Bölüm arkası için Tanrıça Archi'ye yüksek teşekkürlerimi
bildiririm...
-8.5-
Kyuhyun telefonla konuşmayı bitirmiş yatağına oturup
bilgisayarını kucağına almıştı ki kapı açıldı ve içeriye Heechul girdi.
Herhangi bir davet bekleme gereksinimi duymadan kendisini çocuğun yanına yatağa
atıverdi.
“Sungmin haftasonu
maça gelmeyeceğini söyledi, ne oldu gene?” dedi arkadaşını dürterek.
“İşlerim var hem
sevmiyorum ben baseball, Minho ile Sungmin kızları da alıp gitsinler işte.”
Diyerek omuz silkti Kyuhyun. Gözü açılan bilgisayarın saatine takılınca
durakladı. “Sen gelirken aşağıda Hanna ile karşılaştın mı?” diye sordu. Heechul
boş bir bakış atıp başını iki yana salladı.
"Hayır ben
gelirken Sehun içeri giriyordu yeni onun dışında da kimse yok evde. Okuldan sen
almadın mı onu bugün?”
“Hay nasıl dalmışım
ya nerede kaldı bu kız? Ben almadım bugün babama bir dosya götürmem gerekiyordu
yetişemem diye kendin gel dedim sabahtan ona.” Dedi Kyuhyun bir yandan da
telefonunu eline almış kız kardeşinin numarasını tuşlamıştı bile. O telefonun
açılmasını beklerken farkında değildi; ama yanındaki çocuk da nefesini tutmuş
bir şekilde hattın öbür ucundan gelecek cevabı bekliyor gibiydi. En sonunda
karşı taraf cevapladı.
“Hanna, neredesin
sen, neden hala eve gelmedin?” dedi Kyuhyun hemen; ama sesi azarlar gibi
değildi aksine yumuşaktı. Heechul oturduğu yerden kızın söylediklerini
duyamıyor olduğu için lanet etti bir an, arkadaşının sadece birkaç küçük
onaylama mırıltısı eşliğinde dinliyor olması da pek işine yaramıyordu. Sonunda
çocuk telefonu kapattı.
“Ne olmuş neden gecikmiş?” diye sordu hemen, sesine çok
da önemsemiyormuş gibi bir hava katmaya çalışarak.
“Ya ödev mi
yapıyormuş defter mi geçiriyormuş ne, okuldaymış daha arkadaşları ile birlikte
çıkacakmış sonra merak etme dedi bana.”
Diye omuz silkerek cevapladı Kyuhyun arkadaşını.
“Arkadaş mı?
Hanna’nın pek çok arkadaşı vardır ama öyle okul sonrası birlikte vakit
geçirecek kadar yakın dostları yok sanıyordum.” Dedi Heechul şüpheci bir
tavırla.
“Öyleydi zaten; ama
okula gelen yeni bir kızdan söz edip duruyor bir süredir sanırım onunla bayağı
yakınlar. Neyse boşver şimdi onu, konu karışmadan önce ne diyordum ben? Ah evet
Cumartesi günü sen de maça gitmiyorsun.” Dedi Kyuhyun suratına şeytani bir
sırıtış yayarak.
“Niyeymiş o?”
“Çünkü Cumartesi günü
sen ben Lotte World'e gideceğiz.”
“Ay yok almayayım,
hafta sonumu seninle tema parkta randevuda geçirmek istediğimi nereden çıkardın
ki zaten?” dedi Heechul suratına komik bir tiksinti ifadesi oturtarak.
“Ay sen de benim
tipim değilsin zaten korkma! Onu mu dedim ben, sen ben Seohyun ve Sooyoung
gideceğiz.” Diye açıkladı Kyuhyun sabırla.
“Sooyoung mu, o ne
alaka? Bir dakika sen gene bana kız mı ayarlamaya çalışıyorsun? En son
denediğinde olanları unuttun mu? O deli karıdan kurtulmak için mahkemeden
uzaklaştırma kararı çıkartmam gerekti be!”
“Tamam yani Boa
mevzusu biraz rayından çıkmıştı kabul ama o kız da seninle takılmadan önce
gayet normaldi kıza ne yaptıysan artık o hale geldi.” Dedi çocuk kıkırdayarak.
“Ne dersem diyeyim pes etmeyeceksin değil mi?” diye pofladı
Heechul.
