“İşte ona harabeoji demeyi böyle bıraktım.”
Önümde oturan dört yaşındaki çocuklar gurubu kocaman sevimli
gözleriyle önce bana, sonra birbirlerine baktılar. Harabeoji lakaplı çocuk, ona
lakabı takan küçük kıza kaçamak bir bakış attıktan sonra gözlerini daha da
kocaman açarak bana döndü.
“Ne yani, büyüyünce biz de evlenebilir miyiz?” dedi, korku
ve heves karışımı bir ifadeyle.
“Belli mi olur? Daha o yaşınıza yıllar var.” Dedim,
gülümseyerek.
“Ne demek? Kısa bir masal anlattım sadece.” Dedim,
gülümseyerek.
“Umarım yaşlarına uygun bir masaldır.” Dedi Minhyuk, öyle olduğunu bilmesine rağmen.
“Olası uygunsuz yerleri tıraşlamayı öğrendim bayağı, annelik
zor iş, azizim.” Dedim, oturduğum yerden kalkmaya çalışarak. Minhyuk anında kolumdan
tutup kalkmama yardım etti. Dengemi sağladığımda elimi belime koyup derin bir
nefes aldım ve yavaşça verdim.
“Aman dikkat. Seni yorduğumu öğrenirse Jonghyun dalağımı
söküp kebap yapar, yedirir bana.” Dedi Minhyuk. Elimde olmadan güldüm.
“Bu tehdidi gerçekten yedin ondan, değil mi?” dedim. O da güldü.
“Hamilelik izninde buraya gelmene izin verdiğim için bana
hala kızgın, zaten.” Dedi, bana kenardaki koltuğa kadar eşlik edip oturmama
bizzat yardım ederken. Ayaklarımı rahatça uzattım. Minhyuk üniversiteden mezun
olduktan sonra sahip olduğu bütün sermaye ve biraz da krediyle bir anaokulu
açmıştı. Çocukların ev gibi sevebilecekleri bir yer olsun, istiyordu. Anaokulu
öğretmenliği gerçekten tam Minhyuk’un yapacağı bir işti ve ona gerçekten
yakışıyordu.
“Aman, evde otur otur, içim şişiyor! Burada en azından biraz
eğleniyorum. Woohyun hala uyuyor mu?” diye sordum. Küçük canavarım daha üç
yaşındaydı ve öğlenleri en az iki saat uyumak gibi hoş bir alışkanlığı vardı.
“Melek gibi.” Diye gülümsedi Minhyuk, “Bu arada, hala isim
seçemediniz mi?”
“Hala emin değiliz; ama biz ne yapalım, bu sefer işimiz zor.
Uyumlu iki isim arıyoruz.” Dedim.
“Minwoo’yla Minah nasıl olur?” dedi Jonghyun. Daha kapıdan
girerken muhabbete katılma yeteneğine hayrandım, doğrusu.
“Fena değil, hoş geldin, ben de seni özledim.” Dedim, o
yanıma gelirken. Ayaklarımı uzatmakta olduğum koltuğun yanında diz çöküp elini
artık gerçekten burnuma değecek kadar şiş karnıma büyük bir şefkatle koydu.
Onun bu hali beni her zaman gülümsetiyordu. “Hayırdır, erken mi çıktın?”
“İzin aldım; doğum için.” Dedi, karnımı okşayarak. Bazen
kendi karnımı kıskanıyordum.
“İyi yapmışsın, ben de evde sıkılıp sıkılıp buraya
kaçıyordum. Yakında direk Minhyuk’a kaçmayı düşünmeye başlayacaktım.” Dedim.
“Karımın aklını çelmez misin lütfen, vahşi bir cinnet
haberiyle gazete manşetlerini süslemek istemiyorum.” Diye sahte bir bıkkınlıkla
takıldı Jonghyun. Minhyuk güldü.
“Yaa tüh, benimki çok memnun olurdu halbuki böyle taze,
kendinden hamile bir metresi olsa!”
“Niye, bence gerçekten gayet memnun olurdu.” Diye sırıttım.
Minhyuk’un eşi öyle sevimli minyon bir insandı ki bir yeğenim olmasını dört
gözle bekliyordum. O bebek sevimliliğiyle bütün bir evrenin fatihi olabilirdi.
Minhyuk başını iki yana salladı.
“Canına susamışsın sen.” Dedi, gülmeyi bir türlü
kesemiyordu.
“O değil de, yetiştirmem gereken bir dedikodu var.” Dedi
Jonghyun birden. Minhyuk’un kulakları diktiğini göz ucuyla gördüm.
“Joon sevgilisinden ayrılmış. Çok bile dayanmıştı.” Diye çok
mantıklı bir tahmin yürüttüm. Joon oldukça ünlü bir basketbol oyuncusuydu artık
ve liseden beri çıktığı herhangi bir kızla bir haftadan uzun dayanmamıştı; bu
yüzden aklıma ilk gelen bu oluyordu.
“Hayır işte, ayrılmamış; hatta ayrılmayacakmış da. Hayatında
bu kadar mutlu olmadığını sayıklayıp duruyordu bugün.” Dedi Jonghyun. Çenem
karnıma düştü.
