baekhee
bu sefer.
“Yani, etmedi de…” dedi Hanna.
“O zaman sorun ne?” dedi Baekhee. Hanna’nın hattın diğer
ucunda kıvrandığını duyduğuna yemin edebilirdi, muhtemelen az önce kendini bir
koltuğa atmıştı.
“Yani sonuçta Himchan bu!” diye isyan etti yine Hanna.
“Hadi ama, önyargılı olma!” dedi Baekhee gülerek, “Gerçekten
göründüğü kadar kötü biri değil! Biraz tanısan aslında iyi bir insan, çok da
eğlenceli biri. En kötü ne olabilir ki? Düşündüğün gibi biri çıkarsa suratına
sövme fırsatın olur hem, fena mı?”
“Eh, orası da doğru tabi…” diye mırıldandı Hanna,
kabullenerek.
“Gördün mü? Aslında kızacak çok da bir şey yokmuş.”
Kısa süre sonra Himchan konusu tamamen unutulmuştu, iki kız
Hanna’nın az önce keşfettiği bir tatlının tarifi üzerine derin bir tartışmaya
dalmışlardı bile. Telefonu sonunda kapattığında bir saattir konuşmakta
olduklarını fark ederek irkildi Baekhee. Ne zaman bir sevgilisi olsa da onunla
telefonda uzun süre konuşsa, fatura geldiğinde annesiyle sıkı bir kavgaya
girerdi. Şimdi aynı şeyi gerçek bir arkadaşı olduğu için yaşamak istemiyordu.
Bir dahaki sefere biraz daha dikkatli davranmaya kendi kendine söz vererek
çantasına uzandı ve ödevlerinin başına geçti.
Kore’de okullarda verilen ödevler pek zor sayılmazdı; ama
Baekhee’nin alışkın olduğu alfabe bu olmadığından normalde olacağından biraz
daha yavaştı. Derslerde hocalar yazmaları gereken noktalarda onlara zaman
verdiğinden bu durum ona sıkıntı yaratmasa da akşamları ödevlerin normalden
daha fazla zamanını almasına neden oluyordu. Yine de ödevleri bittiğinde saat
hala gece ondu ve kendine ayırabileceği iki saati vardı. Odasının bütün
ışıklarını kapattıktan sonra masasının üzerine iki tane mum yakıp kulaklığını
kulağına taktı – bu sefer Hammock çalıyordu; daha yeni çıkan iki albümleriyle
klasik müziğe yeni bir anlam katan iki kişilik bir grubun sözleri olmadan çok
fazla şey anlatan muhteşem şarkıları. Sonra kalın, sarı yapraklı defterini açıp
kurşun kalemlerini eline aldı ve zihnini tamamen serbest bıraktı.
Çizmeyi bitirdiğinde defter sayfasının her bir
santimetrekaresini kaplayan şey, Kore’ye ilk geldiğinde ona montunu veren
yabancının yüzüydü. Detaylı değildi, daha çok bir rüyadan fırlamış gibiydi ve
Baekhee resme baktığında iki ana odak görüyordu: yıldızlı siyah gözlerle her
bir ince çizgisi detayıyla, özenle çizilmiş dolgun dudaklar. Baekhee yabancının
yüzünü hala bu kadar net hatırladığı için kendine hayret etti, ardından hala
yabancıyı aklından çıkaramadığı için bir daha kendine hayret etti. Ama artık
buna alışmıştı. Her gece yatmadan önce dolabının en kenarında asılı duran monta
en azından bir kere dokunup öyle uyuyordu. Hatırladığı rüyalarının çoğunda
yabancının yüzünü en az bir defa görüyordu. Baekhee hayatına hiçbir şey yokmuş
gibi devam etse de takıntılı bir biçimde bu yabancıyı düşünmeyi bir türlü
bırakamıyordu.
İç çekip kalemlerini kaldırdı, sarı defter sayfasından ona
gülümseyen dudaklara son bir defa daha bakıp defteri kapattı ve mumlarını
üfledi, ardından karanlıkta yolunu bulmakta hiç zorlanmadan yorganının altına
girip kendini uykunun sıcak kollarına bıraktı.
Okuldaki bir sonraki günü oldukça ilginçti. Hanna hiçbir şey
olmamış gibi davranmaya çalışsa da Himchan ne zaman yanlarına gelse boğazını
temizleyip Himchan’dan başka her yere bakmak için büyük özen gösteriyordu. Öğlen
arasında Baekhee Hanna’yı ve öğlen yemeklerini kaptığı gibi Himchan gelemeden
koşarak sınıftan uzaklaştı. Çatı katına tırmanmaları sadece beş dakika aldı;
ama kapıyı arkalarından kapattığında Hanna nefes nefeseydi.
