– 15 –
“Hava bunu sık sık yapar mı?” diye sordu Baekhee, toplanmaya
başlayan bulutlara bakarak. Bulaşıkları yıkıyorlarken havada bir tane bile
bulut yoktu; ama şimdi işi bitmiş, bahçede oturup eski klasiklerden bir şey
okumak istediği zaman gökyüzü koyu renkli bulutlarla lekelenmeye başlıyordu. Şu
Murphy’i bir bulsa odun ateşinde çevirme yapacaktı.
“Hayır, aslında sık yapmaz…” diye mırıldandı D.O. kendi
kendine. Baekhee o tarafa bir göz attı ve yeniden hızla toplanan bulutlara
döndü.
“Rian’la Lay’i içeri çağırsak mı?” dedi, düşünceli bir
biçimde.
“Aslında fena olmayabilir…” diyordu ki Chanyeol, kendi cümlesinin
ortasında durdu. Ani sessizliği herkesin ilgisini onun üzerine çekmişti. Gencin
yüzünde çok önemli bir şeyi yeni fark etmiş birinin dehşet dolu ifadesi vardı.
“Sekyung’la Chen ormandaydı.”
“Daha fırtına başlamadı ve hala onları bulmak için oldukça
fazla vaktimiz var. Chen’in harika bir iz sürücü olduğunu söyleyemem, hep sağa
çeker. Şu anda ormanın içinde kış bahçesini bulabileceğini de zannetmiyorum.
Ama eğer sorduğun buysa, onların izini bulabilirim, evet.” Dedi Sehun sakince,
yaslandığı yerden kıpırdamadan.
“İtirazı olan varsa bu sefer damdan atlar giderim.” Diye
meydan okuyarak herkese tek tek baktı Baekhee. Bir süre kimse bir şey
söylemedi, kızın fazlasıyla ciddi olduğunu belli eden bakışlarına karşılık sadece
birbirlerine baktılar.
“Madem öyle, biz de gidelim.” Dedi Kai, sonunda. Baekhee kimseden
böyle bir tepki beklemediğinden ağzı açık ona döndü.
“Daha fazla insanı tehlikeye atmak istediğine emin misin?”
dedi gence.
“Hepimiz buraları iyi biliyoruz, bir sorun çıkarsa ne
yapacağımızı biliyoruz. Fırtınanın nasıl gideceğini de aşağı yukarı tahmin
edebiliriz.” Dedi Baekhyun ayağa kalkıp Kai’nin yerine cevap vererek, “Luhan Hanna’yla yukarıda, Lay de Rian’la
kalır. Chanyeol her zaman çok sakardır, o da kalır.”
“Ben de kalırım, yağmurda sadece ayak bağı olurum.” Dedi
D.O. peşin peşin.
“Kris’le ben de gelmeyelim.” Dedi Tao ardından. Yanında Kris
başını yukarı aşağı sallıyordu.
“Oh, cayın hepiniz! Ödlekler.” Dedi Baekhee, ellerini beline
koyarak. Baekhyun iç geçirdi.
“Daha az olması daha iyi olur, sen de öyle demiştin.” Dedi,
Baekhee’ye bakarak. “Ben burayı iyi biliyorum, ben gelirim. Kai gelir, Sehun
gelir, Suho?”
“Gelirim.” Dedi Suho basitçe. Baekhyun’un sormasını
beklemeden Xiumin de konuştu.
“Ben de gelirim; ama bence ikili gruplar oluşturmalıyız.”
Dedi genç. Kurtarma grubuna katılacak olan altı kişi de onaylayarak başını
salladı.
“Baekhee ve ben geçen seferden yeterince iyi bir ikili
olduğumuzu biliyoruz.” Dedi Sehun, yaslandığı yerden sonunda doğrularak.
Baekhee başıyla onayladı; göz ucuyla Kai’nin yüzündeki endişeli ifadeyi fark
etse de hiç görmemiş gibi davranmayı şu anda daha karlı buluyordu.
