– 9 –
Lay elindeki alkolle ıslatılmış pamuğu Rian’ın ayağındaki
yaraya nazikçe sürüyordu. Lay’in odasındaki masanın üzerine oturmuş olan kız
hafifçe tısladı. Lay’in daha önce kullandığı fısfıs yakmıyordu; ama o bitince
alkol kullanmak zorunda kalmışlardı, yaranın üzeri kapanana kadar da Lay
pansuman yapmaya devam etmek zorundaydı. Rian ellerini masanın kenarına
kenetleyip sıkarak mümkün olduğunca kıpırtısız durmaya çalıştı; bir an sonra
Lay yarasına hafif hafif üflemeye başladığındaysa hatırı sayılır derecede
rahatlayarak gevşedi. Lay alkollü pamuğu yarasına nazikçe dokundururken
üflemeye devam etti, bitirdikten sonra da bir süre üflemeyi bırakmadı, sonra
yaranın üzerini yeniden kapattı.
“Hala çok mu kötü?” diye sordu Rian. Lay gülümseyerek yukarı
baktı.
“Hayır, iyileşiyor yavaş yavaş, belli. Endişelenmeyi
bırakabilirsin.” Dedi, sonra geçen gece de kullandığı kremi yerden alıp Rian’ın
şişliği az da olsa azalmış bileğine sürmeye başladı.
“Benim yerimde sen olsan sen de endişelenirsin; ayağımı yere yaklaştırınca bile acıyor neredeyse.” Diye somurtarak söylendi Rian. Lay sabırla kızın ayağını yeniden sıkıca sarmaya başladı.
“O artık biraz fazla.”
“Ben de onu diyorum ya!” dedi Rian, ellerini açarak. Lay iç
çekti.
“Benim demek istediğim o değildi halbuki.” Dedi genç,
sargıyı sarmayı bitirip sabitledi ve ellerini dizlerine koyup kızın yüzüne
baktı. “Yere değdirmeden ağrıdığını zannetmiyorum, diyordum.”
“O lafın gelişiydi; neredeyse o zaman bile ağrıyacak, demek
istiyorum.” Diye gözlerini devirdi Rian, açıklarken. Lay ayağa kalktı ve Rian’ı
masadan almak için biraz yaklaştı, kız otomatik olarak kollarını uzattı. Lay’in
kaşları havalandı ve bir adım geri çekildi.
“Sen de amma alıştın bu kucakta taşınma işine.” Dedi Lay,
eğlenerek. Rian’ın yanakları kızardı.
“Sen alıştırdın, sana beni taşı diye yalvarmadım ya.” Dedi
ve kollarını göğsünde kavuşturdu Rian. Bu sever Lay’in yanaklarının
pembeleştiğini görüp şaşırdı. Bunu beklememişti.
“Nasıl kendin yürümen için bırakabilirdim ki, haline
baksana!” dedi Lay; ama Rian’ı gencin sözlerinden çok yüzündeki renk
değişikliği ilgilendiriyordu.
“Kızardın mı sen?” dedi, uzanıp Lay’in yanağına dokunarak.
Lay, çarpılmış gibi irkildi bir an, sonra hafifçe gülümsedi.
“Sanki sen çok farklısın da. Gel hadi gel.” Diyerek Rian’ı
bir daha kollarına aldı. Rian kendi yanaklarının kızardığını fark etmemişti; o
sorgularsa Lay’in de sorgulama olasılığı olduğundan sesini çıkarmadı. Yeniden
kollarını boynuna doladığındaysa Lay sordu: “Eee nereye gidiyoruz?”
“Nasıl nereye gidiyoruz?” dedi Rian şaşkınca. Lay tarafından
sorgusuzca bir yerlere götürülmeye öyle alışmıştı ki artık nereye gideceklerini
düşünmüyordu bile. Lay nereye götürürse oraya gidiyordu işte.
