26 Temmuz 2014 Cumartesi

Başlangıç - 9

– 9 –

Lay elindeki alkolle ıslatılmış pamuğu Rian’ın ayağındaki yaraya nazikçe sürüyordu. Lay’in odasındaki masanın üzerine oturmuş olan kız hafifçe tısladı. Lay’in daha önce kullandığı fısfıs yakmıyordu; ama o bitince alkol kullanmak zorunda kalmışlardı, yaranın üzeri kapanana kadar da Lay pansuman yapmaya devam etmek zorundaydı. Rian ellerini masanın kenarına kenetleyip sıkarak mümkün olduğunca kıpırtısız durmaya çalıştı; bir an sonra Lay yarasına hafif hafif üflemeye başladığındaysa hatırı sayılır derecede rahatlayarak gevşedi. Lay alkollü pamuğu yarasına nazikçe dokundururken üflemeye devam etti, bitirdikten sonra da bir süre üflemeyi bırakmadı, sonra yaranın üzerini yeniden kapattı.

“Hala çok mu kötü?” diye sordu Rian. Lay gülümseyerek yukarı baktı.

“Hayır, iyileşiyor yavaş yavaş, belli. Endişelenmeyi bırakabilirsin.” Dedi, sonra geçen gece de kullandığı kremi yerden alıp Rian’ın şişliği az da olsa azalmış bileğine sürmeye başladı.


“Benim yerimde sen olsan sen de endişelenirsin; ayağımı yere yaklaştırınca bile acıyor neredeyse.” Diye somurtarak söylendi Rian. Lay sabırla kızın ayağını yeniden sıkıca sarmaya başladı.

“O artık biraz fazla.”

“Ben de onu diyorum ya!” dedi Rian, ellerini açarak. Lay iç çekti.

“Benim demek istediğim o değildi halbuki.” Dedi genç, sargıyı sarmayı bitirip sabitledi ve ellerini dizlerine koyup kızın yüzüne baktı. “Yere değdirmeden ağrıdığını zannetmiyorum, diyordum.”

“O lafın gelişiydi; neredeyse o zaman bile ağrıyacak, demek istiyorum.” Diye gözlerini devirdi Rian, açıklarken. Lay ayağa kalktı ve Rian’ı masadan almak için biraz yaklaştı, kız otomatik olarak kollarını uzattı. Lay’in kaşları havalandı ve bir adım geri çekildi.

“Sen de amma alıştın bu kucakta taşınma işine.” Dedi Lay, eğlenerek. Rian’ın yanakları kızardı.

“Sen alıştırdın, sana beni taşı diye yalvarmadım ya.” Dedi ve kollarını göğsünde kavuşturdu Rian. Bu sever Lay’in yanaklarının pembeleştiğini görüp şaşırdı. Bunu beklememişti.

“Nasıl kendin yürümen için bırakabilirdim ki, haline baksana!” dedi Lay; ama Rian’ı gencin sözlerinden çok yüzündeki renk değişikliği ilgilendiriyordu.

“Kızardın mı sen?” dedi, uzanıp Lay’in yanağına dokunarak. Lay, çarpılmış gibi irkildi bir an, sonra hafifçe gülümsedi.

“Sanki sen çok farklısın da. Gel hadi gel.” Diyerek Rian’ı bir daha kollarına aldı. Rian kendi yanaklarının kızardığını fark etmemişti; o sorgularsa Lay’in de sorgulama olasılığı olduğundan sesini çıkarmadı. Yeniden kollarını boynuna doladığındaysa Lay sordu: “Eee nereye gidiyoruz?”

“Nasıl nereye gidiyoruz?” dedi Rian şaşkınca. Lay tarafından sorgusuzca bir yerlere götürülmeye öyle alışmıştı ki artık nereye gideceklerini düşünmüyordu bile. Lay nereye götürürse oraya gidiyordu işte.

“Aşağıya mı inelim, oyuna mı dönelim, burada mı kalalım, ne istersin?” diye sordu Lay, yerinden kıpırdamadan. Rian bir an düşündü. Aşağıda ilginç bir şey olduğunu sanmıyordu, oyun oynayanlardan da birçok kişi dağılmıştı. Üstelik hava oldukça iç karartıcıydı.

“Keşke bir film olsa da izlesek.” Diye iç çekti Rian.

“Ne yazık ki bizde televizyonu, filmi bırak kablolu telefon bile yok.” Dedi Lay, bir şekilde kollarında taşıdığı Rian’a rağmen omuz silkmeyi başararak.

“Biliyorum, sizi mağara adamları.” Dedi Rian, sonra ofladı, “Madem öyle, burada kalalım.”

“Sen bilirsin.” Dedi Lay; ama o da Rian’ın seçiminden pek şikayetçiymiş gibi durmuyordu. Rian’ı oturması için yatağın üzerine bıraktı, kendi de masaya dayanarak onu izlemeye başladı. Rian bir süre sonra ayaklarını uzattı ve Lay’in yatağına kuruldu.