“Ben de Kai’yle giderim; geriye Xiumin ve Suho kalıyor.”
Diyerek konuyu kapattı Baekhyun.
“Gidelim, o zaman.” Dedi Baekhee ve önceki gün giydiği spor
ayakkabıları – hala balkon kapısının önündeydiler ve çamur içindeydiler –
çabucak ayağına geçirip dışarı çıktı. Sehun’un onu izlediğini bilmesi için
arkasına bakmasına gerek yoktu. Dışarıda Rian ve Lay güneşin hala vurduğu nadir
alanlardan birinde, birbirlerinin omzuna başlarını koymuş, uyuyorlardı. Öyle
gamsızlardı ki Baekhee bile bir an onları uyandırıp uyandırmamak konusunda kararsız
kaldı.
“Gençler, ıslak sıçana dönmek istemiyorsanız bir an önce
kalkın!” dedi sonunda, yanlarına giderek. İlk kalkan Rian oldu; başı boşta
kalınca da Lay mecburen kendini doğrultup Baekhee’ye bakmak zorunda kaldı. Rian
bir şey soracakmış gibi görünüyordu; ama gökyüzüne bakınca ağzını kapatıp ayağa
kalktı. Kendi kendine ayağa kalkabildiğini görmek güzeldi; ama hala kendi
kendine yürüyebileceğini zannetmiyordu Baekhee.
“Sağ ol uyardığın için.” Dedi Lay ayağa kalkarken, sonra
Rian’ı akıcı bir hareketle kucağına aldı. Kız buna o kadar alışıktı ki artık
viyaklamayı bırak, şaşırmıyordu bile.
“Ne tarafa gitmişlerdi?” diye sordu Baekhee, giden çiftin
yanından sıyrılarak gelen Sehun’a dönüp.
“Şu taraftı.” Diye işaret etti genç, “Zaten yer fazlasıyla
çamur; acemi bir izci bile o ikisinin izini rahatça sürebilir. Tabi yağmur her
şeyi birbirine katmazsa.”
“O zaman acele edelim.” Dedi Baekhee ve Sehun’un işaret
ettiği yere doğru hızla yürümeye başladı. Sehun bir adım arkasından geliyordu,
elleri ceplerinde kızı takip ediyordu, liderliği ona bırakmış gibiydi. Baekhee,
diğer iki grubun onlardan farklı yönlere gitmeyi akıl edeceğini umarak arkasına
bakmadan hızla yürüdü.
Ormanın içine girdiklerinde Sehun teklifsizce öne geçti.
Baekhee bundan memnun olduğunu söyleyebilirdi, ormanı iyi tanımıyorken burada
kendi yolunu bulabileceğini düşünmüyordu. Sehun toprağa bakarak yavaş yavaş
ilerlemeye başladığında Baekhee onun gördüğünü düşündüğü izleri görebilmek için
yeri gözleriyle taradı; ama hiçbir şey ayırt edemiyordu.
“SEKYUNG!!” diye olanca sesiyle bağırdı Baekhee,
göremeyeceğini anladığında. Sehun bu ani çığlıkla olduğu yerde sıçrasa da bir
şey söylemedi. İlk damlalar üzerlerine düştüğünde hala aradıkları ikiliden bir
iz yoktu. Yağmur en az bir önceki sefer kadar çabuk hızlandı.
“Takip edemiyorum.” Dedi Sehun bir süre sonra, elini ıslak
saçlarından geçirip yüzüne yapışmamaları için geriye atarken. Baekhee etrafına
baktı. Bulamayacaklar mıydı? Etrafta kimseyi göremiyordu. Ama ormanın içinden
yağmura ait olmayan sesler geliyordu. Gözlerini kapatıp dikkatle dinlediğinde
bunların insan sesine benziyor olabileceğini düşündü; ama kim olabilecekleri
hakkında bir fikri yoktu.
“SEKYUNG!!” diye tekrar seslendi Baekhee, seslerin geldiği
yönü ayırt etmeye çalışarak. Bir an sonra ağaçların ötesinden bir hışırtı
yükseldi.