“Aşağıya mı inelim, oyuna mı dönelim, burada mı kalalım, ne
istersin?” diye sordu Lay, yerinden kıpırdamadan. Rian bir an düşündü. Aşağıda
ilginç bir şey olduğunu sanmıyordu, oyun oynayanlardan da birçok kişi
dağılmıştı. Üstelik hava oldukça iç karartıcıydı.
“Keşke bir film olsa da izlesek.” Diye iç çekti Rian.
“Ne yazık ki bizde televizyonu, filmi bırak kablolu telefon
bile yok.” Dedi Lay, bir şekilde kollarında taşıdığı Rian’a rağmen omuz
silkmeyi başararak.
“Biliyorum, sizi mağara adamları.” Dedi Rian, sonra ofladı,
“Madem öyle, burada kalalım.”
“Sen bilirsin.” Dedi Lay; ama o da Rian’ın seçiminden pek şikayetçiymiş
gibi durmuyordu. Rian’ı oturması için yatağın üzerine bıraktı, kendi de masaya
dayanarak onu izlemeye başladı. Rian bir süre sonra ayaklarını uzattı ve Lay’in
yatağına kuruldu.
“Sen niye orada dikildin kaldın?” dedi, başını hafifçe eğip
kollarını masaya dayamış, onu izleyen gence bakarak.
“Hiç, yani, bilmem? Sürekli dibinde olmamdan sıkılmış
olacağını düşündüm. Gelmemi istiyor musun?” dedi Lay, soruya hazırlıksız
yakalandığı belliydi.
“Sıkılmaktan çok alıştım, diyelim.” Dedi Rian, tatlı tatlı
gülümseyerek. Utangaç davranmanın da, inkar etmenin de hiçbir şeye
yaramayacağına karar vermişti. Eğer birinden hoşlanıyorsa, ondan hoşlanıyordu
ve eğer bunu saklarsa hiçbir şey olmazdı. Tamam, Hanna bu insanları iyi
tanımamalarından endişe ediyordu; ama Rian bütün hayatı boyunca bunlar kadar
güvendiği bir grup insana daha rastlamamıştı ve kimseyi bu kadar kısa
sürede kırk yıldır tanıyormuş gibi bir hisse kapılmamıştı. Daha önce hiçbir
yabancı yerde bu kadar evinde hissetmemişti. Yani kendini tutmak için bir sebep
bulamıyordu.
“Yani?” dedi Lay, kaşlarını kaldırarak. Rian biraz yana
kayıp elini yanındaki boşluğa hafifçe vurunca Lay oturduğu yerden kalkıp
Rian’ın yanına gitti. Aslında, galiba ilk defa Rian için gerçekten mecburi
olmayan bir yakınlık yaşayacaklardı. Lay dün gece onunla kalmış olabilirdi; ama
Rian buna sadece Hanna uyanmasın diye izin vermişti – bahane olup olmaması
önemli değildi, önemli olan sonuçtu. Gün boyu sürekli Lay’in kucağında geziyor
da olabilirdi; ama bu da bir çeşit insan faytondu, o da sayılmazdı. Şu anda Lay’i
ilk defa kendisi yanına çağırıyor, göğsüne doğru ilk defa hiçbir zorunluluk –
veya teşvik – olmadan yaslanıyordu ve Lay bile buna şaşırmıştı.
“Sana gerçekten alışmışım.” Dedi Rian, Lay kolunu omuzlarına
dolayarak ona biraz daha sokulmasına izin verirken. Lay yatağın arkalığına
sırtını dayamış oturuyordu, bacaklarını uzatıp çaprazlamıştı. Göğsünde yatan
kız doğal olarak ondan biraz daha kaykılmıştı, bacaklarını hafifçe toplamış ve
sakat ayağını dikkatle diğer ayağının üzerine yerleştirmişti.
“Arkadaşın burada olsa seni öldürebilirdi.” Diye hafifçe
kıkırdadı Lay.