“Sen niye orada dikildin kaldın?” dedi, başını hafifçe eğip kollarını masaya dayamış, onu izleyen gence bakarak.

“Hiç, yani, bilmem? Sürekli dibinde olmamdan sıkılmış olacağını düşündüm. Gelmemi istiyor musun?” dedi Lay, soruya hazırlıksız yakalandığı belliydi.

“Sıkılmaktan çok alıştım, diyelim.” Dedi Rian, tatlı tatlı gülümseyerek. Utangaç davranmanın da, inkar etmenin de hiçbir şeye yaramayacağına karar vermişti. Eğer birinden hoşlanıyorsa, ondan hoşlanıyordu ve eğer bunu saklarsa hiçbir şey olmazdı. Tamam, Hanna bu insanları iyi tanımamalarından endişe ediyordu; ama Rian bütün hayatı boyunca bunlar kadar güvendiği bir grup insana daha rastlamamıştı ve kimseyi bu kadar kısa sürede kırk yıldır tanıyormuş gibi bir hisse kapılmamıştı. Daha önce hiçbir yabancı yerde bu kadar evinde hissetmemişti. Yani kendini tutmak için bir sebep bulamıyordu.

“Yani?” dedi Lay, kaşlarını kaldırarak. Rian biraz yana kayıp elini yanındaki boşluğa hafifçe vurunca Lay oturduğu yerden kalkıp Rian’ın yanına gitti. Aslında, galiba ilk defa Rian için gerçekten mecburi olmayan bir yakınlık yaşayacaklardı. Lay dün gece onunla kalmış olabilirdi; ama Rian buna sadece Hanna uyanmasın diye izin vermişti – bahane olup olmaması önemli değildi, önemli olan sonuçtu. Gün boyu sürekli Lay’in kucağında geziyor da olabilirdi; ama bu da bir çeşit insan faytondu, o da sayılmazdı. Şu anda Lay’i ilk defa kendisi yanına çağırıyor, göğsüne doğru ilk defa hiçbir zorunluluk – veya teşvik – olmadan yaslanıyordu ve Lay bile buna şaşırmıştı.

“Sana gerçekten alışmışım.” Dedi Rian, Lay kolunu omuzlarına dolayarak ona biraz daha sokulmasına izin verirken. Lay yatağın arkalığına sırtını dayamış oturuyordu, bacaklarını uzatıp çaprazlamıştı. Göğsünde yatan kız doğal olarak ondan biraz daha kaykılmıştı, bacaklarını hafifçe toplamış ve sakat ayağını dikkatle diğer ayağının üzerine yerleştirmişti.

“Arkadaşın burada olsa seni öldürebilirdi.” Diye hafifçe kıkırdadı Lay.

“O şu anda yeni prensiyle, yağmurun ortasındaki alacakaranlık bir kış bahçesinde. Sadece bu gerçek üzerine bir aşk romanı yazabilirim; bence geri geldiğinde bana kızacak yüzü olmayabilir.” Dedi Rian, geniş bir sırıtışla. Lay, şaşkınlıkla açılmış gözlerle başını çevirdi ve Rian’a baktı. Eğer tam şu anda Rian da kafasını çevirse burun buruna geleceklerdi; Rian’ın saçları Lay’in burnuna değiyordu ve Lay’in nefesi de Rian’ın saçlarını dalgalandırıyordu. Ama Rian başını çevirip ona bakamadı.

“Sen ciddi misin?” dedi Lay, inanamaz bir sesle.

“Neden olmasın? Birlikte çalı toplamaya gittiler ve Hanna şikayet bile etmiyordu; sadece ‘prensinin’ peşinden çocuklar kadar şen, sekerek gitti. Hanna’nın bunu yaptığı görülmüş şey değildir.” Dedi Rian eğlenerek. Lay hafifçe kıkırdadı.

“Arkadaşını iyi tanıyorsun, gerçekten yakınsınız, değil mi?” dedi Lay, sırıtarak.

“Öyleyiz tabii ki! Benim yıllardır arkadaşım o. Yani, Sekyung ve ben daha yakınız, Hanna’yla da Baekhee daha yakın. Neden öyle olduğu hakkında hiçbir fikrim yok, aslında Hanna ve Baekhee taban tabana zıt insanlardır.” Dedi Rian, amaçsızca konuşarak. Bunu sık yapardı, istemeden oluyordu; ama insanlar bunu dinlemenin eğlenceli olduğunu söylerdi.

“Zıtlar aynılardan daha iyi anlaşır, diye biliyordum ben?” dedi Lay, başını karşıya tekrar çevirememişti. Bunun yerine burnunu Rian’ın saçlarına biraz daha gömmüştü.