“Baekhee?” diye seslendi uzaktan Sekyung’un sesi. Baekhee ve
Sehun birbirlerine baktılar, ardından Sehun sesin geldiği yöne koşmaya başladı.
“Bu tarafa!” diye sesleniyordu bir yandan da. Baekhee
arkasından birkaç adım attığında o çoktan yaprakların arasında gözden
kaybolmuştu bile. Kaybolmamak için olduğu yerde kalmayı seçti, böylece Sehun
onu rahatça bulabilirdi. Zaten ne dediklerini anlamasa da seslerini
duyabiliyordu, hatta görebilmeye bile başlamıştı…
…ama hiçbir insan bu kadar hızlı hareket edemezdi.
Baekhee’nin bakışlarının takip edemeyeceği bir hızda ortadan
kayboldu bir anlığına gördüğü gölge. Baekhee şaşkınlıkla etrafına baktı. Bu
ormanda vahşi yaratıklar olduğunu bilmiyordu, vahşi yaratıkları uzaktan insana
benzetebileceğini de. Telaşla kendi etrafında bir tur atıp sağa sola baktı.
Hiçbir şey göremeyince sakinleşmeye çalışarak derin bir nefes alıp gözlerini
kapattı. Ormanın içindeki, yağmura ait olmayan sesi işte o zaman yeniden, bu
sefer çok daha net bir biçimde duydu.
“Baekhee…”
Nefesi kesilmişti, gözleri fal taşı gibi açılıp umutsuzca
sesin sahibini aradı; ama ortalıkta hiç kimse yoktu. Gözlerine dolup
yanaklarına düşen yağmur damlalarına karışan arsız yaşlarınsa hiç sırası
değildi. Kesik kesik nefes almaya çalışırken silueti bir kere daha gördü. Bu
sefer insan olduğuna emindi. Hiçbir şeyi umursamadan peşinden gitmeye
başladığında arkasından, az önce duyduğu fısıltıdan çok daha gerçek bir ses
seslendi.
“Baekhee nereye?”
“Sehun birazdan burada olur, Sekyung’u bulduk; ben- hemen
dönerim!” Dedi Baekhee, arkasına bir göz attıktan sonra. Baekhyun ve Kai
ağaçların arasından çıkıyordu.
“Bekle!” dedi Baekhyun onun arkasından.
“Baekhyun, bu iki salak için yardım lazım!” diye seslendi
Sehun, arkadaşının sesini duyduğunda. Ağaçların arasından hala gözükmüyordu ve
belli ki durum çok da iyi değildi.
“Sen yardım et. Ben onunla gider, bir şey olmadan geri
dönmesini sağlarım.” Dedi Kai, yaprakların arasında hızla ortadan kaybolan
kızın peşinden gitmek için hareketlenirken. Baekhyun durumdan rahatsızlığını
belli etmemek için derin bir nefes aldı ve Sehun’un sesinin geldiği yöne doğru
hızlandı. Bu fırtınada kimseyi yalnız bırakmak içine sinmiyordu; ama Baekhee
her nereye gidiyorduysa galiba onu sakinleştirip geri döndürebilecek tek kişi
Kai’ydi, zira kızın öldürecekmiş gibi bakmadığı tek insan evladı şu evde oydu.
Üstelik kızı bulaşık yıkadıkları tek bir saat içinde neredeyse tamamen
ehlileştirip normal bir insan haline geri döndürmeyi de başarmıştı. Korkacak
bir şey şimdilik yoktu.
Sehun’un yanına vardığında Sekyung’la Chen’i bir ağacın
tepesinde buldu Baekhyun. Gördüklerini anlamlandırmaya çalışarak bir yukarıya
bir Sehun’a baktı; Sehun’un yüzünde bezgin bir bakış vardı.
“Bizim beceriksiz maymun kendini yine ejderha sanıp yolu
bulmak için ağaca tırmanmış.” Diye açıkladı genç, Baekhyun sormadan.