“O şu anda yeni prensiyle, yağmurun ortasındaki
alacakaranlık bir kış bahçesinde. Sadece bu gerçek üzerine bir aşk romanı
yazabilirim; bence geri geldiğinde bana kızacak yüzü olmayabilir.” Dedi Rian,
geniş bir sırıtışla. Lay, şaşkınlıkla açılmış gözlerle başını çevirdi ve Rian’a
baktı. Eğer tam şu anda Rian da kafasını çevirse burun buruna geleceklerdi;
Rian’ın saçları Lay’in burnuna değiyordu ve Lay’in nefesi de Rian’ın saçlarını
dalgalandırıyordu. Ama Rian başını çevirip ona bakamadı.
“Sen ciddi misin?” dedi Lay, inanamaz bir sesle.
“Neden olmasın? Birlikte çalı toplamaya gittiler ve Hanna
şikayet bile etmiyordu; sadece ‘prensinin’ peşinden çocuklar kadar şen, sekerek
gitti. Hanna’nın bunu yaptığı görülmüş şey değildir.” Dedi Rian eğlenerek. Lay
hafifçe kıkırdadı.
“Arkadaşını iyi tanıyorsun, gerçekten yakınsınız, değil mi?”
dedi Lay, sırıtarak.
“Öyleyiz tabii ki! Benim yıllardır arkadaşım o. Yani,
Sekyung ve ben daha yakınız, Hanna’yla da Baekhee daha yakın. Neden öyle olduğu
hakkında hiçbir fikrim yok, aslında Hanna ve Baekhee taban tabana zıt
insanlardır.” Dedi Rian, amaçsızca konuşarak. Bunu sık yapardı, istemeden
oluyordu; ama insanlar bunu dinlemenin eğlenceli olduğunu söylerdi.
“Zıtlar aynılardan daha iyi anlaşır, diye biliyordum ben?”
dedi Lay, başını karşıya tekrar çevirememişti. Bunun yerine burnunu Rian’ın
saçlarına biraz daha gömmüştü.
“Öyle gibi görünüyor.” Dedi Rian, yüzünü Lay’in kum rengi
kazağına yaklaştırarak. Son zamanlarda etrafındaki her şey Lay gibi kokuyordu
ve Rian bunu çok seviyordu. Şu anda bunu bu kadar yoğun hissediyor olabilmekse
baş döndürücüydü. Rian derin bir nefes aldı ve bunun akciğerlerine kadar
işlemesine izin verdi. “Her şekilde Hanna geri döndüğünde bana kızabilecek bir
konumda olmayacak.”
“Peki ya Luhan’dan nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?” dedi
Lay merakla.
“Ben değilim; ama sen eminsin.” Dedi Rian, kendinden emin
bir biçimde. Lay şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı.
“Hayır, diyemeyeceğim; ama bunu nereden anladın?” dedi Lay şaşkınca. Rian yüzünü Lay’in
göğsüne gömüp güldü.
“Anlamadım, sadece bir yem attım ve sen onu yuttun.” Dedi
Rian gülerek. Lay gözlerini devirdi ve sırıtarak başını iki yana salladı. “Şimdi asıl sen neden emin olduğunu söylemek
zorundasın.”
“Şöyle ki, Luhan kimseye sırnaşmaz.” Dedi Lay, rahatça. Rian
durdu, bu sefer başını kaldırıp direk Lay’in gözlerinin içine baktı. Lay
konuştuğu anda içinde Luhan ve Hanna geçen onlarca sahne gözlerinin önünden
aynı anda geçmişti.
“Sen ciddi misin?”
“Kesinlikle.” Dedi Lay, başını yukarı aşağı sallayarak, “Şaka
öyle bir raddeye gelir ki Kai’yle D.O.’yu evlendiririz, Baekhyun’la Chanyeol’ün
Xiumin diye bir oğlu olur; Luhan yine de kimsenin hiçbir şeyi olmak için
hevesli olmaz ya da kabul edildiğinde öyle kucaklara atlamaz. Kimsenin kahvaltı
tabağını elleriyle dizmez, kimseye onunla çalı toplamaya gelmesi için yavru
köpek gözleriyle bakmaz.”