“Öyle gibi görünüyor.” Dedi Rian, yüzünü Lay’in kum rengi kazağına yaklaştırarak. Son zamanlarda etrafındaki her şey Lay gibi kokuyordu ve Rian bunu çok seviyordu. Şu anda bunu bu kadar yoğun hissediyor olabilmekse baş döndürücüydü. Rian derin bir nefes aldı ve bunun akciğerlerine kadar işlemesine izin verdi. “Her şekilde Hanna geri döndüğünde bana kızabilecek bir konumda olmayacak.”

“Peki ya Luhan’dan nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?” dedi Lay merakla.

“Ben değilim; ama sen eminsin.” Dedi Rian, kendinden emin bir biçimde. Lay şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı.

“Hayır, diyemeyeceğim; ama bunu nereden anladın?” dedi Lay şaşkınca. Rian yüzünü Lay’in göğsüne gömüp güldü.

“Anlamadım, sadece bir yem attım ve sen onu yuttun.” Dedi Rian gülerek. Lay gözlerini devirdi ve sırıtarak başını iki yana salladı.  “Şimdi asıl sen neden emin olduğunu söylemek zorundasın.”

“Şöyle ki, Luhan kimseye sırnaşmaz.” Dedi Lay, rahatça. Rian durdu, bu sefer başını kaldırıp direk Lay’in gözlerinin içine baktı. Lay konuştuğu anda içinde Luhan ve Hanna geçen onlarca sahne gözlerinin önünden aynı anda geçmişti.

“Sen ciddi misin?”

“Kesinlikle.” Dedi Lay, başını yukarı aşağı sallayarak, “Şaka öyle bir raddeye gelir ki Kai’yle D.O.’yu evlendiririz, Baekhyun’la Chanyeol’ün Xiumin diye bir oğlu olur; Luhan yine de kimsenin hiçbir şeyi olmak için hevesli olmaz ya da kabul edildiğinde öyle kucaklara atlamaz. Kimsenin kahvaltı tabağını elleriyle dizmez, kimseye onunla çalı toplamaya gelmesi için yavru köpek gözleriyle bakmaz.”

“Sen ciddisin.” Dedi Rian, ağzı ardına kadar açıktı. “Sen gerçekten ciddisin ve hiçbirimiz bunun farkına bile varmadık! Nasıl bir oyunculuktur bu? Ya da oyunculuk değil gerçek mi? Oyunculuksa korkunç ama! Gerçekten bu Luhan’ın normal hali sanmıştım ben! Yani aslında bir seri katil bile olabilir ve ruhumuz duymaz!”

“Olmadığını nereden biliyorsun?” dedi Lay, yarım bir sırıtışla, kaşlarını kaldırarak. Rian temkinle geri çekildi; ama Lay oyununu sürdüremedi, yüzünde büyümeye başlayan sırıtış ona ihanet etmişti. Rian Lay’in şakasının farkına vardığında gözleri kısıldı ve Lay’i pataklamaya başladı.

“Çok gıcıksın Lay gerçekten bu kadar gıcık olduğunu bilmiyordum!” diye söyleniyordu bir yandan da. Lay gülerek onun zayıf darbeleri çok canını yakıyormuş gibi rol kesmeye ve kıvranmaya başladı.

“Ah- yapma- dur- çok acıyor- galiba kaburgalarımı kırdın!” diye yalandan olduğu fazla belli bir biçimde bağırıyordu Lay bir yandan da. Rian bunun üzerine daha sert biçimde bir defa daha vurdu ve alt dudağını sarkıtıp arkasını döndü.

“Küstüm ben sana.” Dedi çocukça. Lay eğlenerek bir süre Rian’ın sırtını izledi, sonra geniş bir gülümsemeyle kollarını kızın beline dolayıp onu kendine çekti. Şimdi Rian’ın saçları Lay’in yüzünü gıdıklıyordu ve kızın sırtı, Lay’in göğsüne yapışmış durumdaydı.

“Ama küsme bana.” Dedi Lay, en cilveli sesiyle. Bir erkeğin cilveli olmaması gerekiyordu, bunun tuhaf durması gerekiyordu; o zaman kulağının hemen yanında çınlayan bu melodik ses neden Rian’ı tiksindirmek yerine kalbinin beş kat hızlanmasına neden oluyordu?! Bu çok saçmaydı.

“K-küstüm bile!” dedi Rian, somurtmaya devam etmeye çalışarak. Bu şu anda gerçekten çok zordu.

“Niye küstün sen bana?” dedi Lay tatlı tatlı. Rian, Lay’in nefesini boynunda hissedip ürperdi. Bu çocuk ona tam olarak neden bu kadar yakındı? Ve neden şimdi?

“Çünkü çok gıcıksın sen.” Diye ısrar etti Rian.