“E Sekyung’un orada işi ne?” dedi Baekhyun, gözlerini
kırpıştırarak. Sehun iç çekip yukarı tekrar baktı.
“Geri zekalı aşağı inemeyince kızdan yardım istemiş.” Dedi,
Chen’i öldürmek istediğini gayet iyi anlatan bir ses tonuyla. Baekhyun artık
gülmesini bastıramadan yukarı baktı. Yukarıda ikisi de ağacın dallarına
tutunmuş, yardım bekleyen yavru kedi gözleriyle aşağı bakıyorlardı.
“Tamam… peki biz bunları nasıl aşağı indireceğiz?” diye
sordu sonunda.
“Seni onun için çağırdım zaten.” Dedi Sehun, dudağının bir
köşesi pis bir gülüşle yukarı kıvrılırken, “Plan şu ki, sen yukarı çıkıp onları
aşağı atıyorsun, canım isterse ben de tutmayı deneyebilirim, belki.”
Ormanın daha uzak bir köşesinde Baekhee Sehun kadar
eğlenmiyordu. Arkasından gelen ayak seslerine aldırmadan, sadece kulaklarında
gittikçe güçlenen fısıltıyı dinliyor ve hayatı buna bağlıymış gibi ağaçların
arasında koşarak bir görünüp bir kaybolan gölgeyi takip ediyordu.
“Baekhee, bekle!” dediğini duydu arkadan Kai’nin sesinin;
ama hız kesmedi, aksine daha da hızlandı. Bir süre sonra arkasından ayak
sesleri kaybolmuş, önünde de geniş bir açıklık belirmişti. Açıklığın ortasında
bir ışık tek başına duruyordu. Bir an olduğu yerde çakılıp kaldı Baekhee, sonra
kendine nefes almayı hatırlatarak ışıklar içindeki, ona arkası dönük insana
doğru adımlar attı. Yaklaştıkça kalbi göğüs kafesinden fırlayacakmış gibi
atıyordu; ama ışıklar içindeki genç ona dönüp baktığında zaman onun için
tamamen durdu.
“Baekhee?” dedi Yesung’un uzaktan çınlayarak gelen sesi. Bu
mümkün müydü? Deliriyor olup olamayacağını merak etti Baekhee; ama şu anda
içinde kopan fırtına, mantığını bastırıyordu.
“Ö-özür dilerim, Jongwoon, çok özür dilerim, benim
yüzümden…” diye hıçkırdı Baekhee, fırtına şiddetlenirken. Damlaların hiçbiri
önünde ışıklar içinde duran gence dokunmuyordu. Yesung korku ve endişeyle
bakıyordu kıza.
“Neden özür diliyorsun?” dedi, sanki omuzlarına koymak
istiyormuş gibi ellerini kaldırıp; ama elleri havada kararsızlıkla, kıza
dokunmadan öylece asılı kaldı.
“B-benim yüzümden...” Diyebildi ancak Baekhee tekrar. Yesung
etrafa baktı.
“Sırılsıklamsın… neden bu kadar ıslaksın?” diye sordu genç,
alakasız bir biçimde. Baekhee başını iki yana salladı.
“Fırtına var… burada ne olduğunu göremiyor musun?” Diye
sordu kız.
“Hayır, sadece seni görebiliyorum.” Dedi Yesung.
“Neden geldin? Neden geri döndün buraya?” dedi Baekhee sitem
edercesine. “Senin burada kapana kısılmanı istememiştim!”
“Kapana kısılmak mı? Burada kapana kısılabileceğim bir yer
yok. Baekhee beni buraya sen çağırdın, ben senin için buradayım.” Dedi Yesung.
Baekhee inanamayarak ona baktı.
“B-ben mi?” diye kekeledi, sonra içgüdüsel olarak kolundan
sarkan deri bilekliğe dokundu. “Benim yüzümden mi?”