“Hayır, hatta yarın
okulda öğlen sizi tanıştırıyoruz ondan da hiç kaçarın yok.” Diye cevapladı
Kyuhyun
“Tamam o zaman; ama
tek seferlik bak, daha fazlasını beklemeyin benden sen de o … sevgilin de.”
“Tamam sen gel zaten
tanışınca devamını getirmeyi kendin isteyeceksin güven kankana. Hadi sen de
öteki bilgisayarı aç da azıcık Starcraft oynayalım sıkıldım yani.” Dedi
Kyuhyun kucağındaki bilgisayarı düzeltip
yerine iyice yerleşerek. Heechul onaylayarak yataktan kalkıp pencerenin
karşısındaki masanın önüne kuruluverdi. Sonuçta onun da canı sıkılıyordu ve
biraz oyun oynamak kafasını dağıtması için oldukça faydalı olabilirdi. Aslında
gerçekten işe yaramıştı ikisi de bu oyunda hiç fena olmadıklarından oldukça
başarılı bir zafer serisinin neşesi ile şakalaşıyorlardı ki, Heechul’ün gözleri
pencereden dışarıdaki görüntüye takılınca gülümsemesi yüzünde donakalıverdi.
Gördüğü şey normal
bir sahne olabilirdi genç bir çocuk genç bir kızı bisikleti ile evine bırakıyordu
sonuçta, ama bahsi geçen kızın Hanna olması neşesinin kaçması için yeterli
olmuştu. Aklında binlerce soru vardı, bu çocuk kimdi? Neden Hanna onunla
birlikte gelmişti? Neden bir saniye önce ayaklarının üstüne zıplamadan evvel
sıkıca kollarını çocuğun beline dolamıştı? Neden eve girmek yerine bir süre
kapı önünde oyalanmıştı? Bu ve bunun gibi… dalgınlığı o kadar uzun sürmüştü ki
Kyuhyun’un da dikkatini o yöne çevirmesine neden olmuştu. Ama çocuk bir saniye
ile bisikletli çocuğu kaçırmış sadece Hanna’nın eve yürüdüğünü görmüştü.
“Prenses hazretleri nihayet evin yolunu hatırladı demek.”
Diye kıkırdadı Kyuhyun, yanı başında arkadaşının yaşadığı iç savaştan tamamen
habersiz gibi bir hali vardı. Heechul su alma bahanesi ile odadan çıkmıştı.
Aşağı inince Hanna’nın montunu asmakta olduğunu fark etti, kızın yüzünde saçma
bir sırıtış mı vardı yoksa ona mı öyle geliyordu? Boğazını temizleyip seslendi
“Hoş geldin prenses,
bakıyorum kendine beyaz atlı prens bulmuşsun.” Dedi kıza yaklaşarak.
“Ooo, Chullie sen
burada mıydın?” dedi kız yavaşça; ama sanki suçüstü yakalanmış gibi yanakları
kızarıvermişti. Heechul bir saniye için gözlerinin irice açılmasına engel
olamadı, Hanna’nın yanakları kızarmazdı ki! Kız sinek kovalar gibi bir hareket
yaptı
“Okuldan bir çocuk
işte, onun evi de bu tarafta o yüzden geçerken beni de bıraktı.” dedi Hanna.
Heechul şimdilik meseleyi daha fazla üsteleyerek dikkat çekmek istemediğinden
başını sallayıp konuyu değiştirdi, iç sesi aksini yapması için haykırıyor olsa
da.
“Kyu'nun odasına gel,
Starcraft oynuyoruz, sen de katıl, üçlü görevler yaparız.” Dedi. Hanna
duraklamıştı.
“Eeee, şey ödevim var
bu gün bensiz oynayın ben odama çıkıyorum Kyu’ya söylersin tamam mı oppa?” dedi
Hanna ve parmak ucunda kalkıp çocuğun yanağına bir öpücük kondurduktan sonra
hızla merdivenleri çıkıp odasına doğru gözden kayboldu.
-4 gün sonra-
Heechul, Kyuhyun, Seohyun ve Sooyoung Kyuhyun’un evinde
salonda oturmuş sohbet ediyorlardı. Tanışma iki çocuğun da beklediğinden iyi
geçmişti. Neyseki Sooyoung gayet normal bir insan gibi görünüyordu hatta itiraf
etmesi gerekirse Heechul kızı eğlenceli ve dost canlısı bulmuştu bu yüzden
tekrar buluşma fikri çıkınca itiraz etmemişti. Hep birlikte oturmuş ertesi güne
dair planları hakkında konuşuyorlardı.