“Gıcık mı? Ben mi? Ben gıcık değilim, gerçekten. Gıcık olan Chen, karıştırıyorsun.” Diye güldü Lay. Rian homurdandı.

“Son zamanlarda onunla çok takılmış olmalısın, o zaman.” Dedi, oflayarak.

“Farkında mısın bilmiyorum; ama son zamanlarda sadece seninle takılıyorum, güzelim.” Dedi Lay, Rian’ın kulağına doğru sessizce. Rian’ın bütün vücudunu dolaşan çok daha büyük bir ürpertinin kaynağıydı bu yaptığı şey ve Rian bu yüzden uzunca bir zaman düzgün nefes alamadı. “Güzelim” mi? Güzelim mi?!

“Yapma şunu!” dedi Rian.

“Neyi?” dedi Lay, kendinden memnun bir biçimde sırıtarak. “Aslında baksana, neden dürüst olmuyoruz?” diye devam etti, kollarını gevşetti ve kızın (Rian kabul etmeliydi ki oldukça gönülsüzce) ondan uzaklaşmasına izin verdi. Rian uzaklaşıp döndü ve ona baktı. Hiçbir zaman insanların yüz ifadelerini okuyabilme gibi bir beceriyle övünmemişti; ama Lay’in yüzünde açık kitap gibi şu anda bütün cesaretini tek bir şey için kullandığı yazılıydı.

“Ne konuda?” dedi Rian. Bir ilişki uzmanı olmasa da şu anda Lay’in cesaretini kırarsa bir daha asla böyle bir fırsatın gelmeyeceğine inanıyordu. Aslında, belki de bunu yapmamalıydı; belki de gerçekten Hanna’yı dinlemeliydi. Hem neden bu kadar kolay pes edecekti? Biraz daha zaman geçmeliydi, daha çok şey olmalıydı, onu daha iyi tanımalıydı ve mesela ayağı iyileşmeliydi… ama o kadar doğru hissettiriyordu ki!

“Ben gıcık değilim; ama olsam da sen bana uyuz olamazdın.” Dedi Lay, saçma bir özgüven patlamasıyla. Tamam; bu Rian’ın kibar veya olumlu bir cevap vermesi mümkün olmayan bir sözdü.

“Nedenmiş o?” dedi, inat bir tavırla.

“Çünkü ben nasıl hissediyorsam, sen de aynı şeyi hissediyorsun.” Dedi Lay, Rian’ın elini yakaladı ve göğsünün üzerine sıkıca bastırıp orada tuttu. Rian elinin altında çırpınan çılgın atışları rahatlıkla hissedebiliyordu; o sessizce beklerken Lay’in yüzündeki özgüven patlamasının yerini hassas, beklenti dolu, neredeyse hülyalı bir bakış almıştı. Rian hissettiği kalbin Lay’e mi, kendine mi ait olduğunu çözmeye çalışırken yavaşça bir nefes verdi Lay.

“İşte ben aynen böyle hissediyorum…”

4 yorum:

  1. 1. Chen gıcık değil... hem de hiç. sadece yaratıcı bir zekaya sahip ki bu benim çok hoşuma gidiyor. hikayeye her zaman bir manyak lazım yani değil mi? Lütfen yani...
    2. Lay, adamım... adamın dibisin hani. böyle sapık gördüğünü beğendin mi sözleriyle yok efendim uygulamalı göstereyim mi krizleriyle uğraşmadan hemen konuya girdin. aynen böyle devam. Rian ayağıyla hiç ilgisi olmayan nedenlerden ölmezse allah bir yastıkta kocatsın abicim. arkandayım, destekliyorum.
    3. Hissettiklerini göstermek için favori yöntemim. ten points to Lay. bütün puanları topluyor valla. Rian 2 bölüm bekledi bekledi ama değdi bence. Luhan ağır sapık, chen çok şeker ve muzur (ki hiç itirazım yok bu konuda) ama lay tam kıvamında olmuş. kulak memesiyle bebek poposu arası bir yerde tebrik eder başarılarının devamını dilerim.

    --> Skynim672 was here, you know B-)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet ben bunu okudum yine eşek sesi ile insan sesi arasında bir gülme sesi çıkardım Lay in kıvamına bayıldım...bekle ben Lay e bayılıyorum ♡

      Sil
    2. allah seni bildiği gibi yapsın özi ne diyim xD ama chen dışarıdan bakınca insanlara gıcık geliyor kabul edelim bunu :P bu bölümü yazarken çok eğlendiğim gerçek, diğerini okumanı da heveslen bekliyorum. bakalım bugün başka bölüm gelecek mi...

      Sil
    3. Allah beni bildiği gibi yapmış zaten o yüzden böyleyim Ayhan'la takılıyozz :D ben de heveslen yorum yapabileceğim yeni bölüm bekliyorum efenim.

      Sil