“Sen delisin!” dedi kız, konuşabildiğini ilk anda.
“Sen de Hanna’sın.” Dedi Baekhee, arkadaşı tamamen doğal bir
şey söylemiş gibi. Kız güldü.
“Neden kaçtık ki şimdi?” dedi Hanna.
“Sence?” dedi Baekhee, ellerini beline dayadı ve hemen önündeki
hala nefesini düzenlemeye çalışan, porselen bebek görünümlü kıza baktı. “Tabii
ki Himchan’dan kaçtık; çünkü böyle giderse sen çocuğun yanımıza gelmesini bile
engelleyeceksin!”
“Ne? Hiçbir şey yapmadım ki ben!” diye isyan etti Hanna. Baekhee
abartılı bir biçimde iç çekip gözlerini devirdi.
“Gerçekten onun yanındayken bu kadar gerilmenin sebebi
nedir, Hanna?” diye sordu kız, yere oturup öğlen yemeklerinin kutusunu açarken.
Hanna bir süre ayakta dikilse de sonunda o da pes edip yere, arkadaşının
yanında oturdu.
“Yani, bilmiyorum… sence de tuhaf değil mi?” diye sordu Hanna.
Baekhee iki kutunun da kapağını açıp birini Hanna’ya uzattı.
“Tuhaf olan nedir, güzellik?” diye sordu, ilk lokmasını
alırken de. Hanna henüz çubuklarını peçetesiyle silmekle meşguldü.
“Bilmiyorum; daha düne kadar nefret ettiğim biriyle bugün
hemen arkadaş olmuşum gibi, bu çok tuhaf bence.” Diye açıkladı Hanna. Baekhee başıyla
yavaşça onayladı.
“Daha düne kadar Himchan’ın kim olduğundan haberin bile
yoktu da ondan.” Dedi sonra. “Senin düne kadar nefret ettiğin kişi Himchan’ın
adına ve suratına oturttuğun bir yabancıydı. Zaten tuhaf olan da bunu şu anda
fark ediyor olman bence. Eğer Himchan gerçekten senin düşündüğün gibi biri olsa
şu anda hiç tuhaf hissetmezdin, değil mi?”
“Bu kadar açık ve dürüst olmak zorunda mısın? Kendimi çıplak
hissediyorum!” dedi Hanna, Baekhee’nin bacağına doğru oturduğu yerden bir tekme
savurarak. Baekhee gülerek kaçındı.
“Elimde değil, benim tarzım bu! Yoksa artık beni sevmiyor
musun aşkım?” dedi kız. Hanna teatral bir biçimde elinin arkasını alnına
yasladı ve gözlerini kapatarak burnunu havaya dikti.
“Artık seni tanıyamıyorum Baekhee!” dedi kız, sesini
titreterek. Baekhee vurulmuş gibi elini kalbine götürüp keskin bir nefes aldı.
“Aşkım yapma!” dedi yalvarırcasına.
“Çeneni kapa ve yemeğini ye o zaman!” diye parladı Hanna bir
anda. Birkaç saniye sessizce birbirlerine baktılar. Hafif bir meltem esti,
tepelerinden bir kuş uçtu ve çatının öbür ucundan bir güvercin öttü. Ardından iki
kız da gülmeye başladılar.
Öğleden sonra Himchan’la yeniden buluştuklarında Hanna’nın
sabahki gerginliğinden eser yoktu. Baekhee ikisinin gülüşmelerini kenardan
muzır bir gülümsemeyle izledi; Yongguk’la göz göze geldiği zaman ikisinin de
aynı şeyi düşündüğünü biliyordu. Hanna hiç de sevmediği biriyle konuşur gibi
durmuyordu, Himchan’ınsa yüzünde hayalleri gerçek olmuş bir oğlan çocuğunun saf
mutluluğu vardı. Bu çifti kesinlikle onaylıyordu. Üç gün sonra sürpriz bir
biçimde onu okulun kapısında bekleyen aptal tosbağayı gördüğü zaman bile Baekhee’nin
aklı tamamen bu konuyla meşguldü.
foaıgfoeı.. hayır himchan hayır... gözümde kaybettiğin puanları geri kazanamaycaksın işte.bir herif yedisinde kaç kız götürürse 70 inde de o kadar götürür. hanna, sen de malsın... ne çabuk ikna oldun öyle? onları bir kutuya koyup heechul e postalasak da biz hep baekhee ve yongguk takılsak olmaz mıııııııııııı???
YanıtlaSilve ooo ye ye is back. ama nedense içimden bir ses bu işin sonu kötü diyor.. ( kapa çeneni ayhan)