***
Yolculuk Pazartesi günküne kıyasla kesinlikle daha az gergin
geçmişti Hanna’ya göre. Belki de Baekhee haklıydı, Himchan’ı tanıdıkça elinde
olmadan kendisini çocuğun yanındayken daha rahat davranmaya başlar halde
bulmuştu. Belki de bir kez olsun ön yargılarından kurtulması iyi olmuştu.
Evin önünde
durduklarında kız yavaşça inip vedalaşmak için döndü. Himchan’ın yüzünde kızın
hemen eve girmesini engellemek ister gibi bir ifade vardı en sonunda “Şey Hanna
biyoloji dersinin son ödevinin soruları sen de var mı ben benimkini kaybettim
de?” dedi kafasını kaşıyarak.
“Sen profesör Kim’in
yani ejderha Kim Ki Bum’un ödevini kayıp mı ettin?” dedi kız inanamayan
gözlerle bakarak.
“Benim suçum değildi
sadece müsvedde kağıtların arasına karışmış işte, hani bir ihtimal soruları
bana verebilir misin diye soracaktım ama…” dedi Himchan. Hanna eve doğru bir
bakış atıp başını salladı.
“Tabii ki; zaten bu
saatten sonra kimden bulacaksın, o ödevi yapamazsan ölürsün bu da şu an işime
gelmez, Baekhee senin dördüncü silahşör olduğunu söyleyerek pek eğleniyor,
arkadaşımın eğlencesinin bozulmasına gönlüm razı olmaz. Yukarı gel sana defteri
vereyim, ben çoktan yaptım; hatta bu seferlik olmak şartı ile cevapları da
alabilirsin eve bırakmanın karşılığı olarak diyelim.” Dedi ve kız eve doğru
yürümeye başladı. Bir an için donakalsa
da Himchan da bisikletini evin önünde çite yaslayıp kızın peşinden ilerlemeye
başladı.
Hanna eve girdiğinde salondan gelen kıkırtılar duyuverdi. O
yönde ilerleyince içinden yükselen yüzünü buruşturma isteğini zor bastırdı.
Seohyun cadısı gene abisinin dibinde, hatta neredeyse kucağında oturmuş şuh
kahkahalar atıyordu. Yüzüne sahte bir sırıtış yerleştirerek seslendi Hanna.
“Ben geldim abi, sen
de buradaymışsın unni! Ne güzel teasdüf.”
“Hannacığım tatlım
gelsene böyle bak Sooyoung’la tanış sen de.” Dedi Seohyun, gözlerinden anlık
bir pırıltı geçmişti. Hanna odaya biraz daha girince diğer koltuk da görüş
açısına girmişti; cadının az önce Sooyoung olarak adlandırdığı bir kız ve
Heechul dip dibe oturmuş, az önce birisi komik bir şey anlatmış gibi
gülüşüyorlardı. Hanna yavaşça kızla selamlaştı ama pek konuşma fırsatları
olmadı, zira her iki çocuğun da dikkati her geçen saniye biraz daha olduğu
yerde buharlaşmayı dilediği belli olan Himchan’ın üzerinde kilitlenmişti.
“Ah doğru ya ne kadar
aptalım. Abi, oppa, bu Himchan bir ödevi almaya… yani bir ödev için ders
çalışmaya geldi. Biz odada çalışıyor olacağız, size iyi eğlenceler.” Dedi ve
yüzünde kocaman bir soru işareti olan çocuğu adeta peşinde sürükleyerek
merdivenlere doğru sürükledi.
“Ben sadece defterini
alıp giderim sanıyordum.” Diye kekeledi çocuk.
“Benim cevaplarımı
geçirsen bile ne yazdığını anlayamazsan ejderha sorduğunda anlatamazsın,
hayatını kurtarıyorum sen soruları ve cevapları geçirirken ben sana konuyu
anlatırsam daha kolay olur; ama acele yetişeceğin bir yer varsa….”
Himchan o kadar hızla
atlayıp “Hiç işim yok!” demişti ki Hanna üstüne çöken ağır havanın dağıldığını
fark etti ve elinde olmadan kıkırdamaya başladı.
Himchan oğlum resmen b**u b**una gidiyorsun var ya. salaksın sen. RESMEN SALAK. sonra da değişmiyor bu mal zaten. heechul sen mallıkta doktora sahibi bir otoritesin zaten sana söyleyecek lafım yok.
YanıtlaSilallahınızdan bulun...
mont <3