“Sen ciddisin.” Dedi Rian, ağzı ardına kadar açıktı. “Sen gerçekten
ciddisin ve hiçbirimiz bunun farkına bile varmadık! Nasıl bir oyunculuktur bu? Ya
da oyunculuk değil gerçek mi? Oyunculuksa korkunç ama! Gerçekten bu Luhan’ın
normal hali sanmıştım ben! Yani aslında bir seri katil bile olabilir ve ruhumuz
duymaz!”
“Olmadığını nereden biliyorsun?” dedi Lay, yarım bir
sırıtışla, kaşlarını kaldırarak. Rian temkinle geri çekildi; ama Lay oyununu
sürdüremedi, yüzünde büyümeye başlayan sırıtış ona ihanet etmişti. Rian Lay’in
şakasının farkına vardığında gözleri kısıldı ve Lay’i pataklamaya başladı.
“Çok gıcıksın Lay gerçekten bu kadar gıcık olduğunu
bilmiyordum!” diye söyleniyordu bir yandan da. Lay gülerek onun zayıf darbeleri
çok canını yakıyormuş gibi rol kesmeye ve kıvranmaya başladı.
“Ah- yapma- dur- çok acıyor- galiba kaburgalarımı kırdın!”
diye yalandan olduğu fazla belli bir biçimde bağırıyordu Lay bir yandan da. Rian
bunun üzerine daha sert biçimde bir defa daha vurdu ve alt dudağını sarkıtıp
arkasını döndü.
“Küstüm ben sana.” Dedi çocukça. Lay eğlenerek bir süre
Rian’ın sırtını izledi, sonra geniş bir gülümsemeyle kollarını kızın beline
dolayıp onu kendine çekti. Şimdi Rian’ın saçları Lay’in yüzünü gıdıklıyordu ve
kızın sırtı, Lay’in göğsüne yapışmış durumdaydı.
“Ama küsme bana.” Dedi Lay, en cilveli sesiyle. Bir erkeğin
cilveli olmaması gerekiyordu, bunun tuhaf durması gerekiyordu; o zaman
kulağının hemen yanında çınlayan bu melodik ses neden Rian’ı tiksindirmek
yerine kalbinin beş kat hızlanmasına neden oluyordu?! Bu çok saçmaydı.
“K-küstüm bile!” dedi Rian, somurtmaya devam etmeye
çalışarak. Bu şu anda gerçekten çok zordu.
“Niye küstün sen bana?” dedi Lay tatlı tatlı. Rian, Lay’in
nefesini boynunda hissedip ürperdi. Bu çocuk ona tam olarak neden bu kadar
yakındı? Ve neden şimdi?
“Çünkü çok gıcıksın sen.” Diye ısrar etti Rian.
“Gıcık mı? Ben mi? Ben gıcık değilim, gerçekten. Gıcık olan
Chen, karıştırıyorsun.” Diye güldü Lay. Rian homurdandı.
“Son zamanlarda onunla çok takılmış olmalısın, o zaman.”
Dedi, oflayarak.
“Farkında mısın bilmiyorum; ama son zamanlarda sadece
seninle takılıyorum, güzelim.” Dedi Lay, Rian’ın kulağına doğru sessizce.
Rian’ın bütün vücudunu dolaşan çok daha büyük bir ürpertinin kaynağıydı bu
yaptığı şey ve Rian bu yüzden uzunca bir zaman düzgün nefes alamadı. “Güzelim” mi? Güzelim mi?!
“Yapma şunu!” dedi Rian.
“Neyi?” dedi Lay, kendinden memnun bir biçimde sırıtarak.