“Senin için, ikisi farklı şeyler.” Dedi Yesung, kızı
yatıştırmaya çalışarak, “Sen beni çağırdığın için. Kazanın olduğu günden beri
senin sesini duyuyorum, beni çağırıp duruyorsun. Rüyamda bile gördüm seni. Bir
keresinde hastane odamda gördüğümü sandım; ben de hastaneden kaçıp geldim sana.
Bana ihtiyacın olduğunu bilirken seni yalnız bırakamam.”
“Has…hastane odası mı? Sen neden bahsediyorsun, Jongwoon, sen
hastanede olamazsın; sen bir hayaletsin.” Dedi Baekhee, gözlerini
kırpıştırarak. Aslında bunun oldukça düşüncesizce bir laf olduğunun
farkındaydı; ama hem anlaması gerekiyordu, hem de buna inanmadığı için burada
kısılıp kaldıysa Yesung’a bunu hatırlatması gerekiyordu. Ama gencin yüzündeki
ifade buna inanmadığını gösteriyordu.
“Hayır. Baekhee, hayır, ben hayalet değilim. Kazadan
kurtuldum, ondan beri de hastanede yatıyorum, hatta oldukça da iyi durumdayım-”
Dedi genç çabucak, sonra konuşmasının ortasında gözleri, aydınlanmış gibi, bir
anda büyüdü. “Sen fark etmiyorsun… öldüğümü sanıyorsun…”
“Ne demek istiyorsun?” dedi Baekhee, içini saran dehşet,
tepesinde çakan şimşeklerin çıkardığı korkunç gürültüyü bile boğarken. Genç, Baekhee’nin
gözlerine bakarak, yavaşça, dikkatle konuştu.
“Kazada ölen ben değilim. Heyelanda sürüklenen okul
otobüsünde sadece altı kişi hayatını kaybetti. Hocamız, şoför ve dört kız
öğrenci.” Dedi Yesung, Baekhee’nin kanını dondurarak. “Baekhee… hayalet olan
ben değilim. Sensin.”
Eveeet nihayet yesungtoşum ağzındaki baklayı çıkardı. THE OTHERS: BAEKHEE'NİN YOLU demek istiyorum. ve dedim evet, mutluyum. Yavrum jongdem, ah benim mal yavrum... sen neyine güvenerek tekrar ediyorum NEYE güvenerek yuva yapıyorsun söğüt dalına? Sekyung'a mı? hah! asrın hatası evladım tebrik ederim. bence siz orada kalın. ( öte yandan niye biri onları aşağı itiyor da sehun yakalıyor ? onlar kendileri atlayamacak kadar mallar mı? mümkün tabi...)
YanıtlaSilYesung yavrum sen baekhee nin hayaleti senle konuşurken kafayı yemedin mi? Üzgünüm kai, ama bu herifinki gerçek sevgi... Akıl sağlığını korumakla kalmıyor baekhee ninkini de kurtarmaya çalışıyor. aferim yavrum. lay'i şu son vıcık vıcık hallerinden dolayı yerinden ederek ilk sırama yerleşmeyi başardın. Lay artık adamın dibi değilsin. üzgünüm ama no more. daha çok kılıbıkla aptal aşık arası saçma sapan bir yerdesin. chen zaten kaplanlarla ilgili belgesel çekiyor AĞAÇ TEPESİNDE. itirazım var mı? Tabi ki hayır. hanna luhan partı yoktu yeeeey! Sanırım ondan bu bölümü çok sevdim. tek mantıklı karakter baekhee vve onun fedaisi yesung bolca vardı. güzel güzel... sky bunu da beğendi.
hayır burada neden "beğen" tuşu yok, bir daha merak ediyorum. Lyn bunu beğendi :D
Silyesung zaten baekhee'nin hayaletini dinleyerek gelmiş buralara kadar üstelik uzaylı herif korkacak son insan o olurdu herhalde xD ayrıca baekhee'ye aşık olduğunu bile zannetmiyorum, inanmazsın... ya da baekhee burda da maldır. *brainpalm* neden bu kadar IQ'su yüksek EQ'su yerlerde bir karakter olmak zorundayım ki?? -____-
lay'e kızma ablası yapabileceği hiçbir şey yok şu ara çünkü ben birleşen çiftlerin neler yaptığını yazma konusunda tam bir özürlüyüm. neden? çünkü shojolar her zaman çiftlerin finalde bir araya geldiği yerde biter. ben aşk hayatını shojo mangalardan öğrendim dostum, suç lay'in değil!!!