“Ay şimdi doğuracağım, sen ciddi misin? Öyleyse bu kızla bir
an önce tanışmamız lazım, çünkü.” Dedim, yerimde doğrularak. Başını onaylayarak
salladı Jonghyun.
“Daha az önce karşılaştım; şirketin kapısından geçiyordu.
Kızla buluşmaya gidiyormuş; elinde bir demet çiçek ve suratında aptal bir
sırıtışla. Bizim Joon.” Dedi, hala şaşkın olduğu her halinden belliydi.
“Ne diyeyim, Allah mesut etsin; yakında istemeye gideriz, artık!” dedim, ellerimi kaldırarak.
“Neyse, madem geldin, beni hastaneye sen götür bari.”
“Hastane mi, o nereden çıktı?” dedi Jonghyun, kaşları
çatılmıştı.
“Sen gelmeden doktor aradı; içime sinmedi böyle, kontrole
gel, dedi. Sen gelmesen Minhyuk’tan isteyecektim; yarım saat sonraya verdi
randevuyu.” Dedim. Kaşları anladığını gösterircesine havalanırken ayağa kalktı
Jonghyun.
“E gidelim mi o zaman? Geç kalmayalım.” Dedi. Ayağa kalkmak
için hareketlendiğimde neredeyse hiç güç harcamadan ayağa kalkmamı sağlayacak
iki destek anında yanımda hazırdı. Doğrulabildiğimde Minhyuk bizi gülümseyerek
kapıya kadar geçirdi. Ona veda edip beklenmedik kontrolüme gitmek için arabaya
bindik. Biner binmez Jonghyun karnıma doğru eğilip ellerini koydu ve doğru
dürüst duyamadığım bir şeyler fısıldamaya başladı. Sonra arabayı çalıştırdı.
Arkamızdan el sallayan sevimli arkadaşımla sürmeye
başlamadan önce kocaman karnımla konuşmayı asla ihmal etmeyip kendi karnımı
kıskanmama neden olan sevgili kocama baktım. Bütün dertleriyle ve
sıkıntılarıyla bile kusursuz bir ailem, hala böyle içten kalmış bir sürü arkadaşım
ve bazen bir canavara dönüşse de melek gibi bir oğluşum vardı; iki yeni canavar
da yoldaydı. Bizi uyutmayacak biri kız biri erkek iki yeni minnoşumuz olacaktı.
Uykusuz gecelere karşı iyi kahvemiz, sabah kahvaltıları için güzel manzaramız,
elektrik kesilirse diye mumlarımız ve yatağın altına saklı bir yedek çocuk bezi
yığınımız da her daim hazırdı. Bir hayattan bundan daha fazlasını isteyemezdim,
herhalde.
omo omo omo... moe moe çiçekleri saçıyorum etrafa. TANRIM BU ÇOK SEVİMLİYDİ. hoş joon un sonsuza dek yalnız kalıp bir çöplükte çürümesini tercih ederdim ama neyse. jonghyun sana bir şey demiyorum zaten adamın dibisin. insan hiç mi yalan söylemez hayatında? bir şeyleri saklamaz? kim sorsa pat diye gerçekleri söylüyor çok hoş :D zaten yakında minhyuk ancak bunların çocuklarına bakacak duruma gelir tavşan gibiler mübarek. ( Sanırım jonghyun a rağmen minhyuk favori karakterim.) Ve yonghwa malı öldü mü? lütfen ölsün... Noooolur ölsün. sevmiyoooom onu işte hıh.
YanıtlaSilSon paragraf da cidden kitap finali gibi olmuş. son iki bölümü insan suratında aptal bir sırıtışla okuyor. aptal kısmı riandan sırıtış kısmı jonghyundan kaynaklı tabi :D
ahahah ama neden ki rian da oldukça sevimli bir karakterdi bence xD ayrıca aradan kaç yıl geçmiş halla halla minhyuk kendi derdine yansın daha ilk çocukta XD Joon gibileri asla yalnız kalmaz hayatım, sen hiç merak etme ve Yonghwa'yla da galiba artık sık görüşmüyorlar, bayağı olmuş konuşalı, kavgalı değiller gerçi ama o.O bu arada minhyuk'un benim aklımda hayal ettiğim karısı ayhan, bu yüzden sakin olabilirsin xD okuduğunuz için teşekkürler, efenim <3
Silehehehe ne demek :D ve "karısı ayhan..." hımmm bilemedim. allah sabır versin ne diyeyim o vakit :D rian ı seviyorum ama bu jonghyuncuğuma belli bir döneme kadar acı çektirdiği gerçeğini değiştiriyor mu?
Silbir de sendeki şu olaya hastayım noonim oppa moppa diyorlar ama bir yandan osmanlı nın adı geçiyor çok türk türk konuşuyorlar cidden hoşuma gidiyor. :D herkes koreli-türk melezi gibi
Napam başka türlü olmuş gibi gelmiyor aslında sanırım koreli olan sadece karakterlerin tipi ve adı tamamen türkçe yazıyor olabilirim. Bu iyi bişey mi? :')
SilBence hoş :D
Sil