“Aslında baksana, neden dürüst olmuyoruz?” diye devam etti, kollarını gevşetti
ve kızın (Rian kabul etmeliydi ki oldukça gönülsüzce) ondan uzaklaşmasına izin
verdi. Rian uzaklaşıp döndü ve ona baktı. Hiçbir zaman insanların yüz
ifadelerini okuyabilme gibi bir beceriyle övünmemişti; ama Lay’in yüzünde açık
kitap gibi şu anda bütün cesaretini tek bir şey için kullandığı yazılıydı.
“Ne konuda?” dedi Rian. Bir ilişki uzmanı olmasa da şu anda
Lay’in cesaretini kırarsa bir daha asla böyle bir fırsatın gelmeyeceğine
inanıyordu. Aslında, belki de bunu yapmamalıydı; belki de gerçekten Hanna’yı
dinlemeliydi. Hem neden bu kadar kolay pes edecekti? Biraz daha zaman
geçmeliydi, daha çok şey olmalıydı, onu daha iyi tanımalıydı ve mesela ayağı
iyileşmeliydi… ama o kadar doğru hissettiriyordu ki!
“Ben gıcık değilim; ama olsam da sen bana uyuz olamazdın.”
Dedi Lay, saçma bir özgüven patlamasıyla. Tamam; bu Rian’ın kibar veya olumlu
bir cevap vermesi mümkün olmayan bir sözdü.
“Nedenmiş o?” dedi, inat bir tavırla.
“Çünkü ben nasıl hissediyorsam, sen de aynı şeyi
hissediyorsun.” Dedi Lay, Rian’ın elini yakaladı ve göğsünün üzerine sıkıca
bastırıp orada tuttu. Rian elinin altında çırpınan çılgın atışları rahatlıkla
hissedebiliyordu; o sessizce beklerken Lay’in yüzündeki özgüven patlamasının
yerini hassas, beklenti dolu, neredeyse hülyalı bir bakış almıştı. Rian
hissettiği kalbin Lay’e mi, kendine mi ait olduğunu çözmeye çalışırken yavaşça
bir nefes verdi Lay.
“İşte ben aynen böyle hissediyorum…”
1. Chen gıcık değil... hem de hiç. sadece yaratıcı bir zekaya sahip ki bu benim çok hoşuma gidiyor. hikayeye her zaman bir manyak lazım yani değil mi? Lütfen yani...
YanıtlaSil2. Lay, adamım... adamın dibisin hani. böyle sapık gördüğünü beğendin mi sözleriyle yok efendim uygulamalı göstereyim mi krizleriyle uğraşmadan hemen konuya girdin. aynen böyle devam. Rian ayağıyla hiç ilgisi olmayan nedenlerden ölmezse allah bir yastıkta kocatsın abicim. arkandayım, destekliyorum.
3. Hissettiklerini göstermek için favori yöntemim. ten points to Lay. bütün puanları topluyor valla. Rian 2 bölüm bekledi bekledi ama değdi bence. Luhan ağır sapık, chen çok şeker ve muzur (ki hiç itirazım yok bu konuda) ama lay tam kıvamında olmuş. kulak memesiyle bebek poposu arası bir yerde tebrik eder başarılarının devamını dilerim.
--> Skynim672 was here, you know B-)
Evet ben bunu okudum yine eşek sesi ile insan sesi arasında bir gülme sesi çıkardım Lay in kıvamına bayıldım...bekle ben Lay e bayılıyorum ♡
Silallah seni bildiği gibi yapsın özi ne diyim xD ama chen dışarıdan bakınca insanlara gıcık geliyor kabul edelim bunu :P bu bölümü yazarken çok eğlendiğim gerçek, diğerini okumanı da heveslen bekliyorum. bakalım bugün başka bölüm gelecek mi...
SilAllah beni bildiği gibi yapmış zaten o yüzden böyleyim Ayhan'la takılıyozz :D ben de heveslen yorum yapabileceğim yeni bölüm bekliyorum efenim.
Sil