ama söğüt dalına yuva yapan chen :'D öldürdün beni gülmekten
Ehe ne güzel demek öldünüz :D O ZAMAN YENİ BÖLÜMÜ KİM YAZACAK LANET OLASI PİSLİK BEN.
Silneyse ben aşık diye düşünmedim zaten sevgi dedim dikkatinizi çekerim. genel bir kavram :D
Yesung'un puslu sesinden Phantom of the Opera eşliğinde okudum. yani öyle bir kayıt yok tabi beynimde kydettik biz Ye-yemle ordan yürüdük. neyse bölümden aklımda bir Yesung kaldı desem oyy ben senu ne çok özlemişim uşağum diye sarılasım var kendisine neden bilmem halbuki sırf adı geçmişti öncesinde. ayrıca Lost dizisinde favori bir repliğim vardı tombişimin söylediği "Dead people are more relaible than alive people." diyordu. Yesung'un hayat mottosuymuş ya o meğersem.
YanıtlaSilSehun beni ciddi seviyede uyuz etmeye başladı ama bir karakterin bitch olması iyidir hoştur da dozunu aştımı ağızda bir kekremsi tat bırakıyor Sehun da ben de son bir kaç bölümdür bir mide yanması etkisi yaratıyor soğuyorum kendisnden.
Kai bebişim tut yakala şu mal Baekhee yi yoksa bırak yağmuru fırtınayı yer kabuğunu ikiye bölecek bu mal Yesung'un peşinden giderken.
Chen ve Sekyung a brainpalm gönderiyorum Batan geminin malları vol.2 olmuşsunuz siz yavrum hayır insanlığqa tepki olarak mı doğdunuz ne yaptınız been anlamıyorum ki. Hadi sen o üstün yeteneklerinle ormanda kayboldun ve bunu kabul ettin neden ağaca çıkıyorsun mal evladım? hadi çıktın inemeyeyince niye kızı da çağırıyorsun nasıl bir dialog yaşadınız ki?
C: Sekyung gelsene bir sana bir şey dicem.
S: İnemiyorsun da yardım için çağırıyorsun değil mi?
C:Yav yok ne alakası var burada hava süper manzara süper bir gör istedim. kız gel valla bi şey yapmıycam
S: Hıı peki o zman ( ve ağaca çıkar)
Ancak böyle bir şey falan olmuş olması lazım. Sekyung da ayrı mal kızım sen de inemeyeceksen sen niye çıktın bu ağaca o zaman. Kurtarma operasyonunu yürütenler de ayrı mal yeminle Baekhee ye değen beyin hüçrelerini kaybediyor kız karadelik gibi mübarek.
Rian Lay sizi seviyorum annem o mallara uymayıp tatlı tatlı hayatın (!) tadını çıkartıyorsunuz işte ne güzel. Hayat size güzel valla. HHayır Lay aksiyoun olsun diye Rian'ı kucağına almak yerine sürüklemeyi tercih ediyor mu? etmiyor niye çünkü mal değil? niye çünkü henüz fazla Baekhee ye maruz kalmadı.
Luhan ve Hanna sizden bahsedemiyorum bilin niye? evet doğru cevaap çünkü bu bölüm yoktunuz! Çünkü duyduğuma göre hikayenin yazarı bir gece yatağınd ölü bulunabilirmiş!!!!!!!
Benden bu kaddar hacı yorumlarımı geç yapsam da sonucu böyle olur o yüzden bir daha beni sakın kışkırtma yorum yap yorum yap diye inadına yapmıyorum o zaman yeminle!!!!!